19 Ocak 2013 Cumartesi

Süheyl Kırçak’ın “Görme Biçimi”





Süheyl Kırçak’ın “Görme Biçimi”
Raşit Gökçeli

Dünya üzerinde 1968 rüzgarları eserken Mimarlar Odası da 1970’lerde değişim kervanında yerini aldı. “Mimarlar Odası Toplum Hizmetinde” özdeyişi ile simgeleşen söz konusu atılım o dönemde toplum düzenine meslekleri aracılığı ile müdahale etmeyi amaçlayan nitelikli bir kadroyu seferber etmişti.
Şimdilerde de adları kimseye yabancı gelmeyecek olan Teoman Öztürk, Yavuz Önen, Ali Artun, Sait Kozacıoğlu ve onlarca, yüzlerce mimar, plancı, Türkiye’nin planlama vizyonuna bugün dahi izdüşümüne rastlanabilecek bilimsel ve mesleki katkı sundular.
“Fiziki yapı toplumsal formasyonun birebir izdüşümüdür” ; “Kent toprakları kamunun malı olmalıdır” gibi önemli savlar o dönemin meslek odası Mimarlar Odası tarafından kamuoyuna sunuldu. Bu alanda mesleklerini en nitelikli bir şekilde uygulayan bir grup plancı ve mimar, “organik aydın” olmanın ilk örneklerinden birini ülkemizde uyguladılar. Öncü bilimsel katkılar sundular.
Bu kadronun önemli temsilci ve önderlerinden biri ise Süheyl Kırçak idi.
Süheyl, 1963 yılında birincilik ile kazandığı ODTÜ Mimarlık Fakülte’sinden 1967 yılında gene birincilik ile mezun olmuştu. Dönemin önde gelen mimarlarından Şevki Vanlı ve Vedat Dalokay ile çalıştı.
Süheyl başarılı meslek yaşantısı ile yetinmeyerek meslek odasında da yöneticilik yaptı. Türkiye’deki teknik elemanları da toplumsal ve siyasal bir vizyon sahibi kılmanın teorik ve pratik çalışmalarını yönetimsel planda başarı ile yürüttü. Bu uğurda bedeller de ödedi.
Meslek Odası Yönetim Kurulu arkadaşı, dostu, yoldaşı olmak yaşantımın bir ayrıcalığı olmuştur. Ancak bugün geçen zamana ve arkama baktığım zaman Süheyl’in beni etkileyen özelliğinin, onun fevkalade kendine has “görme biçimi” olduğunu söyleyebilirim.
John Berger bu kavramı kullanırken büyük ressamlardan örnekler getirir.
Kavramı Toulouse Lautrec için ödünç alırsak onun genç şaşaalı kariyerlerinin zirvesinde bulunan insanları, kabare dansözlerini otuz kırk yıl sonrasındaki çökmüş, hayatın sillesini yemiş biçimindeki tasvirlerini tuale aksettirmesindeki insanlık dramının “bir görme biçimi” olarak ressamın deha ve özgünlüğünü oluşturduğunun ayırdına varabiliriz.
İşte Süheyl de demin sözünü ettiğim o 1968’lerin değişim rüzgarı içerisinde zirveleri yoklayan teknik eleman hareketinin otuz kırk yıl sonrasındaki “çökme, gerileme, yaşam enerjisini yitirme” durumunu sanki bir kehanet sahibi imişçesine gören birisi idi.
Bu “görme biçimi” elbette yürütülen mücadeledeki teorik ve pratik eksiklikleri herkesten önce görüp yapıcı ve uyarıcı eleştirileri, zaman zaman sert ve acımasızcasına da olsa dürüstlük ve açıklıkla yapabilmesinden kaynaklanmakta idi.
Süheyl’i Touluse Lautrec ile zihnimde eşleştiren elbette fiziksel özelliği değil bu olağanüstü vizyonu idi.
Hayatta böylesi özgün bir “görme biçimi”ne sahip olan bir insanı tanımış olabilmek kim olursa olsun herkese nasip olabilmeli.