13 Ekim 2007 Cumartesi

Mimarın Görevi Rant Yaratmaktır

Mimarın Görevi Rant Yaratmaktır

Plancı Mimarın Ranta Karşı Çıkması
Mühendisin Yerçekimini Yadsıması Kadar Bilim Dışı Bir Tutumdur
ve
Marmara Deprem Bölgesi için bazı Çözüm Önerileri

Raşit Gökçeli, Y. Bölge Plancısı, mimar
(Ocak 2000)



Ülkemizde Mimarlık mesleğinin bir kriz içinde olduğu görülüyor. Son Bolu - Düzce depreminde 80.000 nüfusluk iki kentin neredeyse tüm yapıları kullanılamaz duruma düştü. 1968’lerde bu kentlerin herbirinin nüfusu 20.000 civarındaydı. Demek oluyor ki her iki kentin son otuz yıldaki nüfus artışı 60.000’er oldu. Bu ek nüfusun barındığı yapılar, eğitim yapıları, ticari yapılar, resmi yapılar topyekun kullanılamaz hale geldi. Yalnızca Bolu’dan 35.000 kişi göç etti.

Şimdi sormak gerekiyor ! Tüm bu yapılar ülkemizin üniversitelerinden mezun olmuş mühendis ve mimarlar tarafından projelendirilmedi mi ? Tüm bu yapılar Belediyelerimizden ruhsat almadı mı ? Mühendis ve Mimar Odaları yapılan bu projeleri vize edip bir bakıma teknik onay vermedi mi ?

1992-1996 döneminde yürürlükte olan yapı üretim sistemimiz sorgulandığında, Odalarımızın ve Belediyelerimizin yapı üretimindeki teknik ve hukuki rolleri eleştirildiğinde, bir an önce meslek sorumluluğu sigortası ve yapı sigortası sistemlerine geçilmesi gerektiği işaret edildiğinde, kulaklarını söz konusu önerilere tıkayıp, yapı üretimindeki modernleşmeyi, yapı sektöründeki modernleşmeyi es geçip, vurguyu yalnızca koruma sorunlarına veren Meslek Odaları’nın özellikle Mimarlar Odası’nın Mimarlık mesleğinin bugün içine düştüğü “teknik özürlülük” konumunda payları yok mu ?

Korkulur ki Mimarlar Odası’nın Yönetimi söz konusu hatalarını bir an önce düzeltmesi gerekirken yine aynı hatalı ve bilim dışı yolda yürümeye devam etmektedir.

“Rant Demokrasisinin Çökmekte” olduğunu iddia etmektedir. Oysa Mimarlık alanında, yapı sektörü alanında oluşagelen ve ülkemizde de artık egemenliğini hissettirmeye başlayan sermayeleşme ve teknik gelişme çizgilerinin dışında ideolojik dogmalar peşinde bilim dışı tutumunu sürdürmeyi yeğlemektedir.

Ülkemizde “Rant Demokrasisi Çökerken” Gayrımenkul Yatırım Ortaklıkları’nın dolar bazındaki kapitalizasyonları son birkaç ay içerisinde iki ya da üçe katlandı ! Yeni Gayrımenkul Yatırım ortaklıkları kurulma safhasına geçildi. Uzun erimde “mortgage” sistemi ile konut edinme sistemlerine ya geçildi ya da Yapı Endüstrisi söz konusu sistemlere geçiş yönünde hazırlıkları hızlandırdı. Zorunlu Yapı Sigortası hükümet tarafından -çok yerinde bir kararla, ve yasa çıkartılarak- mecburi kılındı. Neredeyse her büyük inşaat şirketi yeni inşaat teknolojileri ithal etti, know-how’lar ile ilgili yatırımlarını yaptı. Uluslarası ihalelerde Almanya gibi gelişmiş ülkeleri geçerek Rusya Federasyonu’nda önemli ihaleler alındı, prestij binaları Moskova’nın ortasında Türk inşaat firmaları tarafından ihaleleri kazanılarak inşa edildi. Yapı sektörünün yan kolları gelişti, her nevi inşaat malzemesi ülke içinde imal edilir ya da ithal edilir oldu.

Tüm bu gelişmeler sürerken kentleşme ve yapılaşma alanında süregelen sorunlar ile ilgili olarak Odalarımızdan, “bizlere yetki verin” isteminden öteye geçen, somut çözüm önerileri geliştiren bir katkının topluma sunulamadığını müşahede etmekteyiz.

Örneğin son derece kötü kalitede bir yapılaşmanın mevcut olduğu ve muhtemel bir deprem afetinde zarar görecek kentlerimizle ilgili mesleki alanda somut öneriler de üretilememektedir.

Oysa mühendisin ve mimarın toplumsal görevlerinden en önemlisinin “rant üretmek”, olduğu iktisadi gerçeği es geçilirse önerilecek tedbirler mesleki özellik kazanamaz, oysa oysa İçişleri Bakanlığından kaynaklanan belki yararlı fakat doğrudan inşaat mesleği ile ilgili olmayan öneriler demeti içerisinde hapsolunur kalınır. “Olağanüstü Hal İlanı” gibi inşaat ve mimarlık ile ilgisi bulunmayan öneriler, bizzat Meslek Odası Başkanları tarafından önerilir. Oysa bu öneriler pekala mülkiye formasyonlu bir bürokrat tarafından da geliştirilebilir. Mimarlık ve planlama disiplini almış olan teknisyenlerden beklenen mesleğe daha yatkın ve özgün çözüm önerileri sunmak olmalıdır.

Nitekim Marmara Depremi alanında kalan yerleşimler için yapılacak önerilerden biri, mevcut hasarlı ya da sorunlu yapı stokunun yenilenmesi sonucunu doğurabilecek kent planlaması yöntemleri geliştirmek olmalıdır.


Yoğunluk Artışı Önerisi

Bunlardan biri ilk bakışta ters gelebilecek olan yoğunluk artışı önerisidir. Bu öneri rant kavramı özümsenmedikçe kolayca benimsenemez. Mevcut yapı stoku hasarlı ya da tamir edilemeyecek kadar sorunlu olduğundan ve çoğu kez yapı sahipleri ya da kullananlar gerekli maddi olanaklara haiz olmadıklarından gerekli tedbirler alınamamaktadır. Oysa yoğunluk artışı beraberinde yeni rant olanakları sağlayacağından, özürlü yapı stoku kolayca yıkılıp yenilenebilecektir.

Kentsel İşlevlerde Değişiklik Önerisi

İkinci bir yaklaşım kent planındaki bazı bölgelerde ya da ada bazında işlevsel plan değişikliklerine gidilmesi olabilir. Kent merkezine yakın olan ya da kent içerisinde değer kazanan bir bölgede bulunan konut ya da imalathane gibi yapıların bulunduğu alanlara daha fazla rant getirecek yeni işlevlerin plan değişiklikleriyle getirilmesi durumunda da hasarlı yapı stoku yenilenebilir ve rant değerleri yükseleceğinden toplumun elde edeceği vergiler de artacaktır. (Örneğin eskimiş ve hasarlı bir konut bölgesinde otopark, eğitim, sağlık v.b işlevler getirilmesi.)

Sonuç Olarak

Sonuç olarak, insanın yaşam çevresini oluşturan yapılı ortamın, mimar ve kent plancıları tarafından oluşturulmasında dikkat edilecek olan husus, toplumsal yararı optimize etmek olacak ise, kapitalist bir sistemde söz konusu hedefin rantı arttırmadan gerçekleştirilemeyeceği açıktır.

Bu nedenle rant ile kavga eden bir plancı, eğer toplumsal sistemde köktenci değişiklikler önermiyor ise, yapılı çevre üretiminde rant ile kavga edeceği yerde tam tersine, yapılı çevrenin rantını artıran çözümler üretmek zorundadır.

Hiç yorum yok: