13 Ekim 2007 Cumartesi

Mimarlık Meslek Yasası Hakkında 1992

MİMARLIK MESLEK YASASI ÖNERİSİ HAKKINDA GÖRÜŞ

Mimarlar Arasında,
Felsefi Görüşlerine Bakılmaksızın,
En Geniş Diyalog Ortamının Oluşturulması Hakkında
Raşit Gökçeli, Y. Bölge Plancısı, Mimar.
Temmuz 1992
* Tüm hakları yazara aittir, yazarın özel izni olmaksızın kısmen veya tamamen kullanılamaz.

(TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Anadolu 1. Bölge Temsilciliği Mimarlık Meslek Yasası Hazırlama Komisyonu tarafından önerilen ve aynı birim tarafından basılan “Mimarlık Meslek Yasası’’ adlı yayında 275 ile 305. sahifeler arasında yer alan “T.C. Mimarlık ve Şehir Plancılığı Meslek Yasası / Komisyon Önerisi - 1992’’ başlıklı metin ve Komisyon Başkanı sayın Umut İnan ile 9 Temmuz 1992 günü yapılan özel görüşmeden edinilen bilgiler ışığında kaleme alınmıştır.

Giriş

Yukarıda anılan Mimarlık Meslek Yasası Taslağı ile ilgili olarak İstanbul Büyükkent Şubesi, 4. Temmuz 1992 tarihinde Yapı Endüstri Merkezinin toplantı salonunda kişilere özel bir tartışma toplantısı tertiplemiştir.
Tarafıma da 22.06.1992 tarih ve 04/92-302 numaralı çağrı ile ulaşan bu davete uydum. O gün söz alarak Yasa Tasarısı hakkındaki görüşlerimi açıkladım.
Bu açıklama ve görüşler toplantı zabıt ve bant kayıtlarında mevcuttur.
Daha sonra sayın Yücel Gürsel’in bürosunda komisyon başkanı sayın Umut İnan tarafından öneri yasanın gerekçeleri ve dayandığı fikirler hakkında sözlü bilgi alma olanağına da kavuştum.
Komisyon başkanı sayın Umut İnan’ın açıklamaları, Yasa Taslağı (MMY) ile ilgili görüşlerimi yeniden gözden geçirmeye itti.
Bunun üç nedeni vardı;
1-Birinci neden, İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı sayın Oktay Ekinci’nin Mimarlık Meslek Yasası Kitabına yazdığı önsöz ile 4 temmuz 1992 tarihli toplantıda ifade ettiği görüşler ara- sındaki tutarsızlıktır.
“Saygın Bir Mimarlık Tartışmasında Önemli Bir Adım’’ başlıklı önsözünde sayın Oktay Ekinci, Komisyonun Yasa Önerisini “saygın bir mimarlık hedefimizde önemli bir adım’’ olarak değerlendiriyor. Oysa 4 Temmuz tarihli toplantıda Yasa Tasarısının Mimarların mevcut örgütlülüğünü tehlikeye atabilecek yanlarını dile getirdi. Toplantıyı düzenleyen İstanbul Yönetim Kurulu Üyelerinden sayın Şinasi Sonuç ise, kendi adına konuştuğunu belirterek, Yasa Tasarısını tamamen gereksiz bulduğunu ifade etti. Oysa Yasa Tasarısı Hazırlık Komisyonu ile İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetim Kurulu arasında Kadıköy BKBT’sinin lokalinde cereyan eden toplantıda, komisyon üyelerinin kimi Şube Yönetim Kurulu Üyelerinde oluşan ciddi kuşkuları algılamadıkları açıktır.
2- İkinci neden Yasa Tasarısını hazırlayan Komisyon Başkanı sayın Umut İnan’ın Mimarlık Mesleğinin örgütlenmesi, meslek erbabının mimarlık ürünlerini kullanacak olan tüketici olarak en geniş anlamda “halk’’ ile ilişkileri, buradan çıkarak, meslek erbabının hak ve yetkileri ile halkın mesleğin uygulanmasından ötürü karşılaştığı riskleri minimize eden bir hukuksal düzenin ne şekilde kurulacağına ilişkin ileride geniş biçimde özetleyeceğim temel tasaları ile kaleme alınan yasa taslağı arasındaki tutarsızlıktır. (Zikredilen amaçlara ulaşma açısından).
3- Üçüncü neden ise Komisyon Başkanı sayın Umut İnan ile komisyon üyeleri ve destek konuşmaları yapan sayın mimarlar arasındaki tutarsızlıktır.
Gayet açıktır ki sayın Umut İnan, mesleğin, meslek erbabının net bir tanımının yapılmasını, meslek erbabı ile meslek ürününü kullanacak olan halk arasında, halkın riskini minimize edecek bir düzenin kurul- masını ve bu düzende yer alacak olan halk ile meslek erbabı arasındaki “akit’’in halkın riskini minimize edecek bir hukuki çerçeve içinde tanımlanmasını, öte yandan meslek erbabının farklılıklarının da hukuki düzene kavuşturulmasını ve tüm bu ögeleri kap- sayan hak ve sorumluluk kategorilerinin yasal bir yapıya ka- vuşmasını amaçlıyor. Ve burada da temel sorunsalını ortaya şu soru ile ortaya koyuyor:
Bir yandan meslek erbabının sorumluluklarını öte yandan halk’ın çıkarlarını savunan bir yapı ile salt meslek erbabının statü, hak ve yetkilerini betimleyen bir yapı AYNI ve TEK OLABİLİR Mİ?
Oysa komisyon üyesi sayın İlhan Arguvanlıgil konuşmasında Mimarlar Odasının devlet tarafından kâfi derecede denetlenemediğinden ve bağımsız bir Mimarlar Odasının “Devleti ürküteceğinden’’ söz etmekteydi. Öte yandan sayın Levent Aksüt ise “Mimarlar Odasında eski dönemlerde başlatılan olumlu çabaların bazı ‘politik niyetli’ unsurlar tarafından akamete uğratıldığından’’ dem vurmuştur.
Görülüyor ki, sayın Umut İnan’ın tezleri ve temel sorunsalı, yasa tasarısına olumlu bakan kişilerce bile tam olarak kavranmamıştır.

Umut İnan’ın Tezleri

Umut İnan’ın tezlerini özetlersek;

1-Mimarlık kültürün bir ifadesidir. Kültür bir toplumun bütün kategorilerini kapsar. Bu durumda Mimarlık mesleği sanat yönüyle ve teknik yönüyle bu toplumsal kültür içerisinde ifadesini bulur. Mesleğin, toplum kültürünün Hukuk, teknoloji, sanat, meslek v.b. kategorileri içerisindeki konumu bir sistemsel bütünlük içerisinde ele alınmalıdır. Bu konum kısaca “evvelden bulunmuş evrensel doğrulara bağlı’’ olarak belirlenecektir.
2-Bu durumda mesleğin uygulamasında belli başlı iki taraf olan “meslek erbabı’’ ile meslekten yararlanacak “halk’’ sistem tarafından belirlenmiş kurallara uymalıdır.
Meslek erbabı ile halk arasındaki ilişki “akit’’tir. Temel prensip akit’in halkın riskini minimize etmesidir. Bu ise meslek erbabının niteliklerinin ve görevlerinin toplum adına mesleği uygulama yetkisine sahip bir kurum tarafından denetlenmesini gerektirir. Bu kurum (meslek odası) halkın riskini sıfırlamak işlevini yerine getirmek zorundadır. Temel olarak meslek erbabından ve meslek erbabının ihtisaslaşmış organlarından oluşur. Mesleği uygulamaya “soyunmuş’’ meslek erbabının o ihtisas dalında yeterli olup olmadığını denetler. Formasyon, uygulama becerisi, güvenirlilik ve kişisel özürlülük açılarından meslek erbabını devamlı izler, onun cetvellerini tutar. Bu şekilde “sistem halka karşı kefil’’ olur. Temel ahlak ilkeleri ve yükümlülükleri belirler. Ahlak ilkeleri ve yükümlülükler aslında bir “ilk akit’’tir.
3- Akit’i imzalamaya talip olan meslek erbabı halkın riskinin sıfırlanması için meslek riski sigortası sistemi ile teçhiz edilmiştir. Bu şekilde devamlı bir denetim ve kalite kontrolü altında bulunan meslek erbabı yapmaya soyunduğu hizmete tekabül eden meslek branşının cetveline alınmaya hak kazanır.
Meslek kurumu meslek erbabının halk ile ilişkisinin bir kütüğünü tutar.
4- Meslek alanında yer alan diğer tüm dernek ve meslek sendikaları temelde akit’in riskini sıfırlamayı ve halkın meslek karşısındaki hakkını, hukukunu temel alan “kaynak yasa’’ya uymak zorundadır.
5- Halkın riskini minimize eden mesleki hizmet akitini ve bunları uygulamaya ehil olan meslek erbabını belirleyen kurum “akit’’ ehliyeti olanlardan müteşekkil bir yapıdır. Bazı toplumlarda bunlara halkın temsilcileri de katılır.
6- Bu sistemde akitin ve hizmetin yürütülmesini sağlayacak olan neticede kurumun ihtisas birimleridir. Bu nedenle meslek kurumunun “genel oy’’ ile seçilen bir yapı ile değil, ihtisas birimlerinin temsiliyeti esasına göre oluşan organlarca yönetilmesi gereklidir.
Ayrıca Kamu, Meslek Kurumu’nun onayını almaksızın yasal sistemi değiştirmediği için “teknisyenin siyasetle uğraşması’’ böylesi bir sistemde gerekli değildir.
7- Böylesi bir sistem mesleği yeniden üreten eğitim ile mesleğin uygulanma alanları olan yapı sektöründe de “kılavuz’’ ve örgütleyici bir rol oynayacaktır. Mesleğin ara kademeleri üzerinde söz sahibi olacaktır. Piyasada üretilen yapı malzemeleri üzerinde böylesi bir mesleki kurum yetkin bir konumda olabilecektir.
8- Meslek kurumu yalnızca piyasa üretimi (yapı endüstrisi) ve ara meslek elemanları üzerinde yetkin bir rol oynamak ile kalmaz, ayrıca mesleğin ahlak kurallarını da gözetir. Meslek deontolojisi üzerinde söz sahibidir.
9- Sistem bu nitelikleriyle ara elemanın ve yetişen meslek erbabının mesleki kalitesinin yükseltilmesini de gözetir. Bu konuda da meslek erbabına yükümlülükler verir. (Yardımcı elemanı yetiştirmek v.b)
10- Nihayet sistem en genel anlamda toplumun kültürel değerlerini korumakla yükümlü olduğundan tabii ve tarihi çevreyi de koruyacak hukuksal önlemleri alır.
11- Üretilmiş sanat eserlerini telif, mühendislik hizmetlerini de patent sistemi ile korumayı gözetmeyi yükümlenir.

Umut İnan’ın Tezlerinin Eleştirisi

Yukarıda özetlemeye çalıştığım tezleri topluca birkaç kategori altında eleştirmek gerekmektedir.

1- Felsefi Açıdan Eleştiri
Burada “mesleğin evrensel doğruları’’ kavramı üzerinde durmakta yarar vardır. Bilindiği gibi bilim felsefesinde doğru kavramı içeriksiz disiplinler için kullanılır. İçeriksiz disiplinlere örnek matematiktir. Matematikte aksiyomlara bağlı olarak bir sistem kurmak ve bu sisteme bağlı teoremleri vazetmek yüzde yüz pekinlikle mümkündür. Ancak dış dünyaya ilişkin bilgi veren disiplinlere geçildiğinde (pozitif bilimler dahil) yüzde yüz pekinlik ortadan kalkmaktadır. Newton fiziğine dayanarak güneşin yarın doğacağı (gün 24 saat) iddia edilebilir. Ancak her teori yeni deneylerle daima denenmektedir. Ve bir zaman sonra teoriye uymayan deneyler ortaya çıktığında varsayımları teoriyi ve sistemi yeni baştan inşa etmek gerekmektedir. Bu nedenle güneşin yarın doğacağı dahi yüzde yüz pekin değildir. (Einstein fiziği). Bu nedenle fizik gibi matematiğe son derece yakın olan bilimler bile dış dünyaya ait deneyler ve önermeler işin içine girdiğinde yeni teorilerle daima sorgulanmaktadır. Mimarlık gibi toplumsal boyutu ve sanatsal boyutu olan bir disiplin alanında “evrensel doğru’’lardan söz etmek bu açıdan bilim felsefesine aykırı metafizik bir ele alıştır.
2- Toplumbilim ve Hukuk Açısından Eleştiri
Umut İnan’ın tanımladığı sistem yenilenme çağı Avrupası ve onun Yeni Dünyada’ki izdüşümü Amerika’ya özgü bir dönemin yarattığı toplumsal formasyonla birlikte ele alınmalıdır.
Bilindiği gibi ortaçağ Avrupa’sından burjuva toplumuna geçiş bir bakıma kentlerin monark karşısında “franchise’’ elde etmeleriyle karakterize olmaktadır. Meslek grupları için de aynı türde bir emansipasyondan söz etmek mümkündür. Lonca hukukundan modern hukuka geçen bir toplum düzeni içerisinde (Napoleon’un Code Civil’i v.b) meslek gruplarının hukuki statüleri de belirlenmiştir. İşte batıda rastlanan ve meslek erbabını devlet karşısında göreli bir otonomiye kavuşturan ve fakat aynı zamanda görevlerini ve vecibelerini tanımlayan hukuki yapı böylesi bir tarihsel konjonktürün ürünüdür.
Oysa Türkiye şeriat hukukundan aşamalı olarak Tanzimat ile sıyrılmaya başlamıştır. Cumhuriyet dönemi ise tüm inkilâplarla birlikte hukuk düzenini de dönüştürmüştür. Ancak bu dönüşüm bir burjuva sınıfının monarşiden aldığı haklar ile değil batılaşma amacındaki bir bürokrasinin üstyapıyı manipüle etmesi biçiminde olmuştur. Bu nedenle hukuk yapımız Avrupa’nın değişik ülkelerinin bir potpurisi biçimindedir. Medeni Kanun İsviçre’den, Ticaret Kanunu Fransa’dan, Ceza Yasası İtalya’dan alınmıştır.
İmar ve Belediye Yasaları ise 1933 Almanya’sından Türkiye’ye iltica eden bazı akademisyenlerin etkisini taşımaktadır.
Hukuksal Üstyapının bu niteliği yasalarımıza da yansımıştır. Bu yansımanın tartışmamız açısından anlamı ise yasaların ülke içindeki sınıf, katman ve baskı gruplarının iradesi sonucunda değil merkezi bürokrasinin ağırlıklı biçimde egemen olduğu bir süreç neticesinde çıkartılmalarıdır.
1954 tarihli 6235-7303 sayılı Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Kanunu da böylesi bir konjonktürün ürünüdür.
Dolayısıyla Mimarlık mesleği ve mühendislik ile ilgili yeni bir hukuk düzeni gerektirecek yapılar önerildiğinde baskı grubu olarak toplum içerisindeki dayanak noktaları iyi hesap edilmelidir. Aksi halde “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma’’ tehlikesi mevcuttur!
Öte yandan 1992 Türkiye’sinde Yapı sektörü de iyi analiz edilmelidir. 1954 yasası bir bakıma burjuva sınıfı ve sermaye birikiminin oluşmadığı 1930 dönemi otarşik anlayışının bir ürünüdür. İlk mühendis ve mimar hareketlerinde, Türk mimar ve mühendislerinin yabancı meslek adamlarına karşı hak ve hukukunun savunulması ağırlık taşır. İşte böylesi bir yapıyı sermaye birikiminin oluştuğu 1992 Türkiye’sinde dönüştürmeye soyunduğumuzda Yapı sektörünün nerede durduğuna bakmak gerekecektir.
Günümüz yapı sektörü hızla sermaye birikimine dayanmaya yüz tutmaktadır. Artık her bir holdingin yapı şirketi olduğu gibi yapı sektöründe ilk büyümesini gerçekleştiren şirketler de holdingleşmektedir. (Bkz. Raşit Gökçeli, Demokratik Kitle Örgütleri Üzerine ve bir Örnek Olay : Mimarlar Odası, Kıyı Yayınları, İstanbul, 1987). Dolayısıyla yalnızca halkın riskini minimize etme ve meslek erbabı kategorilerine ve kavramlarına dayanarak 1992 Türkiye’sinde yapı sektörünü dönüştürmek ve buna bağlı bir hukuk düzeni oluşturmak mümkün değildir.
3-Ekonomik Açıdan Eleştiri
Meslek içinde sermayeye sahip olma açısından bir farklılaşma (iş sahibi işçi ücretli), iş organizasyonu içerisinde farklılaşma (Vasıflı yönetici, becerisiz teknik kadro), hesaba katılmalıdır. Ayrıca mesleğin uygulanması da önemli bir sermaye ve alet parkı gerektirmektedir.
Tüm bunların ötesinde yapı ürününün organik bileşimi de değişmiştir. Bugün metrekare inşaat maliyeti içinde kaba inşaat, ince inşaat ve arsa payları yirmi yıl öncesine kıyasla önemli ölçüde değişmektedir.
Bu ise sadece inşaatın mesleki kalitesinin de ötesinde değişik parametrelerin hesaba katılmasını gerektiriyor!
Büyük kentlerde, metropollerde kentsel arsa rantları ve bu rantların yapı sektörü uygulamasındaki önemi tüm yapısal değişim önerilerinde gözardı edilmemesi gereken bir unsurdur.
Gözardı edilmemesi gereken bir diğer unsur ise özellikle ince inşaat alanındaki üretimin tekelleşmesi veya oligopolleşmesidir! Dolayısıyla meslek ile ve mesleğin uygulanması ile ilgili olarak yenilenme çağının çok ötesinde ve çok farklı değişkenleri gözönünde bulundurmak zorundayız.
4-“Kent’’in Dönüşümü Açısından Eleştiri
Küreselleşen Dünya Ekonomisi başka bir deyişle Kapitalizmin ve kapitalin enternasyonalleşmesi, Dünya ölçüsündeki iş organizasyonu, neolitik dönemden beri var olmaya başlayan kenti temelinden dönüştürmektedir.
Yunan Kenti politik ve askeri bir temelde, ortaçağ kenti dinsel ve cemaat esaslı bir temelde, aydınlanma çağı ile birlikte oluşan burjuva kentleri ise (ticari ve) emek gücünün yeniden üretilmesi temelinde oluşmuştu. (Bkz. Henri Lefebvre, Le Monde Diplomatique , Mai 1989). Aydınlanma çağının ve o dönemin “franchise’’ elde eden kentleri ile meslek erbaplarının belirli bir tarihsel konjonktür içinde oluşturdukları meslek düzeni değişen kentin özelikleri ile ne ölçüde bağdaşmaktadır? Örneğin 19. yüzyıl kenti içindeki aile ile günümüzün çekirdek ailesini aynı tür bir yapılaşma mantığı içerisinde ele almak olası değildir. Gene 19. yüzyılın kent merkezi ile modern kent merkezi arasında işlevsel farklılıklar mevcuttur. Bu ise Kent, kentli ve kenti kullanan kentli’nin ne tür yapılarda ikamet edeceği, çalışacağı ya da rekreasyon faaliyetlerini sürdüreceğini temelden değiştirdiği gibi yapıyı, yapı planlamasını da temelinden dönüştürmektedir. Dolayısıyla 19. asıra mahsus halk aynı halk olmadığı gibi meslek erbabı aynı meslek erbabı değildir; interdisipliner özellikleri daha fazla gelişmiştir, ekip halinde üretmek zorundadır ve ihtisaslaşmak mecburiyetindedir. Sonuçta meslek erbabı değişmiştir, halk değişmiştir, riski minimize edecek akit kavramı da tüm bu değişimlerin bir fonksiyonu olarak değişmek durumundadır.
5-Mimarlık Mesleğinin Dönüşümü Açısından Eleştiri
Son yılların bilimsel ve teknolojik dönüşümleri mimarlık mesleğini de dönüştürdü. Mimarlık yalnızca bir tasarım faaliyeti olmaktan çıkarak proje üretimi, yapı üretimi ve üremin “iş idaresi’’ (management) alanlarını da kapsamaya başladı. Mesleğin uygulanması iş bölüşümü içerisinde daha fazla sosyalleşti.
Amerika Birleşik Devletlerinde “Vizyon 2000’’ adı altında sürdürülen çalışma, mimarlığın 2000’li yıllarda karşılaşacağı temel mesleki ve toplumsal sorunları irdeliyor. Bu çalışmaya göre, Biyoloji, bilişim, malzeme, enerji kullanımında yaşanan teknik devrimler 2000’li yıllarda mimarlık uygulamalarını temelinden dönüştürecektir. Yine siyasi planda ademi merkeziyetçi eğilimler, kentin dönüşümü, demografik değişimler, ekonominin evrenselleşmesi, kullanıcının talebinin bireyselleşmesi, çevre ile ilgili ekolojik tasalar mesleğin profilini tümden dönüştürecektir.
Özellikle bilişim alanında yaşanan devrim ve yapay zekânın ortaya çıkışı değil mesleği, meslek erbabını, insanı bile muallakta bırakmaktadır.
Genelde;
Sonuç Olarak Umut İnan’ın tezleri bir kısım ciddi tasaları dile getirmesine rağmen modern dünyanın, Türkiye’nin gelişme çizgisini tam olarak kavrayamamaktadır. Özelde ise Türkiye’ye has gelişmeyi ve TMMOB yasasının özelliğini ıskalamaktadır.
Bununla birlikte söz konusu tezler, ileride değinilecek yapı sigortası ve meslek riski tazminatı gibi bazı temel kavramları irdelemek için açık bir kapı bıraktığı için mimarların en geniş tabanı arasında yapıcı bir diyalogu başlatması için bir fırsat olabilirler.
Ancak yazılı olarak sunulan “Mimarlık Meslek Yasası’’ tasarısı, bu diyalogun başlatılabilmesi için yeterli bir olgunlukta olmayan ve ileride değineceğim hataları olan bir çalışmadır.
Öte yandan bu çalışmanın Mimarlar Odası pratiği ve tarihi içerisinde önemli işlevler yürütmüş olan kadro ve grupları Mimarlar Odası’nın 1992 dönemindeki Genel Kurullar süreci içerisinde tasfiye etme aracı olarak kullanılmaya çalışılması, bu tasfiyeci akımların ideolojik plandaki bir “mızrak başı’’ biçiminde, belki de Mimarlık Yasa Tasarısı Komitesinin arzusu ve onayı olmaksızın, ortaya konması, sağlıklı bir diyalogun en geniş mimar tabanında oluşmasını bu aşamada engellemiştir.
Mimarlık Meslek Yasası’nın Eleştirisi
Yukarıda Mimarlık Meslek Yasası Tasarısı’na temel teşkil eden tezler incelendi. Ancak bu tezler henüz sahibi tarafından net bir biçimde ifade edilmediği gibi ortaya çıkan ürün ise yalnızca yazının başlığında anılan kitabın 275 ile 305. sahifelerinde yer alan Mimarlık Meslek Yasası’ndan ibarettir.
Bu nedenle anılan metni de dayandığı temel tezlerin yanısıra (Umut İnan’ın tezleri) eleştirmek gerekmektedir.
1- Kitabın Takdimi ve Kullanılan Dil
Mimarlık Meslek Yasası (MMY) kitabına göz attığımızda, kitabın gelişigüzel ve profesyonel olmayan bir format içerisinde, imlâ ile Türkçe yanlışlarına boğulmuş olduğunu görmekteyiz. Ya, da, Ya da, ki v.b ekler bitişik yazılacakları yerde ayrı ayrı yazılacakları yerde bitişik yazılmış durumdadır. Kitap bu haliyle sanki “bitişik nizamda’’ redakte edilmiş görüntüsünü vermektedir!
Metinde yer yer argo terimler yer almakta, “konunun esası bazında’’ gibi Türk dilinin sentaksına uymayan ifadelere sık sık rastlanmaktadır.
Umut İnan’ın konuşurken kullandığı akıcı dil yazılı metinde yerini imla ve tahrir özürlü bir ortaokul öğrencisinin sıkıntılı ev ödevine bırakmıştır. Kendi ana dilini kullanamayan bir komisyonun bilimsel bir dili nasıl kullanacağı sorusunu sordurtması (MMY) metninin ilk talihsizliğini oluşturuyor.
2- Yasa Taslağında Kullanılan Hukuk Dili Açısından Eleştiri
Bir hukuk metninde bulunması gereken temel özellikler (MMY) metninde yer almıyor! Yasa metinlerinin son derece açık ve yoruma olanak vermeyen, çözmeyi amaçladıkları sorunu net bir biçimde diğerlerinden ayıran özellikleri vardır. (MMY) bu açıdan yetersizdir. Koruma problemleri, meslek problemleri Yasa Tasarısında karmaşık bir düzen içerisinde gelişigüzel yer almaktadır.
Ayrıca hukuk dilinde normlar hiyerarşisi denen kavrama dikkat etmek gerekir. Buna göre Anayasa, Yasa, Tüzük, Yönetmelik, Genelge bir silsile takip eder. Örneğin yasanın bir kısım uygulamaları yönetmeliklere bırakılacak ise, bunun ilkelerinin son derece net ve yoruma açık olmayan bir biçimde kaleme alınması gerekir. Oysa (MMY) yasa taslağı özellikle mesleğe kabul etme v.b. önemli konularda yönetmeliklere gönderme yapmakta ancak bunun ilkelerini saptamamaktadır. Öte yandan (MMY) total bir mesleki düzenlemeye aday olduğundan yukarıda Umut İnan’ın tezlerini eleştirirken belirtilen problemler ortaya çıkmaktadır. Bunların sonucunda mevcut hukuki yapı ile (MMY)’nin nasıl bağdaşacağı sorunu ortaya çıkmaktadır. Belediyeler Yasası, İmar Yasası, Üniversiteler Yasası, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yasası, TMMOB Yasası, Telif Yasası, Sendikalar Yasası, Ticaret Yasası, Tüketiciyi Koruma Yasası (MMY)”nin uyum sağlamakta zorluklarla karşılaşacağı yasalar demetinin daha ilk adımda akla gelenleri oluyor.
3- Yapı Sektörünün Gerçekleri ve Ekonomik Sistem ile Uyumsuzluk
Yukarıda Umut İnan’ın tezleri ile ilgili eleştirinin 3. bölümünde değinilen eleştiri (MMY) yasa metni için de geçerlidir. Sermayenin artık hakim olduğu yapı sektörü içinde Ticari şirketlerin hakim olduğu bir düzende sırf meslek erbabından oluşan kurumların “halk ile meslek erbabı arasındaki akit’’i ne biçimde denetleyebileceği ya da riskleri sıfıra indireceği (MMY) yasasında belirsizdir. Açıktır ki bu işlevlerin “mimarlar sendikası’’, “meslek riski sigortası’’, “yapı sigortası’’ gibi modern dünyanın birtakım kurum ve araçları ile çözülmesi gerekecektir. Umut İnan’ın tezlerinde belirtisini gördüğümüz bu kavramlar (MMY) tasarısında çözümsüz bırakılmışlardır. (Bkz s.304, Md. 24 ve altındaki boşluk!)
4- (MMY)’nin Devlet Vesayetine Yol Açan Önerilerin Eleştirisi
(MMY) Yasa Taslağının en sakıncalı taraflarından biri TMMOB’nin Hükümet Dışı Örgüt olma pratiğini dışlayan bir anlayışı sergilemesidir.
Hükümet organlarının “vasiliği’’, “koruyuculuğu’’ altında görev yapan bir Mimarlar Odası önerilmektedir! Bu ise mimarlar ve mühendislerin toplumsal pratik içerisinde 1954’ten ve hatta 1927’den bu yana elde ettikleri baskı grubu olabilme yeteneklerini köreltici ve toplumsal itibarlarını zedeleyici bir anlayıştır. Ayrıca Mimarlar Odasının (UIA) Uluslararası Mimarlar Birliği nezdindeki itibarını da sıfıra indirme tehlikesi taşımaktadır.
(MMY) Yasası bu biçimde mimarların örgütünü devlete yamayan birçok madde içermektedir ve bunların hepsi sakıncalı olduğu gibi imtiyaz kavramını da gündeme getirmektedir. Oysa imtiyaz kavramı, devletle bütünleşme kavramı, maalesef ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde patronaj, nepotizm ve korrüpsyon ile birlikte eşleşir. Böylesi bir durumda ise halk ile meslek erbabı arasında aktedilecek olan akit’in riskinin nasıl sıfırlanacağı ayrı bir tasa konusu olmaktadır.
Ayrıca devletle bütünleşmiş bir meslek kurumunun “kurumsallaşma’’ yerine “taşralaşma’’yı gündeme getireceği de açıktır.
5- (MMY)’nin Mimarları Mühendislik Hareketinden Kopartması’nın Eleştirisi
(MMY) Yasa tasarısı Mimarları Planlama grubu içinde ele alarak diğer mühendislik disiplinlerinden ve TMMOB bütününden ayırmaktadır. Oysa Mimar ve mühendis hareketinin genel olarak Türkiye’nin demokratikleşmesinde, birlikteliklerinden kaynaklanan olumlu bir rolleri olmuştur. Bu rol yukarıda değinilen yeni ekonomik koşullarla da ele alındığında mühendislik hareketinin feda edilmemesi gereken bir özelliğidir.
Öte yandan yine yukarıda değinilen teknolojik gelişmeler de mühendislik hareketinin bölünmesi şöyle dursun iş organizasyonu içerisindeki daha değişik disiplinlerle de bütünleşmesi gereğini ortaya koymaktadır.
6- (MMY)’nin Yandaş Disiplinlere Şoven Bakış Açısı’nın Eleştirisi
3. Madde içerisinde, Şehir Plancısı, İç Mimar, Peyzaj Mimarı gibi disiplinlere atfedilen işlevler, şoven bir meslek anlayışının ürünüdür. Mimarlığın ilişki içinde bulunduğu birçok disiplini es geçmesi (ulaşım planlaması v.b) yanısıra söz konusu disiplinlere atfedilen fonksiyonlar ve bunların ekip çalışması içinde mimar ile kuracakları varsayılan ilişki biçimi bilimsel anlayıştan yoksundur.
7- (MMY)’nin Meslek Gruplarını ve Meslek Adamlarını Tasfiye Eden Özelliklerinin Eleştirisi
(MMY) Madde 10’da kaydın silinmesi ile ilgili olarak pratikte birçok meslek adamının Mimarlar Odasından kaydının silinmesini gerektirecek son derece sakıncalı bir uygulama getirmektedir. Türkiye gibi ekonomik krizin her zaman konjonktürel olarak var olabileceği ve henüz tam olarak gelişme ve kalkınma hedeflerine ulaşmamış ülkelerde birçok meslek adamının meslek kurumlarından ilişkisini kopartabilecek bu yaklaşım son derece sakıncalıdır.
Ücretli ve memur kesimi dışlayan yapısı ile de (MMY) Yasa Taslağı Mühendislik ve Mimarlık hareketini geriletmektedir.
Farklılaşan meslek grupları içerisinde kendi elitist özelliğini ille de öne çıkartmayı amaçlayanların, kamu kurumu niteliğindeki genel yapıdan ayrılmadan ayrıca dernek biçiminde örgütlenmeleri daha doğru olur. (Serbest Mimarlar Derneği örneğinde olduğu gibi). Bunun dışında mesleğe kabul ilkeleri de Üniversiteler ile Meslek Odaları arasında gereksiz gerilimler doğuracak düzenlemeler olarak (MMY) Yasa Taslağında göze çarpmaktadır.
TMMOB Yasası ve Bugünkü Mimarlar Odası Mesleğin ve Mimarların Günümüz Koşulları İçerisinde Yeterli Midir ?
Bu aşamada (MMY) Yasa Taslağı ile bu taslağa kaynaklık eden Umut İnan’ın tezleri gözden geçirildi. Ancak mevcut TMMOB Yasası’nın mimarların mimarlık mesleğinin gereksinmelerine yanıt verip vermediği sorusu açıkta kaldı.
Mimarlar Odasının yapısı ile ilgili rahatsızlıklar daha 1986’da bir anlayış tarafından “Bursa Deklarasyonu’’ adı altında dile getirilmiştir. Bursa deklarasyonu, 1- Bilimselliği, 2-Kurumsallaşmayı, 3- Toplum içindeki kurumlarla kurumsal ilişkiye geçmeyi öneriyordu. (Bkz. 18 imzalı şubat 1986 Bursa Deklarasyonu).
Daha sonraları bir farklı anlayış Odaların İşlevsizleştiğini ve Reaksiyon tehlikesi altında olduğunu ifade etti. (Bkz. Raşit Gökçeli, Demokratik Kitle Örgütleri Üzerine).
Yine Mehmet Adam tarafından 1984 yılında kaleme alınmış olan “Reel Bir Ütopya mı?’’ metni, Akın Atauz’un “Özgür Özerk Çalışma Grupları Üzerine’’ yazısı ile Raşit Gökçeli tarafından 1992’de kaleme alınmış “Ütopyaya İkinci Apel / Fiziki Planlama ve Mimarlık Vakfı İçin Çağrı’’ metni benzer tasaları ele almıştır.
Öte yandan Ocak 1992 tarihinde 1992 Mimarlar Odası Genel Kurullarının hemen öncesinde toplanan ve içinde İstanbul Büyükkent Şubesi Yönetimine gelen grup ile tasfiyeye uğrayan grubun temsilcilerinin ortak imzalarını taşıyan basılı metin, (Yücel Gürsel, Erol İşcan, Yüksel Gürsel, Raşit Gökçeli, Ali Rüzgar, Salih Şencan, Yıldız Uysal, İbrahim Özkan, Mehmet Yazıcı), “TMMOB Yasası ve Oda Yönetmeliği Değişikliklerine İlişkin Hedefler’’ adı altında şu başlıklara yer vermektedir:
1- Oda Onur Kurulları, Meslekten Men Yetkisine Sahip Olmalıdır.
2- Odalar Üyelerinin Hizmetlerini Proje ve Uygulama Safhasında Denetleme Yetkisine Sahip Olmalıdır. İlgili Kurumlar (Bakanlık, Belediye, vd., Kamu Kuruluşları) Odalara Yasa ile Verilen Bu Tasarrufa Uymakla Yükümlü Olmalıdır.
Umut İnan’ın bir kısım tezleri ile (Bkz Umut İnan, 6. tez, son paragraf) şaşırtıcı benzerliğe dikkat çekiyorum!
3- Odalar Döner Sermaye Yetkisine Sahip Olmalıdır.
4- Ülke İçerisinde Meslek Uygulama ve Yapma Yetkisine Haiz Her Üye İlgili Odasına Kayıtlı Olmak Zorundadır.
5-TMMOB ve Odalar Uzmanlık Alanları ile İlgili Konularda Enstitü ve Bilim Kurulları Kurmak Yetkisine Sahip Olmalıdır.
6- Odalar Üyelerinin Profesyonel Mesleğe Geçiş Koşulları ile Mesleki Uygulamada Kademelenmeye İlişkin Kuralları Belirleme Yetkisine Sahiptir.
7-Oda Şubeleri Tüzel Kişiliğe Sahip Olmalıdır.
Umut İnan’ın tezleri ile benzerliği yeniden vurguluyorum.
Ancak bu metin (MMY) Yasa Taslağı ile karşılaştırıldığında yukarıda anılan ve temelinde TMMOB’yi dışlayan anlayış farklılıkları göze çarpıyor.
Yine bir başka metin, “Mimarlar Odası Büyükkent Şubesi 1992-1994 Dönemi Çalışma Perspektifleri - Raşit Gökçeli / Kasım 1991’’ Mimarlar Odası için 3 akslı bir yapılanma önermekteydi; 1- Toplum ve Mimarlar Hizmetinde Oda; 2- İtibar Sahibi Oda - acil Demokrasi; 3- Acil Reorganizasyon - Yapılanma - Reformlar.
Öte yandan “Ütopya’ya İkinci Apel - Fiziki Planlama ve Mimarlık Vakfı İçin Çağrı - Raşit Gökçeli / Nisan 1992’’ metninde de benzer tasalar ortaya konmaktadır.
Açık ve net olarak olarak görülüyor ki, Mimarlar Odasının tüm kadroları bugün hangi yönetim grubu içinde ya da dışında olurlarsa olsunlar birbirleriyle önemli ölçüde çakışan sorunları dile getirmişler ya da kaleme almışlardır.
Çare Likidasyon veya Tasfiyecilik Değil En Geniş Diyalog Ortamıdır.
1987 yılından itibaren Mimarlar Odası çevresinde yukarıda anılan sorunları çözmek için farklı anlayıştaki grup ve bireylerin birlikte birarada diyaloga girmeleri doğrultusunda çabalar sarfedildi.
Bu çabalar danışma kurulları demokrasisi kavramını hayata geçirerek en geniş meslektaş kadrolarını “farklı grup ve birey olmalarına bakmaksızın, zaman, mekân, temel ilke, hedef ve belli başlı programatik eksenler etrafında birliktelikler (ayrışmalar veya tasfiyeler değil) oluşturmaya sevketti.
İşte ORTAK SÜREÇ ismiyle anılan bu çaba, Türkiye’de hiç bir kesimin dışarıda bırakılmamasına itina gösteren tek örnek olması ile de özel bir değere sahiptir.
En Geniş Meslektaş Kesimini Kapsayan bir Diyalog Ortamı İçin Temel Nirengi Noktaları
Umut İnan’ın yönelttiği temel soruya bir an için dönelim.
Bir yandan meslek erbabının sorumluluklarını öte yandan halk’ın çıkarlarını savunan bir yapı ile salt meslek erbabının statü, hak ve yetkilerini betimleyen bir yapı AYNI ve TEK OLABİLİR Mİ?
Soruyu cevaplamaya çalışırken önerilecek yapıların niteliğini de düşünmek gerekmektedir.
Soruya değişik açıdan yaklaşmaya çalışırsak;
Bir yandan meslek erbabının sorumluluklarını ve halkın daha doğrusu modern anlayışta kamunun çıkarlarını gözeten Kamu Kurumu Niteliğinde Meslek Odası, öte yandan meslek erbabının hak ve yetkilerini savunan bir hizmet sendikası ve Yan Kuruluşlar adı altında yine meslek erbabının sosyal ve entellektüel gereksinmelerini kavrayan şirket, kooperatif ve Vakıf niteliğinde yapılar tasarlanamaz mı?
Türkiye’ye özgü hukuk üstyapısının özellikleri TMMOB gibi yerleşik hukuki yapıları, (MMY) benzeri yapılarla değiştirmeyi engelliyor ya da çok riskli hale getiriyor. O halde (MMY) gibi “total’’ yaklaşımlar yerine hizmet sendikası ve yan kuruluşlar tasarlayarak mevcut hukuk düzeni ile varılması arzulanan amaçlar arasında “tampon’’ görevi yerine getirecek yapılaşmalar önermek ayrıca TMMOB Yasası üzerinde gerekli bazı düzenlemeleri yapmak daha gerçekçi olmaz mı?
(Tampon mekanizmalar için bkz. Prof. Dr. Mübeccel Kıray, Ereğli, Ağır Sanayi Öncesi Bir Sahil Kasabası, İletişim Yayınları, 1984, 2. baskı.)
İşte 1986’dan bu yana TMMOB yasası ve Mimarlar Odası Yönetmeliğinin sorunlarını tartışan ve çoğu kez yukarıda da değinildiği gibi pratikte benzer öneriler geliştiren birey ve grupların böylesi bir temelde sağlıklı bir diyalog kurmaları gerekmektedir.
Bu diyalogun somut tartışma kalemleri, TMMOB Yasası üzerinde düşünülen dönüşümler, Yan Kuruluşlar, Hizmet Sendikası (Toplu Sözleşme Sendikası değil!) olacaktır.
Özellikle Mimarların Mesleki Örgütlenmesinde son derece önemli bir rol oynayacak olan Yapı Denetimi ve Meslek Riski Tazminatı Kavramları ile bir beyaz yakalı hizmet sendikasının eklemlenmesine dair tezler ise ilerdeki bir çalışmanın konusu olacaktır.
Sonuç ve Öneri
Mimarlar arasında felsefi görüşlerine bakılmaksızın en geniş bir diyalog ortamının oluşturulmasında yarar vardır. Böylesi bir diyalogun fikri temelleri bu yazıda ve bu yazıya gönderme yapan belgelerde mevcuttur.
Ancak bunun ilk koşulu manasız tasfiye ortamlarından kaçınmaktır. Özellikle şubat 1992’den sonra göreve gelen Mimarlar Odası Yönetim Kurulu’nun bir kesimi Kadıköy Temsilciliği’nde görev aldıkları dönemden bu yana toparlayıcı olmaktan uzak ayrıştırıcı bir politika izlemektedirler. 1984 yılında Mimarlar Odası yayın organı Mimarlık Dergisinden tüm bir entellektüel potansiyeli tasfiye ederek “tasfiyecilik sabıkası’’ alanlar bu kez Oda bütününde aynı ayrışma ve tasfiye suçunu mükerrer olarak işlemektedirler. İstanbul Büyükkent Şubesi, Mimarlıkta Bilgisayar Kullanımı Mesleki Bilimsel Çalışma Komitesi ile ilgili olarak Oda Yönetim Kurulunun aldığı kararlar, bu kurulun bir kısım üyelerinin aradan sekiz yıl geçmesine rağmen, bilimsel çalışma ile bir türlü barışamadıklarını göstermektedir.
O halde çare;
1-Mesleğin sorunlarını en geniş bir diyalog ortamında çözmeyi arzulayan tüm unsurların, ister yönetimde olsunlar ister olmasınlar, ve hangi örgüt biriminde bulunurlarsa bulunsunlar, güçbirliği ederek 35 yıllık meslek örgütüne günün koşullarına uygun, kamu yararını gözeten bir yapı değişikliği kazandırmaları;
2- Meslektaş hakları ile ilgili olarak da bir dizi tampon mekanizmalar yaratarak somut çözümlere ulaşmalarıdır.
Bu davet herkese, tüm birey, grup ve anlayıştaki meslektaşlara yöneliktir.

Hiç yorum yok: