“Bir tatlı Huzur” ya da Küreselleşmenin Halleri
Urbi et Orbi
Raşit Gökçeli – Fatih Söyler
Şubat 2007
uykuna bir bıçak sapladım hayasız
görmedin mi elim rüya içinde
Emel İrtem, ”üryan cam” , Zehirli Rüya, Yitik Ülke Yayınları, 1. baskı, ekim 2006, içinde…
“Bir Tatlı Huzur” !
Bir zamanlar cevre ile barışık bir İstanbul’un Kalamış’ında dingin bir ortamda bulmuş idik onu. Bahçe içerisindeki geniş parsellerin oluşturduğu köşklerin arasından asude bir zaman içerisinde salınarak yol aldığımız İmparatorluk ve erken Cumhuriyet şehri, binaları, onları inşa eden mimarları, çevresi, insanları ile yok oldu.
“Koruma” önlemleri sınırlı sayıda mimari örnekleri bile bugüne ulaştırmamıza pek yetmedi.
Bugün ise çok uluslu şirketlerin hüküm sürdüğü dünyamızda 12 milyonu aşan metroplolün beton yığınları arasında “yeni bir dünya” içerisinde kendimize bir yer edinmeye bir “kimlik” oluşturmaya çalışıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonrası dünyasının liberal düzenini ve 1970 yılından sonra ise Küreselleşmenin dayattığı ekonomik ve sosyal koşullar hem ülkemizde hem dünyada ikinci sınıf bir şehirleşme ortaya çıkardı. Dünya hızla kentleşirken kentler varsıl bir azınlık ile her türlü olanaktan mahrum yoksul bir çoğunluğun iç içe yaşadığı potansiyel bir çatışma alanına dönüşmeye yüz tuttu.
Dünya ekonomisine eklemlenmiş, neokapitalizm ile bütünleşmiş, küreselleşmenin çelikten sert yasalarına tabi bir Türkiye’de tuğla üzerine tuğla koyarak modernizmden bu yana oluşturulmuş evrensel değerlerin kalıntıları üzerinde gezinirken elimizde kalanın muhasebesini yapmak ve “bir başka dünyanın” rüyasını görmek öylesi bir “alternatif” tasavvur edebilmek için acaba şiirden başka sığınacak bir limanımız kaldı mı?
Elbette küreselleşme, ismi üzerinde, sadece Türkiye’mize mahsus bir hal değil. “Elle gelen düğün bayram” diyerek kaderimize boyun eğmeyecek isek başımıza gelenleri irdelemek ve bunu yaparken mensup olduğumuz mesleğin “halleri” üzerine düşünmek durumundayız.
2007 de “Mimar” ve Meslek Örgütünün Halleri
Dünyamız 1970’ lerden başlayarak vahşi neoliberalizmin boyunduruğu altına girdi. Adım adım, yeni kapitalizm 1989’da sosyalist deneyin Sovyetler Birliği’ndeki uygulamasının çökmesinden de yararlanarak hakimiyetini dünya üzerinde kurdu. Teknolojideki gelişmeler üretimin, iş organizasyonlarının dönüşmesine yol açtı. Ancak sibernetik, genetik, nano teknolojik alanlardaki gelişmeler kadar önemli olan bir gelişme de bunların finans dünyasındaki dönüşüm ile paralel yürümesi oldu.
Dünyada ilk kez dünya fiziksel üretimi finans kapitalin gölgesinde kaldı. Bugünün dünyasında finans transaksiyonları yani akımları, fiziki üretimin kat be kat üzerine çıktı.
Bu gelişme biz fiziki parametreler ile uğraşmak durumunda olan plancı ve mimarları yabancısı oldukları bir ortamın içerisinde bıraktı. Adeta Mimarlar ve plancılar yerçekimini, zemin mukavemet katsayısını, malzemelerin özelliklerini bilmedikleri yeni bir gezegende buldular kendilerini.
İnşa edilen yapılar sayıca büyüklük ve alan olarak gelişti. Kentler, özellikle kent merkezleri, küreselleşen sermayenin “prestij alanlarına” dönüştüler. Köhneleşen merkezi kent bölgeleri mutenalaşma yöntemi ile yeni ekonomik düzenin hedeflediği işlevlere kavuşturuldu. İşyeri merkezleri, büyük satıhlı süpermarketler, yüksek gelir grubuna hitabeden butik, rekreasyon ve kültür yapıları, dünyaca meşhur özel müzelerin değişik ülkelerdeki benzerleri, “gated communitirs” denilen en üst gelir gruplarına yönelik ikametgah bölgeleri kentlerdeki gayrımenkul rantını maksimize etti. Yine de finans üretimi göreceli olarak çok daha fazla hacimli olarak gerçekleşti.
Öte yandan mimarların geleneksel becerileri, küreselleşen ekonomi içerisinde yapı üretiminin de uymak durumunda olduğu yeni iş organizasyonu içerisinde yeterli kalmamaya yüz tuttu. Mimarların yeni sayısal ve sözel beceriler ile donatılması gündeme gelmeye başladı. Nitelikli emeğin her geçen gün finans kapitalizminin gerek duyduğu yeni beceriler ile donatılması nitelikli emeği bir anlamda eğretileştiren bir faktör oldu.
Gayrımenkul Üretimini İlgilendiren İki temel Faktör
İki temel faktör bu soruna derinlik, oylum kattı.
Bunlardan birincisi fiziki üretimin finans kapital karşısında marjinalleşmesinin yanı sıra gayrımenkulün bizatihi finansa dönüşmesi sonucunu getiren mekanizmalar oluştu.
Bütün üretim sektörleri için geçerli olan bu durum neden inşaat sektöründe daha önemli idi?
Şimdiye kadar likiditeyi oluşturan unsurlar arasında Gayrımenkul özel bir konuma sahip idi. Likid ortamlara intibak etmesinde önemli teknik güçlükler yatmakta idi.
Oysa gerek sibernetikte gerek finans tekniklerinde yaşanan olağanüstü gelişme Gayrımenkul değerlerin “mortgage” ve benzeri teknikler sayesinde direkt likiditesi olan “asset” finans enstrümanlarına dönüşümünü mümkün hale getirdi. Üstelik ikincil piyasa denilen finans enstrümanlarının tedavül ettiği ortamda aynen diğer likiditeler gibi, aynı özellik içerisinde aynı likitlikte. Buna “mortgage” ile ilgili ikincil piyasada oluşan finans değerlerinin olağanüstü bir hacme ulaşmasını da eklememiz gerekir.
Yani milli servet içerisinde sınırlı bir payı bulunan gayrımenkul, söz konusu finans teknikleri sayesinde hem direkt likid finans değerlerine dönüştü hem de finans dünyası içerisinde göreceli olarak önem kazandı ! “Mortgage” e dayalı finans değerleri birçok kapitalist ülkede gayrı safi milli hasılaya yakın büyüklüklere ulaştı !
Gayrımenkul deyim yerinde ise finans çevreleri tarafından ışık hızı ile dolaşıma çıkartılabilen menkul bir değer, enstrüman haline geldi.
Bir nesnenin meta değeri taşıması için onun kullanım ve değişim değerinin olması gerektiğine göre gayrımenkulun mortgage ve benzeri finans teknikleri sayesinde değişim değerinin likit hale gelebilmesinin taşıdığı önem açıktır.
Gelelim ikinci faktöre.
İkinci faktör nitelikli bir emek grubu olan mimar ve plancıların iş organizasyonunda ve toplumsal formasyonda değişmekte olan rolleri ile ilgidir.
Nitelikli emeğin post fordist bir iş organizasyonundaki konumu, rolü hayli çetin bir inceleme konusudur. Üstelik plancılık, mimarlık gibi birçok disiplinin ara kesitinde yer alan ihtisas dalları sorunu daha da karmaşık kılmaktadır.
İrdelemeye nitelikli emeğin küreselleşme ortamında genel olarak karşı karşıya kaldığı sorunlardan başlayalım.
Nitelikli emek diğer emek kategorileri gibi küreselleşmenin getirdiği, deregülasyon, delokalizasyon ve üretim süreçlerinin esnekleşmesi ile ilgili gelişmelerden kendi payına düşeni almaktadır.
Küreselleşme, genel olarak ulus devletin egemenlik alanını daraltmakta, özel olarak da sosyal devlet ve veya refah devleti olarak anılan uygulamalarını da güdükleştirmektedir.
Ancak nitelikli emeğin sınırlı da olsa bir kesiminin bizatihi neokapitalizmin uç ve stratejik sektörlerindeki özel ve ikame edilemez üretim alanlarında (bilgi ve teknoloji üretimi) bir nedret konumu ve rantı söz konusudur. Bu durum bir kısım nitelikli emeğin sınıfsal konumunun değişeceğini, sosyal mobilitenin söz konusu nitelikli emek katmanlarında artacağı öngörüsünü ortaya çıkarmaktadır. Bu kesimin “alternatif bir dünya” ile ilgili mücadelede güçler dengesi içerisinde hangi tarafta yer alacağı sorununu ortaya çıkarmaktadır.
Nitelikli emeğin kısmı ayrıcalıklı konumu, delokalizasyon, deregülasyon, ve üretim süreçlerinin esnekleşmesi sonucunda genel anlamda emeğin eğretileşmesi olgusunun zararlı sonuçlarını yaşamakta olduğu gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır.
Bu gelişim hem inşaat sektörünün önemini arttırdı hem de inşaat sektörünün nitelikli emeğini oluşturan mimar ve plancıların hem nicelik hem nitelik olarak özelliklerinde farklılıklar yarattı.
Bir mimar veya plancının geleneksel becerilerinin yanı sıra binanın ekonomik değeri ile ilişkin analizler yürütebilmesi, inşaat ediminin karmaşıklaşan ve adeta bir yatırım projesi niteliği alması ile ilgili olarak proje koordinatörlüğü işlevlerini yürütmesi, gayrımenkul değerlendirme konularında bilgi sahibi olması proje yönetimi alanlarındaki yeni tekniklere hakim olması proje koordinasyonu tekniklerini kullanabilmesi ve proje süre ve maliyetlerini asgariye düşürebilmesi, yapı denetimi, malzeme standartları, iş sağlığı ve benzeri alanlarda bilgi ve beceri sahibi olması gündeme geldi.
Mimar ve plancının esas olarak karşı karşıya kaldığı süreç “nitelikli emeğin eğretileşmesi” konusu derinliğine irdelenmeden kavranamaz.
Nitelikli Emeğin Eğretileşmesi ile ilgili Parametreler
Birinci Aks:
Birinci aks nitelikli emeğin giderek sarsılan konumu ile ilgili. Burada noktada “Continuous Professional Formation” Sürekli Meslek Gelişimi olgusu ve mesleğin değişmekte olan yüzü akla gelmekte.
Sürekli Mesleki Gelişim dendiğinde, mesleğin tam ve eksiksiz uygulanmasını amaçlayan ve meslek erbabının hizmetlerinin tüketiciye ulaşmasında “meslek kuruluşunun” bir çeşit kamusal kefalet üstlenmesini içeren uygulamalar bütününden söz açılabilir.
Sürekli Mesleki Gelişim, bir yandan en geniş anlamı ile işgücünün donanımlı hale getirilmesi ve iş organizasyonu içerisinde günün teknolojik koşullarına koşut olarak işlevselliğinin arttırılmasını amaçlar. Çalışanın sosyal konumunu güçlendirmeyi hedefler. Bu özelliği çalışanın ile toplum içerisindeki konumunu güçlendirir. Burada hem nitelikli emeğin statüsünü sağlamlaştırmak hem toplumun refahını aldığı hizmetin kalitesini maksimize ederek yükseltmek amacı söz konusudur.
Ancak Sürekli mesleki Eğitimin bir diğer özelliği ise nitelikli emeği bir anlamda eğretileştirir. Ulusal ya da uluslar arası meslek kuruluşlarının mesleği günün sosyal, ekonomik, teknolojik gelişmelerine koşut olarak tanımlamaya değgin tüm çabalarına karşın küreselleşmenin dinamikleri mesleği ve meslek erbabını gitgide ağırlaşan çalışma koşullarına tabi kılar.
GATS uygulamalarının yol açtığı rekabet koşulları, çok uluslu şirketlerin ve küresel sermayenin deregülasyon, delokalizasyon yöntemleri, esnek işgücü organizasyonları emeği ve bu arada nitelikli emeği giderek destabilize etmektedir.
Nitelikli emeğin ve bu arada meslek erbabının eğitim koşulları ağırlaştırılmaktadır. Mesleği uygulama hakkını elde edebilmek giderek zorlaşan koşulların yerine getirilmesine bağlı tutulmaktadır. Diploma aşınmakta yıpranmakta diploma sahibi olan nitelikli emek de aynı aşınma ve yıpranmadan nasibini almaktadır.
Ülkemizde son zamanlarda yer alan ve mimarlık alanını da doğrudan etkileyen bazı gelişmelere göz atalım: Şimdiye kadar meslek erbabının yetki alanında olan, bilirkişilik, yapı denetimi, is güvenliği gibi alanlarda farklı örgütlenmeler farklı “meslek odaları” ya da “meslek birlikleri” ortaya çıkmakta bunların yasal dayanakları merkezi sistemin hiyerarşisinden kopartılarak “governance” yönetişim ilkesine dayalı hale getirilmektedir.
“Gayrımenkul Değerleme Uzmanlığı” Sermaye Piyasası Kurulu’nun otoritesine tabi kılınmakta, “Değerleme Uzmanları Meslek Odası” adında yalnızca mimarları değil ama birçok değişik disiplin mensuplarının da içeren yeni bir yapı yetkili kılınmaktadır. Benzer gelişmeler, yapı denetimi, isyeri güvenliği gibi alanlarda da ortaya çıkmaktadır.
Tek tek ve göreceli bir özerklik içerisinde kamusal görev yürüten meslek kuruluşları yerlerini, farklı meslek gruplarının bir potada eritilmesi ile değişik bir dizge içerisinde ve artık küresel sermayenin esnek işgücü örgütlenmesi mantığı içerisinde işlev yürütecek yapılara yerlerini bırakmak üzeredirler.
Sürekli Mesleki Gelişim kavramının günümüzdeki yansımaları böylesine “tehditler” içermektedir. Bu koşullar altında meslek alanını ilgilendiren bu dönüşümler hangi fırsatlar yaratılarak dengelenebilecektir?
İkinci Aks:
İkinci aks yapılı çevrenin yer aldığı mekanın barındırdığı farlılıklar ile ilgili. Dünyanın yaşadığı kentleşmeyle ilgili sorunlar, dünyanın bir gecekondu gezeni, “planet of slum” haline gelmesi hadisesi var. Bunu kimi çevreler çok bilinçli olarak bir tehdit olarak algılıyorlar, “gecekondulaşma” metropol odakları tarafından tehdit unsuru olarak tartışılıyor. Adeta bir gecekondu gezeni haline gelen dünyamızda orada yaşamak zorunda bırakılanlar birer potansiyel suçlu imiş gibi. Asimetrik ilişkilerin dünyasında yaşam mücadelesi veren fakirlerin zaman zaman taraf olduğu savaşta direnenleri ya da sadece enformel yollarla hayatlarını idame ettirmeye çalışanları birinci dünyaya karşı bir tehdit olarak algılayanlar var. “Biz metropol olarak bunları nasıl bastırabiliriz?” düşüncesi küreselleşmenin egemenlerinin biricik tasası . Halbuki mimarlar soruna başka türlü bakmalı, “gecekondulaşan metropollerde mimarlar olarak nasıl bir tutum almamız lazım?” sorusunu kendilerine sormalı.
Dolayısı ile meslek kuruluşu, küreselleşme karşıtı harekete, onun oluşturduğu platformlara ne şekilde eklemlenebileceği sorusunu kendine sorabilmeli ve ilk aşamada tüketici haklarını en geniş anlamda hangi mekanizmaları harekete geçirerek koruyabileceğini bilinçli ve programlı bir biçimde bu yönde çaba göstermelidir.
Mesleğin ve mimarlığın dönüşümünde söz sahibi olabilmek için yukarıda değinilen akslar ile ilgili politikalar geliştirilmeli, özellikle nitelikli emeğin eğretileştirilmesi sorunu ön plana alınmalı, küreselleşme karşıtı hareketler ile olası ittifak zeminleri yaratılmalıdır.
“Mimarlık Kültürün İfadesidir” retoriği ve “Kültürün Özelleşmesi”
Gayrımenkul üretiminin finans sektörü ile iç içe geçmesinin yanı sıra mimarlık disiplinini ilgilendiren diğer bir vektör ise mimarlığın sanatsal niteliğidir.
Mimarlık ile ilgili klasik bakış açılarından birisi mimarlığın sanatsal boyutundan yola çıkan ve mimarlığın sosyal niteliklerini arka plana atan “kültüralist” bakış açısıdır.
Mimarlığın bir sanat dalı olduğu kuşku götürmez. Ancak sanatın rönesanstan başlayarak 19. ve 20 asırda tepe noktalarına ulaşan özerklik ve avangard konumunu tartışmadan, bu konumun küreselleşme ve çok uluslu şirketler tarafından ne şekilde erozyona uğratıldığı irdelenmeden mimarlığın içerisinde bulunduğu kriz ile ilgili sağlıklı çözümlemelere ulaşılamayacağı açıktır. (*)
Küreselleşme Hallerinin “Bir Tatlı Huzuru” Zehirleyen İkilemleri
Ne yapılmalı ? Dünyada? Ülkemizde ? Planlama ve mimarlık alanında? Karşımızdaki sorunları çetrefil hale getiren ikilemler neler?
(*) Ali Artun, Modernitenin Sınırında Sanat, Eleştiri, Siyaset, Marmara Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi yayını, İstanbul 2006
Birinci İkilem
Birinci ikilem Hükümet dışı örgüt ile Sivil toplum örgütü arasındaki kavramsal farktır. Sivil toplum kuruluşları deyimi neokapitalizmin devlet alanı ile ilgili yetki paylaşımı dolayısı ile ortaya attığı ve “governance” yönetişim ile eşleştirilmesi gereken bir kavram. Sivil Toplum Kuruluşu mu, demokratik Kitle Örgütü mü?” sorusu karşımıza çıkmakta.
Küreselleşme aktörlerinin 1970’li yıllardan bu yana hakim kıldıkları neokapitalist dünya düzeni içerisinde yönetişim modelinin yeri, söz konusu yönetişim tipi devlet ve toplum örgütlenme modelleri içerisinde sivil toplum kuruluşlarının hangi nedenlerle “bürokrasi+ özel sektör+ sivil toplum kuruluşu” ortaklığı modeli içerisinde yer aldığı, bu yer alışın sınıfsal anlamı, alternatifinin “bürokrasi+ işçi sınıfı+ demokratik kitle örgütleri” olması gerekliliği alternatif bir dünya arayanların kendilerine sorması gereken önemli bir soru. (**)
Meslek Odaları 1980 öncesi ittifaklar politikalarını ne ölçüde sürdürmekte ? Günümüzde görevlerini tam olarak yapamayan parti, sendika, klasik kitle örgütleri ne yönde dönüşmeli ? “Sivil Toplum Örgütü” mü olmalılar yoksa dünyada ve ülkemizdeki “bir başka dünya arayışı” içerisinde olan küreselleşme karşıtı hareket ile birer “demokratik kitle örgütü” niteliği ile ittifaklar mı kurmalılar ? Finansal Sermaye karşıtı dünya hareketlerine eklemlenmemeleri halinde kendilerini neokapitalizmin “sivil toplum kuruluşları” tuzağına kaptırmaları ne kadar olası?
İşte birinci tatsız ikilem.
İkinci İkilem
İkinci ikilem yukarıda değinilen nitelikli emeğin durumu ile ilgili. Kuşkusuz planlama ve mimarlık “nitelikli bir emek”.
Bu emek “gentrification” mutenalaşma arayışları içerisinde olan küreselleşme aktörleri tarafından kullanılmakta. Küreselleşen sermaye büyük şehirlerin merkezlerini yeniden düzenliyor. Koruma amaçlı düzenlemeler bazen böylesi amaçlar için kullanılabilmekte. Bu düzenlemelerden rant sağlıyor. Bu rantlar ışık hızı ile menkul değerlere dönüşen gayrımenkul değerleri aranır bir metaya dönüştürüyor.
Modernleşen, güzelleşen, “dönüşen” kent merkezleri, müzeler, konsept butikler, konsept rekreasyon mekanları, krem üstü krema elit tabakaların ikametgahları ile mutenalaşmakta, çevrede ise “gated communities” duvarlarla örülü özel korunaklı siteler pıtrak gibi gelişmekte.
Sosyal fay on şiddetindeki deprem misali kentleri mikser gibi çalkalamakta. Malikler ve çulsuzları ayıran fay hattı giderek derinleşmekte.
Mimarlar ve Meslek Odaları bu gelişmeler karşısında nerede yer alıyor?
Öte yandan “planet of slum” gecekondu gezegeni geometrik bir artış içerisinde. Küreselleşmenin mülksüzleştirdiği katmanlar, geleneksel yaşam biçimlerinin yok oluşu ile kırsal nüfusun büyük metropollere akın etmesi sonucunda milyarlarca insanın sağlıksız ve sefil koşullarda yaşadığı insan kitleleri dünyadaki belli başlı metropollerde yaşam savaşı vermekte.
İnsanlık aya astronot gönderebildi ancak mimar ve plancılar “nitelikli emek” grubu olarak gecekondu gezegenine henüz ayak basamadı! (Doğal felaket ya da resmi yardım ve kalkınma projeleri dışında).
Oysa “çıplak ayaklı doktor” örneğinde olduğu gibi Küreselleşme karşıtı, sosyal boyutu belirgin bir ilişki kurulması gerekmekte mimarlar ve gecekondu gezegeni arasında.
Nitelikli bir emek grubunu örgütlediği varsayılan “Demokratik Kitle Örgütü” olarak bu alanda fikir üreten ve dünya ölçeğinde örgütlenmeye başlayan Dünya Sosyal Forumu içerisinde daha aktif ve sektör, meslek içerikli öneriler ile eklemlenme gereği vardır.
(**) Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, “Devlet, Sivil Toplum,Demokrasi: Sivil Toplum Kuruluşu mu Demokratik Kitle Örgütü mü? EMO Paneli içerisinde , Ankara, haziran 2003
Çok uluslu şirketlerin dünya ekolojisini, üretimi, emeği, nitelikli emeği ateşe atan finans çılgınlıklarını hergün ve her somut olayda teşhir eden, bunları kamuoyunda mahkum eden “Corporate Watch” örneği “izleme” kuruluşları ile eylem birliktelikleri kurulmalıdır.
Sermaye, mal, para akımını sonsuz özgür, emeği, hele üçüncü dünyaya ait ise kısıtlayan GATS, DTÖ, gibi kurumların getirdikleri kurallara karşı nitelikli emek kuruluşları nasıl mücadele edebilirler? Mimarlık eğitiminde düşünülen reformlar, sürekli meslek eğitimi alanındaki hamleler tek başlarına mesleği yani nitelikli emeği kurtarabilecek mi?
Fikri Haklar sadece çok uluslu şirketlerin patentleri için mi var olacak? Nitelikli emeğin fikri hakları nasıl korunacak?
Tüm bu sorunları aşmak üzere teknik önlemlerin yanı sıra politik duruşlar da gerekecek mi?
Nitelikli emek olarak hangi safta yer tutacak mimarlar?
Biz Meslek Odası olarak ne yana ağırlığımızı koyacağız?
Üçüncü İkilem
Sürekli Mesleki Gelişim, Yetkin Mühendis Mimar, Tüketiciyi Mutlu Kılar mı?
Sürekli Mesleki Gelişim (SMG) teorik olarak mesleğin tam ve kusursuz olarak uygulanması, tüketiciye mükemmel bir hizmet sunmak amacı ile sürdürülen bir eğitim faaliyeti. Dünyanın gelişmiş bölgelerinde çeşitli biçimlerde uygulanıyor.
Burada dikkatten kaçırılmaması gereken hususlar, gerçekten tüketicinin ne kadar korunabildiği ve eğitim pahalarının kim tarafından üstelendiğidir.
SMG, Fransa örneğinde nitelikli emeğin sosyal bir değer olarak kendini geliştirmesi yönünde bir enstrüman olarak tanımlanır. SMG masrafları işveren örgütlerinin oluşturdukları fonlar tarafından karşılanır.
Ülkemizde istihdam, işverene de işçiye de büyük külfetler getirmektedir. Muhtasar vergiler yolu ile getirilen bu yük hiç olmazsa SMG için ayrılacak fonlara kanalize edilmelidir.
AB uyum yasaları çerçevesinde gündemde olan Mesleki Yeterliklerin Düzenlenmesi ve Tanınması Hakkında Kanun Tasarısı 400 meslek kolunu ilgilendiriyor ve AB ülkelerinde mesleği uygulamanın ön koşulları ile ilgili. Bu kanunda mimarlık, doktorluk, hemşirelik, avukatlık gibi meslekler özel olarak ele alınıyor ve AB direktifine göre "mesleki yeterlik" kavramı öne çıkarılmakta. Asgari eğitim süresi, staj gibi mesleğe kabul koşulları öngörülmekte. Avrupa Birliği’nin mimarlığın uygulanması ile ilgili direktifi ve bu direktiften yola çıkarak Avrupa Mimarlar Konseyi’nin (ACE) çabaları mimarlik mesleğinin özel konumunu yasal bir çerçeveye almak için önemli bir adım oluşturuyor.
Yetkin Mühendislik kavramı 400 meslek kolunu ilgilendiriyor ve yüzde yüz hizmet garantisi ile ilgili. Ayrı tutulan mimarlık, doktorluk, hemşirelik, avukatlık gibi meslekler ise yeterlilik AB direktifine göre yeterlilik kavramını öne çıkarmakta.
Bu noktada “Mesleğe Kabul Kurulları” devreye girmekte.
Bu konu da Meslek Odası tarafında ciddiyetle izlenmelidir. “Mesleğe Kabul” akademik titrin kullanılmasının önünde bir ön koşul olmalı mıdır? Olmamalı mıdır?
Başka bir deyiş ile YÖK kurumunun üniversite diplomalarına “mimar” unvanı yazılmasını kaldıran kararı ne derecede doğrudur?
“Mesleğe kabul” Sigorta şirketlerini ve sektörü ilgilendiren bir husustur. Akademik müfredat ve onun başarı ile ifa edilmesi ile ilgili değildir.
Bu konu önemlidir çünkü nitelikli emeğin “precarious” eğreti hale getirilmesi değersizleştirilmesi ile tam anlamı ile üst üste düşer.
Nitelikli emek “kabul kurulları” mekanizması ile bir anlamda “değersiz” kılınmaktadır.
Ancak bu saptama Meslek Odaları ya da başka bir kuruluşun nitelikli emeğin “sertifikasyonu” ile ilgili politikaları bulunmaması anlamına gelmez. “Sertifikasyon ve kefaletler” Meslek Odasının en önemli faaliyet alanıdır.
Nitelikli emeği bugünün küreselleşme koşulları içerisinde teknik olarak tartışabilmek söz konusu kavramlar üzerinde politika üretilmesini gerektirir. Dahası ilgili enstrümanların geliştirilerek, mesleki denetim yerine ikame edilmelerini sağlayarak, Meslek Odaları’nın kuracakları ya da tanıyacakları kefalet kuruluşları aracılığı ile tam ve mükemmel hizmet üretimine aracılık edebilmeleri bu konudaki meslek politikalarının geliştirilmesine bağlıdır.
Ancak bu teknik gerekler yerine getirildikten sonra nitelikli emeği tam olarak savunabilmek, deregülasyon, delokalizasyon ve esnek üretimin olumsuzlukları ile küreselleşme karşıtı hareketlere ayakları yere basan stratejiler ile eklemlenmek olası hale gelecektir.
Tüketici örgütleri ile kurulacak stratejik birliktelikler, klasik örgütlenmeleri, Küreselleşme karşıtı güçleri de katarak meslek Odasının program arayışlarının odağını oluşturmalıdır.
Bu arayış fikri çaba, teknik maharet, deneyim ve yaratıcılık gerektirmektedir.
Bu amaçla çok değişik disiplinlerden gelen kişilerin katılımı ile alışılmış ezberi bozan örgütsel birliktelikler kurarak ve özgün programlar ile yol almak gerekmektedir.
Bu bir rüya mıdır ?
Rüya bile olsa bu rüyayı gören tek biz değiliz…
“Uykuna bir bıçak sapladım hayasız
Görmedin mi elim rüya içinde”
KONU 4:
Post Fordizm, Mühendisin Mimarın Dönüşümü,
Nitelikli Emeğin Eğretileşmesi
SOMUT EYLEM BİÇİMİ
-“Thinktank” Düşünce tankları
MUHTEMEL KATILIM
Ali Artun
KONU 5:
Küreselleşme Ortamında Meslek Odasının Durumu / Alternatif Örgütlenme Biçimleri
SOMUT EYLEM BİÇİMİ
-Alternatif eğitim
-Alternatif Sürekli Mesleki Gelişim/formasyon
-Mesleki sorumluluk/Mesleki Sorumluluk Sigorta kefalet Kuruluşları
-Gayrımenkul Değerleme Uzmanlığı Eğitimi ile Tüketici Örgütleri İşbirliği
-İş Güvenliği Uzmanlığı eğitimi ile Sendika işbirliği
MUHTEMEL KATILIM
-Aykut Ülkütekin
-
SON TARTIŞMA:
İttifaklar Sorunu / Platform
13 Ekim 2007 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder