2 Kasım 2013 Cumartesi

Mimarlar Odası’ndan Taleplerimizdir #mimarlarodasındantaleplerimizdir (Bir Rüya Bitti 5)



Mimarlar Odası’ndan Taleplerimizdir
#mimarlarodasındantaleplerimizdir
(Bir Rüya Bitti 5)
Raşit Gökçeli
Kasım 2013


#mimarlarodasındantaleplerimizdir hashtag’ları ile mimarları meslek odalarından taleplerde bulunmaya davet ediyorum. Başlangıç olarak 23 talep sıralıyorum.

1.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlık Fakültelerinden mezun olan genç meslektaşlarımızın diplomalarında eskiden olduğu gibi “mimar” ünvanı yeniden yer almalıdır.
2.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası seçimleri nispi temsil esasına göre yapılmalı, tüm mesleki grup ve görüşler aldıkları meslektaş desteğine orantılı olarak meslek odası yönetiminde söz ve karar sahibi olmalıdır.
3.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası elindeki bütçe olanaklarını bina ve gayrımenkul almak için değil, topluma mesleği tanıtmak ve bu amaçla bir “mimarlık TV” si kurmak için kullanmalıdır.
4.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası’nda kadınların ve gençlerin yönetimin her kademesinde ve faaliyetlerin tümünde temsil edilmelerinin yolları açılmalıdır.
5.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası toplum hizmetinde olmalı, kamusal alanları tüm gücüyle savunmalı, kent merkezlerini toplumun bireylerine kapatan ve çok uluslu şirketlerin yağma, talanına açan, sermaye çevrelerinin her türlü soylulaştırma çabasına karşı durmalıdır.
6.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası konut edinme çabası içinde olan tüketicilerin, işyeri bulma çabası içinde olan üreticilerin yanında olmalı, onları spekülatör, banka ve faiz mihraklarına karşı mesleki ve hukuki alanda korumalı, onlara gerekli mesleki ve hukuki desteği sunmalıdır.
7.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası kendi üyelerinin ticari hayatta diledikleri şekilde yabancı proje büroları ile uluslar arası örgütlenmeler kurmaları önünde engel oluşturan çağdışı (SMS) ve benzeri yönetmeliklerden arınmalıdır.

8.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası’nda 50 üyenin desteğini bulan mesleki öneriler zorunlu olarak Genel Kurullarda tartışmaya açılmalı, meslek odası, bu önerileri program bazında ve gerekirse maddi olanaklarla desteklemelidir. (RIBA örneği).
9.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası ABD’de AIA, İngiltere’de RIBA örneğinde olduğu gibi “meslek sorumluluğu” alanında ihtisaslaşmış sigorta şirketleri ve broker şirketleri kurmalıdır.
10.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası başta imar yönetmelikleri olmak üzere meslek adamlarını ilgilendiren imar, yapı yasası ve benzeri alanlarda mahalli koşullara uygun önerilerini kamuoyuna mal etmelidir.
11.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası Mesleki Bilimsel Çalışma Komiteleri oluşturarak mesleğin ve sektörün çeşitli alanlarında mimarların konumunu güçlendirmeli, topluma sağlıklı mesleki çözümler sunabilmelidir.
12.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası toplumsal dayanışmayı olanaklı hale getiren kamusal ve kültürel mekanların üretilmesinde aktif rol üstlenmelidir.
13.
mimarlarodasındantaleplerimizdir              Mimarlar Odası ucuz bina ve konut alternatifleri  oluşturan meslek adamlarını, eğitim kurumlarını, mahalli yönetimleri desteklemeli bu amaçla mesleki politikalar geliştirerek bunları kamuoyuna mal etmelidir.
14.                         
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası mesleki ve toplumsal alanda çevreci çözümleri kamuoyuna mal etmelidir.
15.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası mesleğin itibarını ve meşruiyetini toplum ve kamuoyu nezdinde yeniden kurarak  neokapitalist dönemde toplumlara egemen kılınmak istenen salt mikro ekonomik paradigmalara karşı tutum almalıdır.
16.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarların görevi rant yaratmaktır. Ama toplum ve kamu yararına. Dolayısıyla Mimarlar Odası “ranta karşıyız” biçimindeki safsata söylemlere itibar etmemelidir.
17.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası’nda yöneticiler yönetimde 3 dönemden fazla kalmamalıdır.
18.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası’nda “mimar” profesyonel yönetici olmamalıdır.

19.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası niteliksiz emek kadar nitelikli emeği de ilgilendiren taşeron işçileşmeye karşı mücadele etmelidir.
20.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası telif mücadelesinde “copyright” kadar “copyleft” tekniklerinden de yararlanmalıdır.
21.
#mimarlarodasındantaleplerimizdir            Meslek Odası nitelikli emeğin eğretileşmesine karşı mücadele etmelidir.
22.
#Mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası üretilen yapılı çevrenin değerinin gayrımenkul biçiminden menkul biçime dönüşür iken finansal kapitalin emrine verilmesine karşı antikapitalist muhalefet ile birlikte mücadele yürütmelidir.

23.

#Mimarlarodasındantaleplerimizdir            Mimarlar Odası, mesleği kamusal alanda uygulayan meslektaşlarının üye olma zorunluluğunu kaldıran 12 eylül 1980 rejiminin hukuksal düzenlemelerinin kaldırılmasını talep etmeli, temsil etmekle yükümlü olduğu meslektaş spektrumunun tümünün üyesi olabilmesinin koşullarını sağlamak için gerekli mücadeleyi vermeli, şu andaki eksik temsiliyet ve acz konumuna razı olmamalıdır.

26 Ekim 2013 Cumartesi

Toplumsal imgelem edebiyat Raşit Gökçeli notu msf2010 çalışması için öneri



Toplumsal imgelem edebiyat
Raşit Gökçeli notu
msf2010 çalışması için öneri

Özellikle son kırk yıl içerisinde küresel ölçüde egemen duruma gelen neoliberalizm, finans kapital dünya düzenini şekillendirirken geleneksel kır kent dengelerini ve yapılarını dönüştürdü.

Modernleşme ile kentleşme bir arada daha eşitlikçi daha müreffeh bir dünya ütopyası bağlamı içerisinde kurgulanırken neo kapitalizm tam tersi bir senaryoyu gündeme getirdi.

Kentler eşitsizliklerin odağı olarak sefalet içerisindeki kitleleri barındıran bir ”gecekondular gezegeni” haline dönüşürken kırlardaki geleneksel yapı da çöküntüye uğratıldı.

Çok uluslu şirketlerin dönüştürdüğü dünyada kırsal nüfus bulundukları alanları terk ederek kentler içerisindeki sefalet adalarını oluşturdu.

Kentler bir yandan da soylulaştırma, “kentsel yenileme” yöntemleri ile finans kapitalin
tutsat (mortgage) mekanizmaları ile türev finans enstrümanları oluşturma alanları haline geldi.

Bir yandan sefalet adalarının mekanı olan kent öte yandan finans kapitalin en vahşi karlarının gerçekleştirdiği kentsel yenileme mekanı olan kent.

Finansal krizlerin yıkım ve yeniden inşa faaliyetlerine aracılık eden kent mekanı bu kez finans sermayesinin doğrudan yatırım aracı olarak içine girdiği döngülerde yaşanan sıkışmalarla küresel krizin odağında yer almakta.

Kent mekânının hem sermaye birikimi ile hem de sosyal dışlanma ile böylesine doğrudan ilişkilendiği bu tarihsel dönemde mimarların rolü, bir kez daha mevcut politik ve ekonomik güçlerin yeniden üretimine hizmet edecek kentsel dönüşüm projeleri üretmek olmamalıdır. Aksine, mimarlar, neoliberal birikim rejiminin krizini, kentsel mekânın bu rejimin tahakkümünden kurtarılması için bir fırsat bilmeli, yapılı çevrenin kâr güdüsü yerine toplumsal adalet kaygısıyla üretilmesi için mücadele etmelidir. Mimarlık toplumsal dönüşümün etkin bir aracı olarak kavranmalı, mimarlık pratiği demokratik ve katılımcı toplumsal biçimlerin inşasına katkı verecek yöntemlerle üretilmelidir.

Türkiyeli mimarların örgütü olan ve 50 yıllık tarihi boyunca mimarlığın toplumsal bir hizmet olarak üretilmesini savunmuş bulunan Mimarlar Odası’nın, başkent Ankara’da faaliyet göstermekte olan Ankara Şubesi, bu doğrultuda çalışmakta olan meslek örgütlerini, sivil inisiyatifleri ve kentsel toplumsal hareketlerin aktivistlerini Mimarlığın Sosyal Forumu’nda buluşmaya çağırmaktadır. Mekansal dışlanmaya ve toplumsal adaletsizliğe karşı mücadele eden tüm kişi, kurum ve örgütleri, 21-23 Ekim 2010 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek olan Forum’da buluşmaya çağırıyor.

Böylesi bir çağrıya edebiyatçıların katkısı ne olabilir ?
Türkiye’de edebiyat 1940 – 1980 döneminde modernizmin ütopyası ile koşut “muhalif” bir çizgi izledi.
1970’ler ile başlayan neokapitalizmin küresel gelişimi ile “post modern” akımın dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oylum kazandığı görüldü.
Post modern gelişim beraberinde 1940 – 1980 dönemi “muhalif duruşun” da bir ölçüde edebiyatımızda terk edilmesi sonucunu getirmiş olabilir mi?
Bir zamanlar modern edebiyata yansımış olan karnavalesk muhalif duruş toplumsal imgelememizin bir ögesi değil midir ?
Eğer böyle ise, edebiyat alanındaki olası muhalif duruş toplumsal imgelememizi kapsadığı gibi “kamusal alanın” üstyapısal bir unsuru olarak da tasavvur edilebilinir mi ?

Neoliberalizmin insanı yabancılaştıran atomize eden nitelikli emeği eğretileştiren vahşi düzenine karşı çıkan fiziki plancılar, mimarlar, kent plancıları, edebiyatçılar ile elele toplumsal imgelemi yeniden ilgi odağına oturttuklarında beraberce müşterek bir ütopyanın ufkuna doğru hareketlendiklerinde “ufuk çizgisi” (Galeano’nun eğretilemesinde olduğu gibi) hep daha mı uzağa kayacak?

25 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Rüya Bitti : 2013 Türkiye’sinde Mimarlar Odası Üyesi bir Mimar Olmanın Dayanılmaz Düş Kırıklığı


Bir Rüya Bitti :
2013 Türkiye’sinde Mimarlar Odası Üyesi bir Mimar Olmanın Dayanılmaz Düş Kırıklığı
Başka bir Dünya, Başka bir Mimarlık, Başka bir Mimarlar Odası Mümkün
Raşit Gökçeli
Temmuz 2013


“Ona da uğrayalım, rüya burdan kaç adım 
Adnan Satıcı, “Eski bir”, Evrensel Kültür, Ağustos 2002


TMMOB Mimarlar Odası :
23 şube.
61 temsilcilik.
42 000 e yakın üye.
50 milyon TL ya yaklaşan bütçe.
23 şubenin nerede ise hepsinde, temsilciliklerin birçoğunda kendine ait bir ve birden fazla mülkü bulunmakta.
1000 e yakın personel çalıştırmakta.
Son yıllardaki yasal uygulamalar sonucunda bütçe gelirlerinin yüzde yetmişinden fazlasını oluşturan proje denetimleri zorunlu olmaktan çıktığından ya da bu yolla elde edilen gelirler maktu bir üst sınır ile sınırlandırıldığından gelirlerinde önemli düşüşler oluştu.
Peki devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile ne yaptı?
İstanbul’da 20 milyon (trilyon) TL; Ankara’da 7 milyon (trilyon) TL olmak üzere toplam değeri 100 milyon (trilyon) TL‘yi aşan mülkler edindi.
Büro tescil belgesi bulunan üyelerine fatura zorunluluğu getirerek kazanmadıkları gelirlerinin maliye tarafından vergilendirilmesine göz yumdu.
Güya karşı çıktığı AVM, gökdelen ve benzeri yapıların “mesleki denetim” harçlarını tahsil edip bütçe gelirlerini sağlama aldı .(devr-i saadet döneminde).
Peki devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile ne yapmadı ?
1-Mimarlık mesleğini topluma tanıtacak bir “mimarlık TV’si  (televizyonu) kurmadı
Mimarlık mesleği bütün dünyada özel bir statüye sahiptir bu yüzden mesleki yeterliliğe tabi olan 400 meslek arasında değil özel statüsü olan 7 meslek  (hekimlik, avukatlık, eczacılık gibi) arasında ele alınır.
Bu özel statü, mimarlık mesleğini uygulayanlara toplumsal ayrıcalıklar verdiği gibi toplumsal sorumluluklar da yükler.
Tarihte ve özellikle yakın tarihte mimarlar mesleklerini uygulama alanında kendi statülerini oluşturmaya yetkili kılınmışlardır. İngiltere’de ABD’de durum böyledir. Ancak mimarlar söz konusu yetki karşılığında topluma karşı mesleklerini tam ve eksiksiz uygulamak ile sorumlu tutulmuşlardır.
Bu nedenle “mesleki sorumluluk” kavramı özellikle mimarlığın içinde bulunduğu yedi (7) meslek için özel bir önem taşır.
Mesleki sorumluluk sigortası mesleğin tam ve eksiksiz uygulanması konusunda topluma gerekli güvenceyi sunar.
Böylesi özel bir mesleği 60 yıllık tarihinde (Mimarlar Odası’nın kuruluşu 1954’tür) topluma mal etmenin teknolojik olanaklarını kullanmayan, mesleki sektörel bir TV bile kuramayan  meslek odası, Türkiye toplumuna ve üyesi olan mimarlara karşı görevini savsaklamıştır.
Son Gezi parkı olaylarında gördük ki, bir TV kurmak o kadar zor bir iş değilmiş, çok sınırlı bütçeler, (Halk TV), çok sınırlı teknolojik olanaklarla (Çapul TV) topluma ulaşmak mümkünmüş.
50 trilyonluk devasa bütçesi ve 1000 e ulaşan personeli ile Mimarlar Odası yıllarca Türkiye’de seçmenin yüzde sıfır virgül onbeş – yirmi  (% 0,25-0,20) oyunu alabilmiş bir hizip TV’sinde başkanları, eski başkanları, sözcüleri ve bilumum yöneticileri ile sabahtan akşama kadar boy göstermiştir. Mimarlar Odası yöneticileri bu tercihi ile temsil ettiği kırk bin (40.000) mimarın toplum içerisindeki inanırlık ve güvenirlik seviyesini aşağıya çekmiştir. Bunu yaparken de kendi kitlesine yani mimarlara danışmamıştır.
Oysa 50 trilyonluk bütçesi ile Mimarlar Odası “toplum hizmeti”ndeki Mimarlar Odası’nı halka kurduğu bir mesleki TV ile anlatabilirdi. Konut edinme derdi içerisinde çırpınan, gayrımenkul spekülatörleri, tüccar müteahhitler, tefeci banka ve kredi kuruluşlarının pençesinde ezilip mağdur bırakılan tüketici halkımıza mesleğin ve fennin yardım elini uzatabilirdi.
2-Mimarlar Odası “mimarlık diplomasını” koruyamadı. Mimarlık fakültelerinden mezun gençlerin diplomalarında “mimar” ünvanının yazılmaması karşısında sessiz kaldı
Neokapitalizmin egemenliğini dünya ölçüsünde pekiştirdiği son kırk yıl boyunca gerçekleştirdiği dikkate değer bir uygulaması ise nitelikli emeği eğretileştirmesi, nitelikli emeğin de niteliksiz emek misali emek piyasasındaki konumunu sarsması ve zayıflatması olmuştur.
Beş altı yıllık zorlu bir yüksek eğitimden sonra elde edilmesi gereken “mimar” ünvanının diplomalara yazılmaması nitelikli emeğin işveren karşısındaki iş piyasasındaki konumunu zayıflatır.
Oysa mimar mezun olduğu tarihten itibaren tasarım alanında sınırsız yetkiye sahip olmalıdır. İş tecrübesi ile ilgili kısım ise meslek sorumluluğu alanını ilgilendirir ve meslek sorumluluğu poliçeleri elbette iş tecrübesine bağlı olarak serbest piyasada meslek adamının somut becerisine bağlı olarak oluşur.
Gerçek meslek örgütleri bu alanda ihtisaslaşmış mesleki sorumluluk sigorta şirketleri ve broker şirketlerini oluşturur. Dünyadaki uygulama böyledir.
Mimarlar Odası emek piyasasını değil mal, sermaye ve finans akımını gözeten neokapitalist bir kuruluş olan Avrupa Birliği’nin ve türev kuruluşları Avrupa Mimarlar Konseyi ve benzerlerinin politikalarını gözü kapalı benimseyerek temsil ettiği mimarların nitelikli emeğinin haklarını iş piyasasında savunamamıştır.
3- Mimarlar Odası kendi TV’sini kuramadığı gibi mesleğini ilgilendiren alanda alternatif önerilerini topluma sunamamış iletememiştir.
Son Gezi parkı olayında yaşadık, gördük: Mimarlar Odası sadece taksim bölgesini değil, Maçka ve Dolmabahçe’yi de içeren bir kent parkı alternatifini toplumun anlayacağı açıklıkta alternatif proje örnekleri sunarak kamuoyuna sunamamıştır.
Oysa Kongre Vadisi tabir edilen söz konusu bölge 2005’te yapılan ve Mimarlar Odası Türkiye seksiyonunun organize ettiği uluslararası “UIA Genel Kurul ve 2003’teki  Habitat 2” toplantısında kamusal park alanı olarak Türkiye kamuoyuna önerilmişti.
Mimarlar Odası Haliç köprüsüne karşı çıkmış ancak 15 milyonluk bir metropolde taksim – Aksaray metro bağlantısı için alternatif önerisini geliştirememiştir.
Mimarlar Odası buna benzer olarak sayısız plan kararlarına, hükümet edimlerine itiraz etmiş kamu davaları açmış, ancak alternatif önerilerini toplumun geniş kesimlerinin anlayacağı netlik ve açıkta kamuoyuna sunma becerisini gösterememiştir.
Mimarlar Odası 50 trilyonluk bütçesi olan bir kuruluş olarak tatmin edici bir PR çalışması yürütememiştir.
4- Mimarlar Odası topluma “demokrasi” mesajları verirken bizzat kendi yapısını demokratikleştirememiştir.
Mimarlar Odası yönetimi kendi seçimlerini mutlak çoğunluk sistemine göre yapmaktadır. Bu durumda örneğin kullanılan oyların % 49’unu alan gruplar Mimarlar Odası içerisinde temsil hakkı bulamamaktadır.
İktidarı otoriterlikle suçlayan bir kuruluş olarak Mimarlar Odası’nın çoğulcu bir yapının koşullarını öncelikle kendi bünyesi içerisinde oluşturmalıdır. Mimarlar Odası seçimlerinde “nispi temsil” esasının uygulanması demokratik bir gerekliliktir.

Şimdi de Başka bir dünya,  başka bir mimarlık, başka bir Mimarlar Odası’nın bugünkü Mimarlar Odası’  yapısı mevcut iken neden mümkün olmadığına bakalım:


Meslek Odası’nda son KaHKaha
644 sayılı KHK ve Meslek Odaları’nın Kuruluşlarından 58 yıl sonra karşı karşıya bulundukları çıkmaz
Raşit Gökçeli
Şubat 2012
“……
yalnız bir kahkaha
bütün odalarda

her boş odaya girişimde
bir kahkaha
ve çıkışımda
bir kahkaha”
Asaf Halet Çelebi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulması ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 29/6/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır. (644 sayılı KHK).

Kararname ile Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü;

-Kamuya ve özel sektöre ait her türlü yapı ve tesisin projelerinin ve yapım işlerinin denetlenmesinde görev alacak mimar ve mühendisler ile yardımcı kontrol elemanlarının, yapı denetim kuruluşlarının ve müşavirlik kuruluşlarının niteliklerine, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları belirlemek, mesleki yeterlikleri ile kuruluş yeterliklerini değerlendirerek bunlara belge verilmesini ve kayıtlarının tutulmasını sağlamak,

-Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek ile görevlendirilmekte.

Böylelikle 58 yıldır mesleki sorumluluk ve görevleri toplumda genel kabul görecek bir biçimde yasal ve mesleki esaslara bir türlü  oturtamayan Meslek Odası, hükümetin artık bir olup bitti ile konuya el atması ile kuruluş yasası ve Anayasa’ daki “imtiyazları”ndan mahrum kalmaktadır.

Bu noktaya nasıl gelindi ?

-“Meslek sorumluluğu sigortası” nı müesseseleştiremeyen,
-Yapı denetimi konusunda gereğince yol gösterici olamayan,
-iş güvenliği alanında görevlerini yerine getiremeyen,
-malzeme standardizasyonu alanında yol alamayan,
-mesleğin uygulanmasına yönelik yetki sistematiği kuramayan,
-üretilen yapı stokunu kullanan tüketicileri koruyamayan, yapı üretimine yönelik mevzuat alanında tüketici örgütleri ile birlikte çalışma pratikleri oluşturamayan, söz konusu pratikleri yasal dayanaklara oturtamayan,
-mesleğin uygulanma standartları ile ilgili dünyada kabul gören normları ülke pratiği içerisinde yerleştiremeyen,
-Mesleğin imajını dünya standartlarına koşut bir standartta yüceltemeyen,
- En önemlisi olarak, tüm bu alanlarda gerek TMMOB Yasası gerek Meslek Odaları Yönetmeliklerinde mevcut bulunan (iştirak gelirleri) “döner sermayeli” yan kuruluşları oluşturamayan,

Meslek Odaları ve bu arada Mimarlar Odası,  toplumsal meşruiyetini yitirme noktasına gelmiştir.

Toplum hizmetinde, kamusal alana dönük görevlerini ve bu görevlere ilişkin teorik donanımını da bu 58 yıllık serüvenin son demlerinde ZAYİ eden Mimarlar Odası ;

-Mimar nezdinde
-Kamuoyu nezdinde
-Kamu yönetimi nezdinde

İtibarsızlaşmıştır.

Meslek Odası RIBA ya da AIA örneklerinde olduğu gibi,

-meslek erbabını kendi bünyesinde söz ve karar sahibi yapan,
-meslek alanının örgütlenmesinde yaratıcı, özgün, katılımcı, demokratik açılımlar sunan,
-meslek alanına ilişkin yeni düzenlemeleri, uluslararası  norm ve gelişmelere göre ve ülke ile toplum yararına sunan, bu düzenlemeleri meslek yararına hayata geçirebilen;

Bir uygulamayı da hayata geçirememiştir.

Tüm dünyada sermaye ve finansın “egemen” olduğu günümüz ortamında, tarihsel süreçte “aura”sı bulunan mimarlık mesleği dünyadaki mesleki gelişmelere koşut bir biçimde ülkemizde de “kendini ifade edebilecek” bir mesleki silkinişe muhtaçtır.

Nitelikli bir emeğin temsilcileri olan mimarlarımızın böylesi bir çaba içerisine girmeleri ve düşürülmeye çalışıldıkları “sıra kölesi” konumundan “total plancı” aşamasına geçmeleri toplumsal ve mesleki bir zarurettir.














20 Haziran 2013 Perşembe

Rules for Radicals


Rules for Radicals, Saul Alinsky


Always remember the first rule of power tactics: power is not only what you have but what the enemy thinks you have.
The second rule is: Never go outside the experience of your people.
…The third rule is: Wherever possible go outside the experience of the enemy. Here you want to cause confusion, fear, and retreat.
…the fourth rule is: Make the enemy live up to their own book of rules.
…the fourth rule carries within it the fifth rule: Ridicule is man’s most potent weapon.
…the sixth rule is: A good tactic is one that your people enjoy.
…the seventh rule is: A tactic that drags on too long becomes a drag.
…the eighth rule: Keep the pressure on.
…the ninth rule: The threat is usually more terrifying than the thing itself.
The tenth rule: The major premise for tactics is the development of operations that will maintain a constant pressure upon the opposition.
…The eleventh rule is: If you push a negative hard and deep enough it will break through into its counterside.
…The twelfth rule: The price of a successful attack is a constructive alternative.
…The thirteenth rule: Pick the target, freeze it, personalize it, and polarize it. 

Radikaller için öneriler


Radikaller için kurallar
Saul Alinsky
(çeviri : Raşit Gökçeli – haziran 2013)


Güç ve iktidar mücadelesinin birinci kuralını hiçbir zaman aklımızdan çıkartmayalım:
Gücünüz sadece elinizdeki olanaklarla sınırlı değildir. Gerçek gücünüzü karşınızdakilerin size atfettikleri potansiyel oluşturur.
İkinci Kural: Mücadelede hiçbir zaman kendi kitlenizin olanak ve deneyimlerinin dışına taşmayınız
Üçüncü Kural: Mümkün olan her durumda karşınızdakilerin ezberini bozunuz. Amacınız, karşı tarafta zihin karmaşası, korku ve geri çekiliş sağlamak olmalıdır.
Dördüncü Kural: Karşı tarafın kendi koyduğu kurallara uyup uymadığının takipçisi olunuz.
Dördüncü kural beşinci kuralı bünyesinde içerir: Mizah ve karşı tarafı tiye alma en etkili mücadele araçlarından biridir.
Altıncı Kural: Kitlenizin benimsediği ve uygulamaktan zevk aldığı bir mücadele yöntemi (taktik), makbul olanıdır.
Yedinci Kural: İlanihaye uzayıp duran bir mücadele yöntemi (taktik) eninde sonunda kendi kitlenizi de usandırır.
Sekizinci Kural: Mücadele süresince karşı taraf uyguladığınız baskıyı devamlı sürdürün hiçbir zaman gevşetmeyin.
Dokuzuncu kural: Mücadele esnasında tehdidin kendisi çoğu zaman fiilin kendisinden daha da caydırıcıdır.
Onuncu kural: Mücadelenin belli başı öncüllerinden biri karşı taraf üzerinde sürekli baskı oluşturacak eylemlerin geliştirilmesidir.
Onbirinci Kural: Sürekli savunma durumundan sıyrılıp karşınızdaki tutucu cepheyi eleştirmeye ağırlık veriniz. Tutucu cephenin zayıf yönlerini güçlü bir biçimde teşhir ettiğiniz ölçüde tutucu ittifakları göçertme olanağınız yükselir.
Onikinci Kural: Başarılı bir kampanyanın ödülü topluma yapıcı bir alternatifin sunulabilmesi olacaktır.

Onüçüncü Kural: Hedefi tayin et; netleştir; kitlene mal et ve kutuplaştırılmış alternatif çözümleri topluma açıkla.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Süheyl Kırçak’ın “Görme Biçimi”





Süheyl Kırçak’ın “Görme Biçimi”
Raşit Gökçeli

Dünya üzerinde 1968 rüzgarları eserken Mimarlar Odası da 1970’lerde değişim kervanında yerini aldı. “Mimarlar Odası Toplum Hizmetinde” özdeyişi ile simgeleşen söz konusu atılım o dönemde toplum düzenine meslekleri aracılığı ile müdahale etmeyi amaçlayan nitelikli bir kadroyu seferber etmişti.
Şimdilerde de adları kimseye yabancı gelmeyecek olan Teoman Öztürk, Yavuz Önen, Ali Artun, Sait Kozacıoğlu ve onlarca, yüzlerce mimar, plancı, Türkiye’nin planlama vizyonuna bugün dahi izdüşümüne rastlanabilecek bilimsel ve mesleki katkı sundular.
“Fiziki yapı toplumsal formasyonun birebir izdüşümüdür” ; “Kent toprakları kamunun malı olmalıdır” gibi önemli savlar o dönemin meslek odası Mimarlar Odası tarafından kamuoyuna sunuldu. Bu alanda mesleklerini en nitelikli bir şekilde uygulayan bir grup plancı ve mimar, “organik aydın” olmanın ilk örneklerinden birini ülkemizde uyguladılar. Öncü bilimsel katkılar sundular.
Bu kadronun önemli temsilci ve önderlerinden biri ise Süheyl Kırçak idi.
Süheyl, 1963 yılında birincilik ile kazandığı ODTÜ Mimarlık Fakülte’sinden 1967 yılında gene birincilik ile mezun olmuştu. Dönemin önde gelen mimarlarından Şevki Vanlı ve Vedat Dalokay ile çalıştı.
Süheyl başarılı meslek yaşantısı ile yetinmeyerek meslek odasında da yöneticilik yaptı. Türkiye’deki teknik elemanları da toplumsal ve siyasal bir vizyon sahibi kılmanın teorik ve pratik çalışmalarını yönetimsel planda başarı ile yürüttü. Bu uğurda bedeller de ödedi.
Meslek Odası Yönetim Kurulu arkadaşı, dostu, yoldaşı olmak yaşantımın bir ayrıcalığı olmuştur. Ancak bugün geçen zamana ve arkama baktığım zaman Süheyl’in beni etkileyen özelliğinin, onun fevkalade kendine has “görme biçimi” olduğunu söyleyebilirim.
John Berger bu kavramı kullanırken büyük ressamlardan örnekler getirir.
Kavramı Toulouse Lautrec için ödünç alırsak onun genç şaşaalı kariyerlerinin zirvesinde bulunan insanları, kabare dansözlerini otuz kırk yıl sonrasındaki çökmüş, hayatın sillesini yemiş biçimindeki tasvirlerini tuale aksettirmesindeki insanlık dramının “bir görme biçimi” olarak ressamın deha ve özgünlüğünü oluşturduğunun ayırdına varabiliriz.
İşte Süheyl de demin sözünü ettiğim o 1968’lerin değişim rüzgarı içerisinde zirveleri yoklayan teknik eleman hareketinin otuz kırk yıl sonrasındaki “çökme, gerileme, yaşam enerjisini yitirme” durumunu sanki bir kehanet sahibi imişçesine gören birisi idi.
Bu “görme biçimi” elbette yürütülen mücadeledeki teorik ve pratik eksiklikleri herkesten önce görüp yapıcı ve uyarıcı eleştirileri, zaman zaman sert ve acımasızcasına da olsa dürüstlük ve açıklıkla yapabilmesinden kaynaklanmakta idi.
Süheyl’i Touluse Lautrec ile zihnimde eşleştiren elbette fiziksel özelliği değil bu olağanüstü vizyonu idi.
Hayatta böylesi özgün bir “görme biçimi”ne sahip olan bir insanı tanımış olabilmek kim olursa olsun herkese nasip olabilmeli.