13 Ekim 2007 Cumartesi

Bilgi Toplumunda Mimarlığın Krizi

BİLGİ TOPLUMUNDA MİMARLIĞIN KRİZİ

Raşit Gökçeli, Y.Bölge Plancısı, mimar.
1997


Daha on yıl önce mimarlığı, mesleği, toplumsal yapıyı, kavramakta ve dönüştürmekte giderek etkisiz kaldığımızı, mesleki ve toplumsal alanlarda proje üretemez hale geldiğimizi, işlev ve itibar kaybına uğradığımızı yazıyorduk. (Bkz. Raşit Gökçeli, Demokratik Kitle Örgütleri Üzerine ve bir örnek olay: Mimarlar Odası, Kıyı Yayınları, 1987).
Daha da vahimi, entellektüel otistik bireylere dönüştüğümüzü, temsil ettiğimiz meslek kurumlarını da toplumsal uzlaşmaların izdüşümü olan patronaj ilişkilerinin standart ve vasat kalıplarının birer çarkı ve mekanizması durumuna düşürdüğümüzü belirtmiştik.
Böylesi bir tükenişin giderek meslek grubunun yapı sektörü içindeki konumunu marjinalize edeceğini, meslek erbabını ise, hızla değişen teknolojinin, toplumsal yapının ve mesleğin gereklerini karşılayamayan donanımsız bir teknik kadro haline getireceğini belirtmiştik.
Aradan geçen yıllarda korkulan oluştu. Mimarlık kesimi "meşruiyetini" tartışmak noktasına geldi!
Mimarlık mesleğinin yitirilmeye yüz tutan bu "meşruiyeti", nasıl yeniden kazanabileceği sorusuna iki çeşit yanıt geldi.
Birinci grup yanıt "sıfır toplamlı oyun teorisindeki" mantıkla hareket ediyordu. (Bkz. Raşit Gökçeli, Mimarlık Meslek Yasası Hakkında Görüş, Temmuz 1992 ve Raşit Gökçeli, Yapı Sigortası ve meslek Sorumluluğu Sigortası Bağlamında Meslek Kurumu’nda Kamusal Sorumluluk ve sendikal İşlev, Ocak 1996). Ortada evrensel doğruları içeren kategorik bileşkelerden oluşan bir meslek kavramı ve buna karşılık gelen meslek adamı ve meslek yasası kategorileri vardı. Bu yaklaşım ihtisaslaşma ile ilgili bazı haklı tasalar taşıyordu. Mesleğin toplum karşısındaki sorumluluğu ile meslek adamının özlük hakları arasında kurulması gereken kimi zorunlu dengelere işaret ediyordu. Meslek kurumunun toplumsal ve sendikal görevleri arasındaki bazı yüzeysel çelişkilere dikkat çekmekteydi. Ancak dünyada hızla değişen teknolojik ve toplumsal dengelerin meslek ve ihtisas grupları üzerindeki izdüşümlerini gereğince analiz etmekten yoksundu.
En önemlisi bilgi çağının "sıfır toplamlı" bir toplum modeline değil de giderek daha verimli ve üretken bir toplum modeline kapı açtığını göremeyen bu bakış açısı tuhaf bir biçimde hem ekolojik / sürdürülebilir mimarlık hem de post modern bakış açıları ile benzer bazı sahte tasaları da ön plana çıkartıyordu. Böylesi bakış açıları ise mimarlığı bazı çıkmaz sokaklara götürüyordu.
Birinci çıkmaz bilgi toplumunun fizikselin ötesinde sanal olarak oluşturduğu evrenin sanallığının, aslında "gerçek bir sanallık" olmasından ötürü ortaya çıkıyor. Fiziki büyümenin kat be kat üstünde sanal bir verimlilik ortamının teknolojik olarak mümkün hale gelmesi ekolojik bakış açısı tarafından ıskalanıyor. Dolayısı ile ekolojik / sürdürülebilir mimarlık bakış açısı teknolojiyi tümden reddeden tavrı ile mevcut sosyal yapının dışında ütopik cennet adacıkları yaratma çabası ufuksuzluğu içinde kendini hapsetmektedir. (Bkz. Raşit Gökçeli, Kırsal Med Kentsel Cezir, 1992). Bu tutumu ile gerçek toplumsal mücadelenin siyasasından kopuktur ve bu mücadele içinde, organik aydın olarak, ihtisas sahibi mimarların gerçek anlamda dönüştürücü işleve sahip olmaları perspektifine ilgisiz kalmaktadır.
İkinci çıkmaz post modern bakış açısı ile ilgilidir. Mesleki bir virtiyozite ile eşdeğer değer yüklemleri edinen post modern bakış açısı bir yandan modernizmin felsefi ereklerinden kendini azade ve bağımsız kılıp salt mesleki soyut yetkinlik değerleri etrafında kendine meşru bir yer edinme amacını taşımaktadır. Ancak post modernizm, felsefi ereği art plana atarken tuhaf bir biyolojik evrimsel natüralizmin yaptakçı (brikolajcı) tutumunu takınmaktadır. Biyolojik evrim bilindiği gibi mütasyonel gelişimi boyunca mevcut organizmaların genleri ile yaptakçılık yapar. Tıpkı post modern mimarinin yaptığı gibi. Post modern mimari rahatlıkla bir gökdelenin cephesine ya da zeminine veya çatısına Roma ya da Yunan veya Osmanlı mimarisinin formlarını ekleyebiliyor. Bu tutumu ile adeta evrimsel mütasyonun natüralist çizgisini izliyor. Modernist mimarinin felsefi çıkış noktalarını çok fazla gözönüne almıyor. Modernist mimarinin fazlaca deterministik bakış açısına karşı bir tepki oluşturmaya çalışırken felsefeyi ve dolayısıyla bilimi bir bakıma ikinci plana atıyor.
Şimdi asıl konuya yani bilgi toplumunun fizikselin ötesinde sanal olarak oluşturduğu evrenin sanallığının, aslında "gerçek bir sanallık" olması konusuna dönelim.
Bu noktada mimarlık mesleğinin yitirilmeye yüz tutan "meşruiyetinin" nasıl yeniden kazanılabileceği sorusunun ikinci grup yanıtına girmiş oluyoruz.
İkinci grup yanıt teknolojik gelişmenin ve bilgi toplumunun fiziki üretimi "gerçek sanal üretim" boyutuna taşıma kapasitesi ile ilgili. Organik enerjiden inorganik enerjiye geçiş nasıl kapitalist toplum yapısının temel taşlarından birini oluşturuyor ise, bilgi toplumun belirgin özelliği olan, fiziki üretimden sanal gerçek üretime geçiş de ileri kapitalist toplum yapısının en belirgin özelliğini oluşturuyor.
Bu üretim tarzında gerçek fiziki üretimin bir birimine yaslanarak seksen ila yüz birim sanal, ama gerçek ekonomide tedavül kapasitesi olan bir çeşit "gerçek sanal" üretim söz konusu. Bunun planlama ve mimarlık gibi fiziki üretim yapan bir disiplinin meslek erbabı açısından önem ve anlamı büyük. Bu önem ve anlamı bazı hipotezlerle desteklemek gerekirse;
Hipotez 01:
Kapitalizmin, bir birim fiziki üretimine paralel olarak gerçek ekonomide tedavül kapasitesi olan yüz birim "gerçek sanal üretim" yaratma özelliği, kendi dinamikleri içerisinde geçici de olsa, azalan verimler yasasına ve bundan ötürü oluşabilecek kriz ortamlarına çözüm getirme kapasitesi olarak yorumlanmalıdır. Böylece kar maksimizasyonu içerisinde üretim ve tüketim potansiyellerini devamlı arttırmak zorunda kalan kapitalizm, sistemi krize sokmadan yeniden ve daha fazla üretmek kapasitesine kavuşmuş olmaktadır.
Hipotez 02:
Fiziki üretim ile uğraşan planlama ve mimarlık disiplinleri açısından ise bu olgunun anlamı yalnızca ürettiği yapı ya da fiziki plan ile değil ama bu fiziki üretimin "gerçek sanal" potansiyeli ile de ilgilenmek gereği ve zorunluluğunun ortaya çıkmasıdır. Salt fiziki üretiminin alanı dışındaki bu kat be kat hacimli alanla da ilgilenmek ve bu fiziki üretim ötesindeki gerçekliği de planlama sorunu ile karşı karşıya kalma durumu bugünün planlama ve mimarlık disiplinlerinin belli başlı (challenge) meydan okumasını oluşturuyor. Zira bu boyutu kaçıran plancının gerçek bir plancı değil bir bölü yüz bir plancı ya da daha beteri üretimine yabancılaşan bir üretim zinciri sıra işçisi olma durumuna düşeceği açıktır.
Esasen sistem teorilerindeki, bütünün parçalarından toplamından daha fazlasını içerdiği savları bizi bu sonuca bir bakıma hazırlamış bulunuyordu.
Hipotez 03:
Yapılı fiziksel çevre, ve yapının kendisi hem toplumsal servetin bir ögesidir hem de bizzatihi sermaye olarak mütalaa edilebilir. İşte fiziki üretimin demin söz konusu edilen niteliksel değişimi bizzatihi bir sermaye biçimi olarak yapının ve planlı çevrenin kendi iç yapısında da değişiklikler olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.
Öyle anlaşılıyor ki bir sermaye türü olarak fiziki yapı da niteliksel bir değişim geçirmekte. Denebilir ki, "bir sermaye biçimi olan yapının organik bileşkesi değişiyor" !
İki grup nedenle.
Hipotez 03.01
Birinci grup neden kentsel ve kırsal arsaların değerlerindeki dönüşüm, kullanılan malzeme, emek, bizzat kullanım değerindeki niteliksel değişimle ve bizzat mekanın kullanım zamanında oluşagelen değişmelerle ilgili.
Akıllı malzeme kullanılması, planlama boyutunda giderek daha fazla bilgisayar tekniklerinin kullanılması, yine yapay zekaya dayanan tasarım ve detay programlarının üretilmesi, bilgi çağının genelleşen iletişim olanakları dolayısıyla hem çalışma biçiminin hem çalışma zamanının hem çalışma mekanlarının geçirmekte oldukları dönüşümler, bizzat insanın yani yapının kullanıcısının hem sosyal hem fiziksel özellik ve kapasitelerinde oluşan değişimler plancıyı ve mimarı hayli farklı planlama ve tasarlama seçenekleri ile karşı karşıya bırakıyor.
- Kentsel ve kırsal arazinin arsaya dönüşerek rant doğurması ülkemizdeki mimarlar arasında ve Meslek Odasında her zaman tartışılmıştır. 1970’lerde Mimarlar Odası’nın toprak rantı ile ilgili teknik komisyonlarının klasikleşmiş raporları konuyu enine boyuna irdelemiştir. Ancak söz konusu raporların önemi, ortaya çıkan rantın aslında topluma ait olması gerekliliği üzerinde durarak, kentsel toprak rantının topluma bir biçimde iade edilmesi savını ortaya atmalarıdır. Bu yaklaşım sonucunda, "toplum hizmetinde Mimarlar Odası" kavramı ile başlayan Meslek Odasının sola açılışı, "kent toprakları kamunun malı olmalıdır" sloganı ile sol açılışı disipliner ve bilimsel bir temellendirmeye oturtuyordu. Ancak Mimarlar Odasının sol ideolojiyi, ülkenin toplumsal yapısını, ve planlama ile mimarlık disiplinlerini bir arada ve sistematik biçimde bütünsel olarak ele alan yaklaşımları, küçük sanayi üretiminin tartışılması, yerel yönetimlerin incelenmesi, teknik eleman sorununun irdelenmesi ve nihayet Mimarlar Mühendisler ile ilgili teorik araştırmanın anketlerle desteklenmesi konularındaki çalışmalar ile sürdürüldü. Ancak daha sonraları söz konusu çabalar bir ölçüde terkedildi ve mimar ile toplumsal yapı arasındaki ilişki, kriz durumunda teknik eleman profilinin nasıl bir dönüşüm geçirmesi gerektiği sorunsalı ikinci plana atıldı. Ve neticede bugün tartışılan mimarın kimliği krizi ile karşı karşıya kalındı.
Akıllı malzeme kullanılması ve yapılarda giderek daha ileri düzeyde endüstri ürünlerinin yer almaları yapının klasik ögelerinin yapının bütünü içerisindeki değerlerinin göreceli olarak azalmasına yol açıyor. Yine yapıdaki nicelik tasalarının ötesinde niteliksel gelişmeler bu oluşumu destekliyor. Güvenli yapı, sağlıklı yapı ekonomik ve ekolojik sistemlerle donatılmış yapı aynı şekilde yapıdaki klasik malzemelerin göreceli değerini düşürüyor. Ayrıca yapının içindeki fonksiyonel mekan birimleri ile bu mekanları işgal eden eşya ve aletler arasındaki değer oranları değişime uğramış bulunuyor. Sanal ofisten tutun da bir ofisteki masa sandalye koltuk gibi eşyaların üzerinde kurutma kağıdı ve klasör olması ile ileri modelli bir bilgisayar veya elektronik aletin olması daha farklı eşya / mekan oranlarına işaret ediyor.
Yine teknolojideki gelişim ve iletişimdeki olanakların artması, çalışma organizasyonunda önemli değişikliklere kapı açıyor. Bunlar da çalışma mekanlarının değişmesine yol açıyor. Ancak en önemli değişiklik bizzat çalışma süresinde kendini gösteriyor. Dolayısı ile klasik, sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme ve sekiz saat serbest zaman denklemi de farklılaşmış bulunuyor. Bu farklılaşmanın hem konut hem işyerlerindeki yapıların planlama anlayışlarını değiştirdiği gözleniyor.
Bütün bunların ötesinde insanın ortalama ömrünün uzaması buna karşılık insan emeğinin niteliğindeki değişimler ve insan faktörünün iş organizasyonu içerisindeki konumunu derinden sarsıyor. Daha elli yaşına varmadan becerileri teknolojik olarak artık bir iktisadi değer taşımayan işgücü erken emekliler ya da işsizler orduları yaratıyor.
Tüm bu değişimler hem insan gücünün yeniden değerlendirilmesini gerekli kılıyor hem ortaya çıkabilecek yeni tür sosyal faydalar, yeni tür sosyal siyasal ve fiziki planlama vizyonlarını, yaklaşımlarının gündeme gelmesini gerekli hale getiriyor.
Hipotez 03.02
İkinci grup neden bir sermaye biçimi olarak yapının ve yapıdan yani bu sermayeden elde edilen nemanın tedavül etme kapasitesinin sonsuz olarak gelişmesi ve emek, sermaye, müteşşebislik, faktörlerindeki gibi likidite kazanmasıdır.
Burada yapının değeri, kullanım değerinin de ötesinde bir çeşit spekülatif değer ve rant kazanmaktadır.
Bu olgunun en önemli örneklerinden biri finansal sistem içerisinde, borsada oluşturulan gayrımenkule dayalı yatırım ortaklıkları enstrümanıdır.
Bu yolla menkul değerler gibi gayrımenkul değerler finansal piyasalarda ve borsada rahatça dolaşım olanağına kavuşuyor. Bir zamanlar "yastık altındaki altınların Türkiye ekonomisine katılmasını" irdeleyen iktisatçılar bu enstrümanla şimdiye kadar atıl durumda olan çok daha önemli bir kaynağı aktif ekonomiye katma olanağına kavuşuyorlar. Yastık altındaki altınlar ancak birkaç milyar dolar mertebesinde idi. Oysa Türkiye’deki gayrımenkul potansiyelinin değeri hakkında bir fikir vermek için yıllık tapu kayıtlarına bir göz atmak yeterli. On yıl önce yılda altı yüz bin civarında olan tapu alım satım işlemleri 1996 yılında iki milyona çıkmış durumda. O dönemde deklare edilen tapu alım satım işlemi başına değer 3500 $ civarındaydı. Bugün birim tapu işlemi başına 35.000 $’dan yılda iki milyon tapu işlemi gerçekleştiriliyor. Yalnızca deklare edilen yıllık tapu alış verişi 70 milyar $’ı buluyor! Yıllık ortalama geliri 22.000 $’ı (Danimarka düzeyi) bulan üç milyon beş yüz bin kişilik milli gelirin ilk yüzde beşini elde eden grup, devamlı olarak gayrımenkul alanındaki, yapı sektöründeki yatırımlarını geliştirmekte. Akıllı binalar, gökdelenler, zengin gethoları, kent dışında oluşturulan country tipi özel konut bölgeleri, milyar dolar ile ölçülen yeni uydu kentler, beş yüz bin ile bir milyon dolar arasında değişen süper villalar, kent içinde hizmete ve toplu ticarete yönelik yapılar, hastahaneler, süper marketler arka arkaya yükseliyor. Yine yapı teknolojisi alanında gelişmiş teknolojiler ülkemizdeki sermaye ile birleşip inşaat piyasasında yer edinmekte. Daha orta kademedeki tüketicilere dönük kredilendirme mekanizmaları her gün gelişmekte. Kent-Koop örneğindeki gibi finans kurumları ile, bankalarla özel anlaşmalar yapılıp kredilendirme olanakları geliştiriliyor.
Borsadaki Gayrımenkul Yatırım Ortaklıklarının sayısı şu anda iki. Ancak yakında otuz kadar gayrımenkul yatırım fonu borsada kote olacak. Dolayısı ile fiziki planlama alanında yapılan fiziki müdahalelerin toplumsal yapı, kent makroformu v.b. daha geniş iktisadi ve sosyal alanlara yansıma ve etkileri yalnızca pür rant mekanizmaları ile değil ama daha direkt finans mekanizmaları ile manipüle (üzerinde müdahalede bulunulabilir) edilebilir hale gelmiş bulunmaktadır. Dolayısı ile plancı ve mimar bu yeni enstrümanları teknik olarak kullanabilmeli ve bu alanda gerekli teorik ve pratik donanımlara ve formasyona sahip olmalıdır. Bu durum ise plancı ve mimarın eğitim müfredatında ve eğitim yöntemlerinde gerekli önemli değişimlere işaret ediyor.

Hipotez 04:
Planlama ve Mimarlık disiplinlerin bilgi toplumundaki yeri ve yeni bir etik : Mesleğin demokratikleştirilmesi, Mesleğin toplumsal bir vizyon projesi içerisinde yer alması, klasik kültürel değerlere dönüş, "felsefenin ipine sarılmak".
Teknoloji alanındaki radikal dönüşümler iş organizasyonuna da yansıyınca 19. Asırdan kalan mesleki eğitim, meslek adamı, meslek organizasyonu sistemleri sorgulanır hale geldi. Bilginin kaynaklarının çoğalması ve herkesin erişebileceği duruma gelmesi yeni ve değişik meslek adamı tipolojilerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Devletten aldığı yetki ile halk ve toplum yararına belirli bir uzmanlık sahibi olarak mesleği uygulayan meslek adamı, yerini bir çeşit toplumsal muhalefet üreten "organik bir aydın" tipine bıraktı. Ayrıca uzmanlaşma kavramı da bilginin yayılması ile tartışılır hale geldi. Giderek uzman meslek adamının tamamen ortadan kalkacağı bir toplumsal ortam tanımlanmaya başlandı. Bu yeni bir etik anlayışı, kullanıcının meslek adamına ihtiyaç duymaması gerekliliği etiğini gündeme getirmekteydi.
Meslek adamının toplum karşısındaki yetki ve görevleri üzerine inşa edilen bir etiğin yerini toplumsal muhalefetin bir ögesi olan "organik aydın" olarak meslek adamı ve giderek total (tüm) insan olma, yabancılaşmadan kurtulan insan olma yolundaki insanın meslek adamının görevlerini bizzat kendisinin ifa edebileceği bir toplum ütopyası ortaya kondu.
Bu ütopyanın tam olarak gerçekleşebileceğini iddia etmek zor. Çünkü her ne kadar insanın biyolojik ömrü uzuyor ise de toplumsal iş organizasyonu devam ettiği sürece tanımlanmış ve farklılaşmış, beceri isteyen işler yapması ve bu işlerin tekniklerini öğrenmek için her şeye rağmen "sınırlı bir zamana sahip olması", her bireyin her uzmanlığı edinecek pratik zamanının olmaması sonucunu doğurur. İnsan zamana bağlı bir varlık olduğu için uzmanlaşma boyutu tamamen ortadan kalkamıyor. Ancak giderek daha fazla total insan olmaya giden insan için önemli olan bir uzmanlık alanı hizmetini giderek "daha rahat" ve "daha demokratik" koşullarda almak olacaktır.
Yani meslek adamının "mesleği toplum içerisinde giderek daha demokratikleştirme görevi" doğuyor. Ve giderek mesleğin tüm toplumsal yapı içerisindeki yerine ait bir "vizyon" sahibi olma zorunluluğu kendini dayatıyor!
İşte yeni mesleki etik dolayısı ile böylesi bütüncül (total) bir vizyona dayanmak zorunda.
Ancak burada hem genel anlamda ütopyaların tarihselliğinden hem özel olarak 1970 sonrası Mimarlar Odası’nın toplumsal muhalefetçi geleneğinden gelen bazı dezavantajlarımızın olduğu iddia edilebilir.
Bu noktada hem hafızamızı hem içinden zuhur ettiğimiz ideolojik bakış açılarının tarihselliğini, yani bir bakıma bizim de "arka hafızamızı" oluşturan ve Mimarlar Odasının bir çeşit tarihsel genetik yapısını tanımlayan özelliklerini "hatırlamak" gerekli.
Mimarlık mesleğinin "arka hafıza" alanında yol alırken çarpıcı bir görüntü ile karşılaşıyoruz.
Bu görüntü, tarihte yer alan tüm toplumsal ütopyalarda fiziki düzenleme tasasının çok önemli bir yer tuttuğu olgusudur!
Ortaçağdan sıyrılma ve modernleşme ile birlikte, modern toplum kurma doğrultusunda çıkan ütopyaları düşündüğümüzde bunların mekansal boyutlarının çok güçlü olduklarını görüyoruz. Bu ütopyalarda mekan düzenlemesi çok önemli bir yer tutuyor. Ütopyalarla tarihsel bir bağı bulunan sosyalist model doğrultusunda, sol ideoloji etrafında konum alan 1970’lerin Türk mimarları, mesleki formasyonlarından da gelen özelliklerle kendi modellerinde aynen geleneksel ütopyalarda olduğu gibi mekansal ögeleri fazlaca kullandılar. "Rant" sorunsalına bakış, "kent toprakları kamulaştırılmalı" sloganları, "sürdürülebilir mimarlık", "koruma", kent makroformunu etkileyecek temel yatırımlar karşısında takınılan "hep muhalif" tutum, köprü, metro, uydu kent, gecekondulaşma gibi sorunlar, hep mekansal ütopyalar üretme geleneğinden gelen ve "tevarüs edilen" "doğal mesleki yetenekler" sahibi olan bir mesleğin fertleri olmanın "rahatlığı" içerisinde irdelendi. "Fiziki yapı, toplumsal yapı ile bire bir karşılıklılık arzeder" savı 1970 döneminin Türk mimarları tarafından öne sürülürken, mekansal ütopyalarla bağlantısı bulunan bir ideolojik "atavizminin" varlığı araka hafızada duruyordu. Toplumsal yapı ile mimarlık mesleği arasındaki ilişkileri böylesi ütopik ve ideolojik modellerle izah edebilme yeteneğine sahip bulunulduğu varsayıldı.
1960’lardan itibaren Türkiye’de planlama, mimarlık alanında söylem geliştiren grupların hem tarihsel ütopyalardaki mekansal özellik hem sosyalist modeli üst üste çakıştırarak Türkiye’deki mimarlığa fazlaca ağır bir misyon vehmettikleri ve yükledikleri söylenebilir.
Buradaki sorun söz konusu ütopyaların sadece mekansal yani üç boyutlu olması idi. Oysa hiç olmazsa sosyalizm bunlara bazı boyutlar daha eklemişti. Bunlar, iktisat, sosyoloji ve felsefe boyutları idi.
İşte mimarlığın kriz sorununu aşmak için gerekli anahtar, üç boyutluluktan çok boyutluluğa geçişte yatıyor. Mimarlığın üç boyutta kısıtlı kalması bir çeşit entelllektüel kısırlığa yol açıyor. Mesleğin kendi meşruiyetini kazanabilmesi için boyut sıçraması yapması gerekiyor. Bu ise meslek adamının sorumluluğunun mültidisipliner bir ekip çalışması içerisinde bir anlamda azalmasını gerektiriyor. Ancak bu azalma ihtisasın yok olmasından değil, mimarlık ve planlama alanının mültidisipliner olmasından kaynaklanacaktır. İşte bu bağlamda meslek adamının tam olarak ortadan kalkabileceği bir acun tasavvur etmek olası değil. Mevcut toplumsal yapı içerisinde o yapının karmaşıklığına kendi mesleğini uyarlayan, daha fazla parametre ile mesleği ilintirebilme kapasitesinde olan bir meslek adamı tipolojisi ereklenmelidir. Bu yeni özellikleri, meslek adamının klasik sol söylemden gelen dayanışmacı ve etik boyutları bir kenara atması anlamına gelmez. Burada mesleğin toplumsal vizyonunda yasal ve ahlaki boyutların ötesinde etik boyutun da önemini ortaya koyuyor. Mesleğin demokratikleşmesi ise total yani tüm insanı, klasik kültürel değerlere ait donanımları elde etmiş insanı gerekli kılıyor. Aksi halde asgari klasik kültür donanımına sahip olmayan planca ya da mimarın organik aydın olamayacağı, ancak "uzman kamu ajanı, memuru" olacağı gerçeğini de unutmamak gerekiyor.
Sonuç olarak, klasik kültürel formasyona sahip ama aynı zamanda da modernizm ötesi toplumun çok boyutluluğuna hakim olabilecek mesleki donanım ve tekniklere sahip yeni bir mühendis, plancı, mimar tipolojisi oluşturulması amaçlanmadan mimarlık alanındaki krizin aşılamayacağı gerçeği ile karşı karşıyayız.
Bilginin iletişiminin ve doğrudan bilginin üzerindeki tekellerin kalktığı bir ortamda, üstelik bu tekellerin bizzat başat düzen kapitalizmin azalan verimler yasasına ait sorunları gidermek için zorunlu olarak kırıldığı bir ortamda, toplumsal muhalefetle, demokrasi mücadelesi ile olan geleneksel bağlarını sürdüren "vizyon sahibi", bir mimarlık hareketinin Türkiye’de üstlenebileceği ve altından kalkabileceği önemli "misyonlar" bulunduğu görülüyor.
Ve nihayet, planlama ile mimarlığın en önemli görevinin yalnızca yapılı çevre üretmek değil özgün yaşam çevreleri yaratmak olduğunu görmek gerekiyor. Kapitalist toplumun yada kapitalist toplumun yarattığı yapılı çevreye alternatif getiren yaşam çevreleri yaratmak plancının asli görevi olmalıdır. Ayrıca plancı, metropollerde oluşan mafya odaklarının ve onların uzantısı olan "enformel sektörün" "lumpen" kalabalıklarının yarattığı kentsel çöküntü mıntıkalarının oluşturdukları sorunları ancak yeni yaşam biçimleri önererek çözebilecektir. Aksi takdirde mevcut düzenin yapılı çevresini üreten çarkın bir dişlisi olmaktan öteye gidemeyecek ve giderek kendisi de marjinalleşecektir.
Hipotez 05:
İşte bu nedenlerle Türkiye’de fiziki plancının ve mimarın profili değişmek zorundadır. "Meslek Oda’sına" bu alanda görev düştüğü görülmektedir. Bu görev yalnızca meslek adamının eğitimi ile ilgili olarak sınırlı kalmamalıdır. Meslek Odası meslek politikalarının oluşmasında da baskı grubu olarak ağırlığını koymalı ve bu amaçla toplum içerisindeki diğer baskı grupları ile ortak programlar ve çalışmalar yürütmelidir.
Bu çalışmalar, inşaat sektöründeki becerili emeğin profili değişmek zorunda olduğunu bilinci içerisinde yürütülmelidir. Değişen toplumsal yapının gündeme getirdiği yeni üretim biçimleri düzene muhalefet etme biçimlerini de düzene entegre olma biçimlerini de dönüştürüyor. Bu yeni toplumsal denklemler dizisi içerisinde becerili emeğin, ihtisas sahibi emeğin formasyonu, meslek icra etme koşulları da tümden yeni bir sistematiğe tabi oluyor.
Değişen koşullarla ilgili en önemli alanlardan biri dünyada gelişen bilgi ve bilgi iletişimi tekellerinin kırılması olgusunun karşı karşıya kaldığı engellemelerdir. Bu engellemeler üç türlüdür. Birinci grup engellemeler ekonomik (akçasal) olanlardır. Yeni iletişim tekniklerinin ve eğitim olanaklarının ancak zengin bir azınlığa ulaşabilmesinden ötürü ortaya çıkmaktadırlar. İkinci grup engellemeler ise fikri hakların yeni baştan özelleştirilmesi ve koruma altına alınmaları bahanesi altında, bilgi ve iletişimin pahalılaştırılarak dünyada globalleşmiş dar bir grubun tekeline yeniden sokulmak istenmesidir. Üçüncü grup engellemeler ise düpedüz bu yeni iletişim teknolojilerine karşı totaliter rejimlerin uyguladıkları antidemokratik nitelikteki engellemeler olarak özetlenebilir.
Tüm bu nedenlerle mimarlık mesleğinin hem felsefi bir ereğe sahip bir bakış açısına kavuşturulması, hem de farklılaşan meslek profiline hakim olan yeni bir mimar tipolojisinin yaratılması gerekmektedir.
Meslek Odasının önünde duran görev bu amaçlar doğrultusunda çalışmalar yürütmek ve kurumsal yapısını yukarıdaki hedeflere uygun olarak dönüştürmesi, geliştirmesidir.
Bu amaçla önerilebilecek genel yapılanma önerileri vardır.
Bunlar:
Genel Yapılanma Önerileri
01 - Mimarlar Odası yapılanması içerisinde mekansal temelli yatay örgütlenmenin yanısıra mesleki ihtisas temelli dikey örgütlenmelerin ele alınması ve hukuki araçlarına kavuşturulmasıdır.
Bu amaçla;
01.01 - Oda Yönetmeliğinin 8/F maddesi uyarınca, Oda Organları arasında zikredilen "Meslek Komiteleri" derhal hayata geçirilmelidir.
Böylelikle, bazı şube ve birimlerde mevcut olan Bilgisayar / Bilgi İşlem MBÇK’ları yanısıra söz konusu birimleri Mimarlar Odası bütününde kapsayan bir "Bilgi İşlem Meslek Komitesi" MYK tarafından oluşturulmalıdır.
01.02 - Mimarlar Odası Yapılanması içerisinde "Meslek Komiteleri" ve "MBÇK’ların" hukuku yönetmelik temelinde oluşturulmalı, netleştirilmeli ve güçlendirilmelidir.
Bu meyanda;
01.02.a - Mimarlar Odası Genel Kurulunun delegasyon yapısı, yöresel temelli olmanın yanısıra ihtisas temelli de olmaya yönlendirilmelidir. Bu amaçla yönetmelikte "Meslek Komitelerinin" Oda Genel Kurulu delegasyonundaki temsiliyeti sağlanmalıdır.
01.02.b - Mimarlar Odası, kurumsal yapısı içerisindeki " Mesleki İhtisas Komitelerinin" izdüşümü operasyonel olarak yer almalı yani hukuki statüleri her bir yönetmelikte açık, anlaşılır biçimde yer almalıdır. Bu amaçla mali yönetmeliklerde, mali gelir ve gider planlarında, Mesleki İhtisas Komisyonlarının bütçeleri bağımsız olarak yer almalı ve bu alandaki yetkiler de yerel birimlerden mesleki birimlere aktarılmalıdır.
Mesleki birimler yerel birimlere, aynen MDG / BKBT / Şube / Merkez ilişkisinde olduğu yöntemle bağlı olmalıdır. Yani gelirlerinin belirli bir bölümünü aktarmakla yükümlü olmalıdırlar.
01.03 - "Mesleki İhtisas Komiteleri" , "mesleki alanda içtihat etme" yetkisi ile teçhiz edilmelidir.
01.03.a - "Mesleki İhtisas Komiteleri" ve bu arada "Bilgi İşlem Mesleki Bilimsel Çalışma Komitesi", akademik ürün veren ve bu anlamda planlama ve mimarlık alanında akademik ürün oluşturan ve mesleki ortamdaki beceri ve ihtisas seviyesini yükselten işlevlere haizdirler. Bu çerçevede eğitimsel görev üstlenirler. Dolayısı ile "Mesleki İhtisas Komitelerinin" ve bu meyanda "Bilgi İşlem mesleki Çalışma Komitelerinin" ihtisas alanına denk düşen "Eğitim Enstitülerini" oluşturmaları gereklidir.
01.03.b - "Mesleki İhtisas Komiteleri’nin" meslek erbabı ile ilgili ülkesel, sektörel ve disipliner standartları oluşturmak ve bunlara ülke ekonomisi içerisinde gerekli işlerliği kazandırarak, "planlama ve mimarlık mesleğinin ekonomik meşruiyetini" oturtması ana işlevlerinden birini oluşturmaktadır.
Bunun için "Yapı Sigortası" ve "Mesleki Sorumluluk Sigortası" sistemlerinin ekonomik geçerlilik kazanması doğrultusunda, üye bazında ve mesleki hizmet bazında gerekli "veri tabanlarının" oluşturulması ve oluşturulan veri tabanları ile standartların, ekonomik karar vericiler tarafından operasyonel ve meşru standartlar olarak benimsenmesi amaçlanacaktır. Başka bir deyişle sektörel yatırımların kredilendirilmesinde söz konusu mesleki sigorta verilerinin referans olarak kabul görmesi sağlanması amaçlanmalıdır.
Bu yaklaşım, meslek erbabının özlük haklarını olduğu kadar tüketicinin ve toplumun da haklarını bir arada gözeten bir "kurumsal sistematiğin" ülkemizde geçerlilik kazanmasına ve mesleğin ekonomik meşruiyetinin ekonomik aktörler nezdinde tanınmasını sağlayacaktır.
03.c - "Meslek İhtisas Komiteleri", "fiziki inşaat malzemeleri", "hizmet standartları hiyerarşisi" ve "becerili emek" akımları konusunda ülke standartlarını oluşturarak bunları reel ekonomik alanda ve yetkili bürokrasi nezdinde uyulması zorunlu standartlar olarak kabul ettirme mücadelesini vermekle de görevli ve sorumlu olmalıdır.
Bu amaçla kurulacak akredite danışmanlık ve müşavirlik bürolarının kurulmasına önayak olmalıdırlar.
Yine bu amaçla, "Bilgi İşlem Mesleki Bilimsel Çalışma Komitesi" planlama ve mimarlık alanında üretilmiş olan, özgünlük arzeden mesleki proje ve hizmetlerin "fikri hakları" (Intellectual propety) ile ilgili hukuki içtihatların oluşturulması alanında gerekli takibi ve hukuki çalışmaları yürütmelidir.
Bu amaçla, ISO / 9000 serisindeki sektörel hizmet, malzeme ve yapı üretimi konularındaki standartların oluşturulmasında söz sahibi olmalıdırlar.
04- Bilgi İşlem Mesleki Bilimsel Çalışma Komitelerinin kurdukları enstitülerin müfredatı saptanırken yeni teknolojilerin mimar ve mimar adaylarının (öğrencilerin) gereksinmeleri gözönünde bulundurulmalıdır.
Bu amaçla;
04.a - GIS diye adlandırılan coğrafi enformasyon sistemleri ile ilgili yazılımların eğitimi verilmeli bu yazılımların ülke ve sektör ihtiyaçları doğrultusunda "customise" edilmeleri proje bazındaki uygulamalar ve eğitimle desteklenmelidir.
04.b - İnternet kullanımının meslek topluluğu içinde yaygınlaşması, toplumdaki çeşitli alternatifler sunan baskı grupları ile iletişim kurulabilmesi için her bir Meslek Odası biriminde "İnternet Kozaları" kurulmalıdır. Böylelikle Meslek Odasının tarihindeki demokratik gelenek yeni teknolojik olanaklarla güçlendirilmelidir.
04.c - "Yapı İşletmeciliği" ile ilgili gerekli müfredat programları oluşturulmalıdır.
04.d - Elektronik ortamda yayın ve tanıtım olanakları mimarlar için ulaşılabilir ve kullanılabilir hale getirilmelidir. Bu amaçla WEB sayfaları açılmalı, WEB yayıncılığı ile ilgili profesyonel formasyon meslektaşlara sağlanmalı, örneğin HTML, JAVA gibi yazılımların mimarlar tarafından kullanılabilmesi için gerekli kurslar açılmalıdır.
04.e - Mimar ve plancıların, "Arazi Geliştiricisi" olmaları kadar, "Beşeri Yerleşim Geliştiricisi" de olabilmeleri için gerekli teknikler oluşturulacak müfredat programında yer almalıdır.
Sonuç olarak, krize girmiş ve "meşruiyetini yitirme noktasına varmış" mesleğin yeni bir meslek adamı tipolojisinin inşa edilmesi olmazsa olmaz kurtuluş koşuludur.
Ya total plancı ya da sıra kölesi !!!

Hiç yorum yok: