14 Ekim 2007 Pazar

Kamuda Mimarlık Hizmetleri

Kamuda Mimarlık Hizmetleri
Raşit Gökçeli
Haziran 2007


Kamunun yok olması
Bu programa bakınca, işyeri temsilcileriyle ilgili programa bakınca, kamu sektörünün ne durumda olduğunun çok belli olmadığını düşündüm. Nimet’in işaret ettiği çok önemli bir mesele vardı. Mesleğin uygulanma biçimi nitelik değiştiriyor, özellikle kamuda kamu sektörü bildiğimiz eski sektör değil. Artık yönetişim modeline dayalı başka bir örgütlenme biçimi var. Yönetişim biçiminde yasa ile kurulan görünürde birtakım kurumlar var, karar alıcı kurullar var, kamu adı etiketi altında da iş yapan kurumlar var. Bu kurumlarda kamudan bir iki temsilci oluyor bakanlıklardan, fakat esas ağırlık işveren temsilcilerine veriliyor. Yönetişim modelinin temel noktası bu. Dolayısıyla bu yeni durumla nasıl başa çıkacağız? Kamudakilerin eğitimi bizi niye ilgilendiriyor? Biz şimdi sadece sürekli mesleki gelişim uygulayabiliyoruz. “Eğer şu tür bir programı takip etmezseniz, büro tescil belgesi vermeyeceğiz” diyoruz. Ama kamudakileri ne kadar ilgilendiriyor bu durum?
Dolayısıyla, “bu kamudakileri ne kadar ilgilendiriyor?” diye bir soruna geldiğinizde, kamudakileri bence ilgilendiren şey, kamunun kendisinin yok olması. Bölgesel kalkınma ajansları, yerel yönetimlere birtakım yetkiler veriliyor, İhale Kurumdan tutun, başka kurumlara kadar, dünya kadar kurum, bu yönetişim modeline göre örgütleniyor.
Kamu sektörünün yeni yasal durumuna ilişkin bir düşünce oluşturmak lazım. Emre Hocanın dediği gibi, eğitimine mi ağırlık verilecek, yoksa başka konulara mı, özlük konularına mı ağırlık verilecek? Özlük konularına ağırlık verilecek diyorsak, Emre Hocanın söylediği şey yapılmayacak olursa, o zaman tekrar kendi meslek odamız tarihine yönelmemiz lazım. Esaslı bir biçimde politik olarak sorgulamamız gerekiyor bu yönetişim meselesini.
Birgül Ayman Güler Hocanın ele aldığı biçimde “bu yönetişim meselesini, biz “bir sivil toplum kuruluşu muyuz, yoksa bir demokratik kitle örgütü müyüz?” biçiminde bir perspektif içerisinde irdelememiz lazım. Vereceğimiz yanıt eğer biz demokratik kitle örgütü, sivil toplum kuruluşu değiliz ise, o zaman tekrar tarihimize yönelmemiz lazım ve Mimarlar Odası içerisinde yaşanmış olan teknik eleman kurultayları meselesine yeniden retrospektif bir bakış atmamız gerekir.
Teknik eleman kurultayları ne yapabildi ne yapamadı, hangi sonuçları elde etti, hangi sonuçları elde edemedi? Bunlara bakmamız lazım.
Bir diğer mesele de kamuda mimarlık hizmetleri sorununu sadece mimarlarla çözemeyeceğizdir, ancak yan disiplinlerle birlikte çözebileceğimizdir. İster Bölge Kalkınma Ajansı haline dönüşmüş olsun ister düpedüz yönetişim modelli bir ajans olsun, böylesi yapılarda çalışan insanlarla, değişik mühendislik formasyonlarına sahip olan insanlarla karşı karşıya kalacak isek, gerçek durum artık sadece bir başına mimarlarla muhatap olmadığımız şeklindedir.
Dolayısı ile Teknik Eleman Kurultayı tarihine bir göz atıp, meseleyi tekrar tartışmamız gerekecektir. Sorulardan biri şudur: Disiplinler arasındaki birlikteliği yeniden sağlayabilecek miyiz?
Meslek Odasının erozyona uğraması
Sadece bir kamu sektörü ve sadece özel bir sektör yok. Arada teşekkül etmiş olan yönetişim biçimi, bazı organizmalar var. Sadece kamu denilince kurtulamayız veya sadece özel denilince kurtulamayız.
Esas karşılaşacağımız sorunlar bence meslek odasının erozyona uğraması süreci ile ilgilidir. Değerlendirme uzmanları İşyeri uzmanları ve bu gibi birçok alan. Bu alanlardaki insanlar kamu da ya da özel sektörde diye incelenemezler. Bunlarla Odanın rabıtası koptu, ilişkisi koptu.
Artık meslek odası olarak bütün mimarları kapsamıyorsun, müşavirler bir tarafa kaçmış, işyeri güvenliği uzmanları bir tarafa kaçmış, değerlendirme uzmanları bir tarafa kaçmış. Yönetişim tipi organizmalar içerisinde yepyeni birlikler, yepyeni odalar kurulmuş.
Teknik elemanlar kurultayında, çok geniş bir biçimde, klasik teoriye uygun olarak nitelikli teknik eleman, nitelikli çalışanların topyekun birlikteliği gibi klasik bir şemaya yaslanan bir bakış açısı vardı. Oysa günümüzde daha farklı bir hadise var. Bu bizi yeni bir iş organizasyonu değerlendirmesine yöneltmeli. Üzerinde kafa yormamız gereken konu budur.
Kapitalizmin bugünkü vardığı aşamada değişik iş organizasyonu değişik kategoriler ortaya çıkartıyor. Bu kategoriler şimdiye kadar alışageldiğimiz kategoriler değil ve biz bunlara otuz beş sene önceki gibi sadece bir teknik eleman kurultayı yapalım, platform yapalım şeklinde yaklaşamayız.
Disiplinler arası ittifak sorunu ve eğitim
Eğer eğitimi tartışacaksak, bence konu şu: Hem Odanın asli işlevleri ayağının altında kaydı, hem de akademinin işlevleri, akademinin ayağının altından kaymakta. Bir kere bu tespiti yapmak gerek.
İşlevler nasıl kaydı? Diyelim ki, Sermaye Piyasası Kurulu bugün ne yapıyor? Gayrimenkul Değerlendirme Uzmanlığıyla ilgili dört dörtlük eğitim veriyor. Burada yüz tane adam sınava giriyor, dört kişi bu sınavı kazanabiliyor. Bu dört kişinin de içinde mimar var mı, yok mu, o da biraz meçhul. Eskiden mesleğimize ait, bizim diyebildiğimiz bir alan, bilirkişilik alanını kaybettik gitti. Herhalde üniversitelerde de bu konuların dersleri mevcuttu. Yetki oysa artık SPK’da. Üniversitenin alanı kaydı, Mimarlar Odasının alanı kaydı.
Meslek Odası olarak sabah akşam, Danıştaya, İdare Mahkemelerine, dinamik hukuka aykırı, saçma sapan davalar açacağımıza, eğitim ile ilgili meselelerin esaslarını saptayıp, o konularda meslek odası olarak veya akademi olarak ne yapmamız gerektiğini düşünmeliyiz.
Bizim elimizden geçen elemanları yahut bizim üyemiz olan elemanları bu konularda nasıl forme edebiliriz, nasıl eğitebiliriz, nasıl teknik olarak mücehhez kılabiliriz, yetkili kılabiliriz, yetkin kılabiliriz? Onu tartışmamız lazım. Bence ana problem bu, eğitimi tartışacaksak, bunun tespitini yapıp, bir kere bunların üzerine varmamız lazım.
Bu konuların üzerine de varırken, bizim kimlerle ittifak kuracağımızı tartışmalıyız. Tek başına mimarlar olarak mı mücadele edeceğiz?
“Mimarlar dünyaya bedeldir, mimarlar dışındaki disiplinler mimarlara düşmandır” mantığı yerine, yandaş disiplinleri bir arada, nasıl bir araya getirebiliriz? Onu düşünmeliyiz.
Bütün mühendislik hizmetlerini böylesi bir perspektif içinde nasıl örgütleyebiliriz, ona çaba sarfetmek gerek.
Yapı üretiminde ilişkiler matriksi
Nasıl bir yerden nasıl bir yere gidiyoruz? Eskiden ne vardı? Bir tarafta devlet vardı, bir tarafta yönetici vardı. Yönetici gidiyordu, binayı yapıyordu, devletle de bir şeklide ister köy muhtarı olsun, ister kim olursa olsun işi bitiyordu. Şimdi, iş böyle değil. Bir tarafta meslek birliği olacak, bir tarafta devlet olacak, bir tarafta yürütücü olacak, bir tarafta eğitim olacak. Yani, şöyle bir ilişkiler matriksinin noktalarını, kesişme noktalarını kafamda tasarlamaya çalışıyorum. Bir tarafta da meslek odası ve mesleki sorumluluk sigortası olacak. Meslek Odası, meslek sorumluluğu sigortası, kullanıcının mensup olduğu meslek birliği, kamu yani devlet, eğitim etti mi beş kesişme noktası. Bu beş tane kesişme noktası içerisinde bir acun tasarlayıp sistemi tasarlamanız gerekecek. Örneğin bir ziraat ünitesini, sanayi-ziraat ünitesini nasıl yapacağınız veya serayı nasıl yapacağınız o tür ihtisas binalarını nasıl yapacağınız, bunlara ilişkin sistemi kurmanız da, eğitim meselesinin cevabının öncüllerini oluşturuyor.
Bunlara baktığımız zaman, ne tür eğitim vereceğimize de bir anlamda bakmış oluruz.
O yapının inşaatında görev alacak teknik eleman (mimar?) elli parametrelik bir bilgisayar programını nasıl kullanacağını bilecek, hangi bilgisayar programcısıyla, yazılımcısıyla işbirliği yapmasını gerektiğini bilecek, hangi meslek birliğiyle işbirliği yapması gerektiğini bilecek. O meslek birliğinin devletle veya yerel yönetimle olan ilişkisini bilecek. Bu arada biz Meslek Odası olarak inşaat sürecinin sistematiğini kuramasak bile en azından kavrayacağız. Bizim tek şansımız var, meslek sorumluğu sigortası mekanizmasını işletmek. Ancak o zaman, biz Meslek Odası olarak bir fonksiyon sahibi olabileceğiz. Demin anlattığım o matriks içersinde bu ögelere bakabilirsek, ne âlâ, bakamazsak eski usul yolumuza devam edelim.

Üretici ve tüketici ile ilişki kurma
Eğitimle ilgili program yapacaksak, ben çok somut bir şey söyleyeceğim.
Üretici ve tüketici birlikleriyle temasa geçelim. Örneğin çimento üreticileri, beton üreticileri, çelik üreticileri. Bunlarla öyle bir program yapalım ki, bunların ne tür bir teknik eleman kadrosu tasarladıkları, varsa öyle bir tasarıları, tespit etmeye çalışalım.
Şu ana kadar eğitim kurultaylarında bence somut sektöre pek fazla değinilmedi. Ben bugün bir Çimento Üretici Birliğiysem yahut Çelik Üreticileri Birliğiysem, nasıl bir yani nasıl bir teknik eleman görmek istiyorum? Böyle bir soruyu soralım.

Hiç yorum yok: