“Cimri Kirpi Gibi Değilsin Kardeşim”
Vecdi Çıracıoğlu, Cimri Kirpi, Kırmızı Kitaplar, 2002.
Raşit Gökçeli
Vecdi Çıracıoğlu, başarılı romanı “Kara Büyülü Uyku”nun ardından ikinci romanını yayımladı.
“Cimri Kirpi”de “Kara Büyülü Uyku” gibi Türkiye ve Anadolu’nun toplumsal imgeleminin gergefinde örülmüş bir anlatıya sahip.
Çıracıoğlu, ilk romanında teknoloji ile felsefeyi buluşturan anlatı temalarını bu romanda da kullanıyor. Ancak “Kara Büyülü Uyku”daki teknolojik boyutun yoğunluğu, “Cimri Kirpi”de daha seyreltili fakat tüm romana yayılmış bir biçimde karşımıza çıkıyor.
Anlatı zenginliği, detay ve planların titizliği, “Cimri Kirpi”de de okuyucuya lezzetli ve kendine özgü bir kurgu evreni sunuyor.
Romanın Konusu
1277 Anadolu’sunda, Rum Selçuki İmparatorluğu’nun yönetsel krizi doruğuna çıkmıştır. Moğollar Anadolu’yu istila etmekte, saray entrikaları sonucunda Selçuki Sultanı Bizans’a sığınmaktan başka bir çare bulamamaktadır. Memluk Sultanı Baybars’tan da diledikleri umarı bulamayan Selçukiler, yeniden Moğol hakimiyetine girerler.
Ezilen her zaman olduğu gibi yoksul Türkmen aşiretleridir. Yoksul aşiretlerden oluşan Türkmen boyları, isyan etmekten başka yol bulamazlar.
İsyanlar birbirini izlemekte, baskı ve zulüm de aynı oranda artmaktadır.
Karaman yöresinin Türkmen beyleri, bir yolunu bulup Konya bölgesinin egemenliğini elde etmeye çalışmaktadırlar.
1277 yılında fırsat oluşur. Konya’yı kurtarma olanağı ortaya çıkar.
Ancak Selçuki soydan bir sultanın başa geçirilmesi gerekmektedir. Böylesi bir arayış içerisindeki Türkmen beylerine aradıklarını, Taki adında “garip kıyafetli yarasa-karga karışımı” tuhaf güçlere ve yeteneklere sahip bir büyücü sunar.
Zırzır adındaki derviş aradıkları özelliklere sahiptir, yeteneklidir.
Karaman beyleri Taki’nin önerisini kabul ederler, aynı sırada Konya kurtarılır, büyücü, gözbağcı Taki’nin önerdiği “Zırzır Derviş”, “Siyavuş” adı altında sultan olur. Karaman’lı Türkmen Mehmet Bey de vezir olarak iktidar erkini kullanacaktır.
Bir süre sonra Moğollar ile işbirlikçi Selçukiler, yeniden Konya’yı zapteder, akibetini bekleyen “Siyavuş”u da zindana atarlar.
Türkmen’lerin isyanı tüm Anadolu isyanları gibi kan ve zulüm içinde bastırılmıştır.
Kısa bir dönem devlet katında egemen olan Türkçe yeniden terkedilmiştir.
Roman ard arda, (flash-back) geriye dönüş teknikleri ile ve sinematografik bir anlatımla, zindanda öldürülmeyi bekleyen “Siyavuş – Zırzır” ve Taki’nin macerasını anlatmaktadır.
Ancak bu anlatı Vecdi Çıracıoğlu’nun alışageldiğimiz, kendine özgü, zaman-uzay mekanında cereyan etmektedir.
Zaman – Uzay Geometrisi
“Kara Büyülü Uyku”daki “Tüm Zamanların Kardeşliği” “Cimri Kirpi”de “Tüm Anların Kardeşliği” olmuştur.
Roman seksenbir an ve son an olmak üzere sekseniki andan oluşur. Buradaki anlar Çıracıoğlu’nun anlatı tekniğinde farklı bir geometri oluşturan zaman – uzay parametreleri içerisinde yer bulurlar. Algıladığımız kronolojik anlardan çok, senfonilerdeki “moment”leri andırırlar.
Çıracıoğlu yeni romanında, Anadolu’nun tarihinde yer alan isyan ve isyanlar tematiğini ortak toplumsal imgelemimizde yer aldıkları biçim ve işgal ettikleri önemi vurgulayarak yeniden bilincimize nakşediyor.
Bu hatırlatışa gereksinme duyduğumuzu, toplumsal imgelemimizde yer alan fakat globalleşen Türkiye’de unutmaya yüz tuttuğumuz isyan geleneğimizle sanatsal biçimler aracılığıyla da olsa yeniden yüz yüze gelmemizin yararlı olduğuna işaret etmek isterim.
Demek ki romanın teması toplumsal “arka hafızamıza” ilişkin ve özellikle bindokuzyüzseksenlerden itibaren bize unutturulmaya çalışılan tarihi kökenlerimize ilişkin göndermeler taşımaktadır.
Roman Kahramanları
Romanın ilginç olan yanı, tarihi gergefine karşın son derece modern ve insanlığın asli ve değişmez özelliklerini taşıyan kahramanları yani tiplemelerdir.
Gerek gözbağcı – büyücü Taki gerekse derviş Zırzır, yaşadıkları döneme karşın, çağdaş özellikler taşıyan roman kahramanlarıdır.
Taki ve Zırzır, 1275 Anadolu’sunun karanlık ve zulüm dolu ortaçağında yalnızca isyan eyleminde değil ama fikri planda da kendilerine yeni bir dünya kurmaya çalışan kişiliklerdir. Kendilerine özgü bir felsefe ve yaşam biçimi kurmaya çalışan birer “heretik” sapkındırlar.
Bu sapkınlığı, Çıracıoğlu’nun kendisine özgü zaman – uzay geometrisinde romanın kırkbirinci anında, son derece çarpıcı bir detay ile algılıyoruz.
Taki’nin sapkın oğlanlar dergahında sığınma, bir kervan baskınından kurtarılmış yarı meczup frenk delikanlısı, kendini astığında, Taki, onu gömdüreceğine yakıp küllerini denize kavuşması için ırmağa atar.
Ortaçağ karanlığında ve dinsel bağnazlıklar ortasındaki bu davranış biçimi, ne denli “heretik” sapkın bir dimağ ile karşı karşıya bulunduğumuzu bizlere çarpıcı bir biçimde anlatıyor.
Roman, büyücü, dergah sahibi Taki ile derviş Zırzır karakterlerini son derece girift özelliklerine varıncaya kadar bizlere zengin ve doyurucu bir anlatımla naklediyor. Öyle ki “son ana” gelindiğinde onları, tüm kişilik zenginlikleriyle içselleştirebiliyoruz.
Anlatı Örnekleri
Çıracıoğlu, anlatısını dil ve detay zenginlikleri ile destekleyerek son derece imgeli ve piktüral bir evren sunuyor bizlere.
Bazı örnekler:
“Kızıl toprağı sulandırarak balçık haline getirdiler ve kalın iki manda derisi arasına koyarak dövdüler. Kaynar suyun içinde bekletilerek yumuşatılan eğrilmiş kamışları birbirine ekleyerek derilere çerçeve yaptılar. Böylelikle üç tane geniş ve okların delemeyeceği,kaynar su ve iri taşların etkili olamayacağı kalkana sahip oldular.” (s.30).
“Geniş kalkan büyük bir kirpi durumundaydı artık: oklu kirpi!..” (s31).
“Beni tanıyorlar... Soyum belli değil ya... Düzmeceler korkak olur... Korkuyla yaşamanın korkunç bir şey olduğunu biliyorlar. Bunun için ben de onların bildiğini biliyorum. Korkacağımı sanıyorlar... Hayır korkmayacağım.”
Bu roman aynı zamanda bir korku romanı. Zalimin “Dokunma biçimleri” üzerine bir roman. Ve hepimiz “dokunulmaktan” korkarız. Aykırı ve muhalif olan her bireyin korkusu olan zalim tarafından dokunulma korkusu önemli bir tema.
Anlatı örneklerine devam ediyorum:
“Kasnak kalıplar yardımıyla sıkıştırılarak biçimlendirilmiş deve gübresini içine yerleştirdi. Ve sonra, ateşi üfleyerek harlandırdı. Üzerine süksük odunlarını dizerek kule yaptı.” (s.44).
“Çardağın köşesindeki ocakta bir güveç içinde kaynayan suya bohçalar atılıp karıştırıldı. Güveç, taze söğüt dallarından örülmüş çavlıdan süzüldü. Bir kap manda yoğurdu getirildi. İçine sirke, tagna ağacının posası ve sınçgan dikeni sıkıştırılmış suyuyla ezilmiş sarmısak karıştırıldı. Son olarak, avulku ağacının şarabi meyveleri süs olarak üzerine serpiştirilerek, yemek hazırlandı.” (s.142).
“Ekmeğini, başka bir deyişle yaşamını kazanmanın yolu atalarından kalan miras hissesi oklardı. Savaşların kahramanları kıvrılmaz düz yılan oklar ise, her aşamada bir bebeğe gösterilen özenle, yaşayan bir bedeni başka bir dünyaya göndermek için hazırlanıyordu. Okların gövdeleri çam, gürgen, kayın ağaçlarıyla, daha önceleri Hindistan’dan getirilen ve boğum aralarından bir okun çıkabileceği uzunlukta içi dolu kamışlardan yapılıyordu. Önce kamışların liflerini ayırıyorlar, sonra, tutkalla birbirine yapıştırarak havada ıslık çalan bülbülleri hazırlıyorlardı! Egemen oldukları ormanlarda körpe çam dalı kesmekle görevli “çamcı” birliği vardı...
Sivri madeni uçlu demrenleri, geçirildikleri soyalarda sıkıştırıp, özenle kontrol ediyorlardı. Kartal, sultani adi kuğuların teleklerinden elde edilen oku hedefe yalpalamadan ulaştıran yelelere, sulandırılmış çam tutkalıyla şekil verildi.” (s179-180).
Hepimiz “Cimri Kirpi”yiz
Romanın en son an olmayan “son an”ına gelindiğinde kültürel kimliğimizin bir parçası olan Anadolu İsyanları anlatısının oluşturduğu anlatı altyapısı içerisinde yer alan Taki ve Zırzır kişiliklerinin macerasının, modern insanın kendi koşullarını aşma macerası ile koşut olduğunu farkediyoruz.
Zulüm ve ölüm karşısında korkmamayı yeğleyen sadece kendine ait olduğu dünyayı aşan farklı bir evren oluşturmaya çalışmış olan Zırzır’ın aslında Antigone (Anouilh) ya da Merseau (Camus) tiplemelerinin Gütenberg galaksisi içerisinde 1277’de yaşamış Anadolu’lu bir komşuları olduğunu idrak ediyoruz.
Çıracıoğlu’nun zaman – uzay geometrisi, Zırzır’a insanlığın ve edebiyatın “isyankar” ve “bir tek başına” kahramanları galerisindeki yerini aldırdı.
Bu anlamda Türk ve Anadolu toplumsal imgelemine ait evrensel bir aykırı kahramanına daha, Çıracıoğlu’nun romanı ile kavuşmuş oluyoruz.
Anadolu tarihinin isyan ve zulüm dizisinde evrensel özelliklere sahip, “heretik” sapkın kardeşlerimiz Taki ve Zırzır bundan böyle edebi kişilikleri ile de aramızda “Cimri Kirpi” aracılığı ile dolaşacaklar.
Ve her birimiz, büyük edebiyat eserlerindeki kahramanlar aracılığıyla kendi insani kişiliğimize ait yüceltici özellikler keşfediyor isek, “Cimri Kirpi” olma özelliğimizi, zulüm karşısında korkmama yetimizi “heretik” sapkın olabilme yeteneğimizi de bu romanla birlikte geliştirmeye çalışacağız.
Onun için hepimiz bundan böyle biraz da “Cimri Kirpi” olacağız !
13 Ekim 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder