28 Ağustos 2014 Perşembe

Roman Formatında bir Büyükkent Çevre Mahallesi Monografisi


Roman Formatında bir Büyükkent Çevre Mahallesi Monografisi
Günümüz siyasi panoramasını anlamak için…

Ali Dilber; İstanbul Falcısı, Ozan Yayıncılık, İstanbul 2011

Raşit Gökçeli, Yüksek Bölge Plancısı, Mimar
Ağustos 2014

“İstanbul Falcısı” Ali Dilber’in roman formatında yazdığı bir kitap. Kitap 1970’lerin başında İstanbul’un periferisinde, Küçükçekmece gölü sırtlarında yeni yeni kurulan gecekondu mahallelerinin birinde yaşayan oldukça içe dönük, aşırı dinci bir grubun öyküsü. Gecekondu gerçeği, grubu temsil eden tipik bir ailenin kambur çocuğu Bekir’in bakış açısı ve anlatısı etrafında, en ince ayrıntıları ile ve adeta sosyolojik bir monografi titizliği içerisinde ayrıntıları ile gözler önüne serilmekte..

Ali Dilber sinema kökenli bir kişi. Başta Ömer Lütfi Akad olmak üzere  içlerinde Halit Refiğ gibi belli başlı birçok sinema adamı ile çalışmış bir kişi. Yazdıklarını okuyan bir okuyucu, Ali Dilber’in anlatısının sinemaya uyarlanmaya ne kadar uygun olduğunu derhal fark edecektir.

Okuyucu “İstanbul Falcısını elinize alır almaz daha ilk sahifeden itibaren, İstanbul’un Küçükçekmece sırtlarına göç etmiş bulunan “karalar” ailesinin büyük metropol içerisindeki macerasını, tüm yönleri ile öğrenmeye başlıyor. Gecekondu mahallesinin nasıl kurulduğu, oturanların büyükkentin iş organizasyonu içerisindeki konumları, mahallenin ekonomik, sosyolojik, siyasi özellikleri roman karakterleri aracılığı ile tek tek netlik kazanıyor.

Roman kahramanı Bekir ve bir miktar “ileriyi görme yetisine” sahip ablası Sevdiye aracılığı ile gecekondu mahallesinin o tarihlerdeki inanılmaz tutuculuğu, modernizme, Cumhuriyet kazanımlarına karşı oluşu, en ince ayrıntıları içerisinde ve gündelik konuların tasviri aracılığı ile fasıl fasıl anlatılıyor.

Aşırı dinci bir taassubun etkisindeki mahalle, Çevredeki “tül” fabrikasının ve o fabrikanın dönemin siyasi iktidarı ile oluşturduğu kliantelist ilişkiler çerçevesinde iki buçuk milyon nüfustan on dört buçuk milyon nüfusa doğru yol alacak bir megapolün içerisinde “kendi özel karanlık”, “dış dünyaya ve değişime kapalı” evrenleri içerisinde, tül fabrikasının patronunun patronaj ilişkilerinin gölgesinde bilmeden de olsa metropolün girdabına kapılıveriyor.

Cumhuriyetin okuluna, latin alfabesine, sendikaya, “gök gözlü deccal’e”, Kıbrıs harekatını yapan Ecevit’e, elbette “dinsiz imansız solculara”, “suyun öte tarafından gelen” ve kadınları açık kollu giyen göçmenlere, hatta milliyetçi “kurtçu”lara bile karşı olan grup, masa yerine yer sofrasında yemekte, evin içine su tesisatı bile döşemekten hoşlanmamaktadır.

Ancak büyükkentin girdabı ister istemez bu grubu bile etkileyecektir.

Zaman çılgın enflasyon dönemidir.En dindar grubun içerisinde bile kişilerin özgün karakterine bağlı olmak üzere davranış farklılıkları baş göstermeye başlar. Kimi “bir lokma bir hırka” zihniyeti ile devam ederken dindar grubun bazı üyeleri evlerinin arkasında ya da alt katlarındaki depoda “stokçuluk” yaparak enflasyondan nemalanmaya başlamaktadır.

Beş, on çocuk doğuran kadınlar da artık eve “su bağlamak” için kocalarını ikna etmekte, içlerinde bazıları ise yer sofrasından masaya geçmekte, kazanılan paraya bağlı olarak gecekondu adım adım gelişip büyüdükçe, bahçenin dışındaki helalar evin içine alınmaktadır.
Kitap giderek bu içine kapalı grubun ister istemez gelişen metropolün dinamiklerine bağlı olarak  zor da olsa, azar azar da olsa adım adım “değişime” maruz kaldığını bir sosyolojik monografi titizliği ile gözler önüne seriyor.

Ali Dilber’in romanını herhangi bir kent sosyolojisi dersinde okuma kitabı olarak öneriyorum. 

Devleşen İstanbul metropolünün gelişme süreci içerisinde “kapalı”, “kendi içine dönük” bir sosyolojik grubun hangi menanizmalar aracılığı ile “değişime” uğrattığını mükemmel bir biçimde anlatan bir kent romanı ile karşı karşıyayız.

17 Ağustos 2014 Pazar

Önümüzdeki Dönemin Siyasi Panoraması Üzerine Birkaç Varsayım


Önümüzdeki Dönemin Siyasi Panoraması Üzerine Birkaç Varsayım
Raşit Gökçeli, Y. Bölge Plancısı, mimar
Ağustos 2014 

1-Seçmenlerin 2015 milletvekili seçimlerine katılımı her zamankinin üzerinde olacaktır.
AKP aldığı yüzde elli iki’lik oy oranını yükseltmeye çalışacaktır. AKP içinde lider değişikliği olması ya da AKP’den ayrılan bir grubun kendi partisini kurması halinde durum değişmeyecektir.
CHP ve MHP de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendilerini terk eden seçmenlerine ulaşmak için yoğun çaba sarf edecekcektir.
HDP ise Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısını kalıcı kılmak ve “Türkiye partisi” olma yolundaki çabalarını arttırmak için elinden geleni yapacaktır.
Sonuç olarak 2015 milletvekili seçimlerinde seçmenlerin yüzde doksanın üzerinde bir katılım sağlamaları sürpriz sayılmamalıdır.

2-Bir kesim “ulusalcı” kadroların CHP’den yollarını ayırmaları hem CHP’yi daha fazla “merkez” partisi yapacak hem de CHP’de marjinal bir oy kaybından öte herhangi bir etki yaratmayacaktır.

3-Genel anlamda ülke seçmenleri nezdinde yüksek bir karizmaya sahip olan Sarıgül’lü ve “merkeze” kaymış bir CHP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sandığa gitmemiş olan bir kısım alevi seçmeni yeniden CHP’ye döndürecektir. Mustafa Sarıgül alevi seçmenin gönlünde taht kurmuş bir politikacıdır. Sarıgül’ün 2014 İstanbul belediye seçimlerinde CHP adına yakaladığı skor bu öngörüyü doğrulamaktadır.

4-MHP seçmenlerinin yüzde yirmi beş ile yüzde otuz üçünün yüzergezer karakteri, Mansur Yavaş’lı ve “merkeze” kaymış bir CHP’ye MHP’den oy kayabileceğini göstermektedir. 2014 Ankara Belediye seçimleri sonuçları bu öngörüyü doğrulamaktadır.

5-HDP’nin 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki başarısını devam ettirmesi alacağı stratejik ve taktik kararlara bağlı olduğu kadar, “barış süreci”nin RTE ve merkezi hükümet tarafından sürdürülüp sürdürülmeyeceğine de bağlıdır.

6-Kuzey Irak’ta Barzani’ye ABD ve Avrupa Birliği tarafından yapılan silah ve malzeme yardımları ile Irak’taki hükümet değişikliği, Abdullah Öcalan’ın önerdiği Kürt konferansının toplanmasını daha da acil kılmaktadır. Bu durumda HDP’nin, KCK’nın Barzani ile ilişkilerini gözden geçirerek Barzani ile daha yakın bir birlikteliğe girmeleri bir olasılıktır. (Leyla Zana ile Altan Tan gibi önemli figürlerin bu konuda nasıl tutum alacakları kamuoyu tarafından dikkatle izlenecektir).

7-HDP’nin yukarıdaki olasılıklara bağlı olarak “sol” ile ilişkilerini de değerlendireceği varsayılabilir. Barzani ile ilişki yakınlaştığı ölçüde “sol” ile ilişki bir ölçüde soğuyacaktır.


8-“Sol” ülkemizde bir “meşruiyet” sorunu yaşamaktadır. Bu sorunu kısa vadede aşabileceğini öngörmemek gerekir.

12 Ağustos 2014 Salı

Bir şehir efsanesi: Tatilci ve boykotçu seçmenler



Bir şehir efsanesi: Tatilci ve boykotçu seçmenler
Raşit Gökçeli, Y.Bölge Plancısı, Mimar
Ağustos 2014  

CHP'li dostlar, Facebook’taki  ve blogumdaki "Bir şehir efsanesi : tatilciler" yorumlarıma (birincisi ve ikincisi) bakabilirsiniz.

AKP de CHP MHP çatısı kadar değilse bile hatırı sayılır, hesabıma göre en az 2,5 milyon oy kaybetti seçime katılmayanlar yüzünden.

14,5 milyon eksi 5 milyon = 9,5 milyon... (ağustosta mart ayına göre oy kullanmayan seçmen fazlası).   Mart seçimlerinde katılmayan seçmen sayısı: 5 milyon ; ağustos seçimlerinde katılmayan seçmen sayısı : 14,5 milyon)

14,5-5= 9,5 milyon.  Ağustos seçimlerinde mart seçimlerine göre katılmayan seçmen fazlası.
Bu seçmenler mart ayı seçmen kütüklerinde görünmüyorlar. (keskin dikkat).

Peki;

Çatı 5 milyon oy kaybetti ise 9,5-5=4,5 oyu kim kaybetti??

Nitekim AKP en az % 55 bekliyor idi!!!

Bir tüyo: AKP dış seçmenden 3 milyon oy bekliyordu sadece 275 bin oy alabildi...

Bir de "rahatsız mütedeyyinler" mevcut. Ekmelettin İhsanoğlu Kayseri'de %31 aldı!!!

CHP’li dostlar;

Enseyi karatmayın.

CHP'yi gençlere aktivistlere açın. şamata çıkarıp ellerini taşın altına sokmayan kazip değerlere prim vermeyin.


Sevgiler.