13 Haziran 2008 Cuma

Yazı mı Tura mı ?

Yazı mı Tura mı ?

Rahatsız Edici Gerçekler

Raşit Gökçeli

mayıs 2008


Bir metal parayı havaya attığınızda yere yazı ya da tura olarak düşmesi beklenir. Pek nadir olarak paranın yere dik düştüğü de vakidir.

2004, 2006, 2008 Mimarlar Odası Genel Kurulları’nda bizler üç kez üst üste yazı mı tura mı diyerek attığımız parayı dik düşürdük!

Gerçekten de dokuz yüze yakın oy kullanılan bir seçimde listelerin baş başa gelip karma yönetimler oluşması havaya atılan bir paranın yazı tura olarak düşmeyip de dik düşmesi kadar zayıf bir olasılıktır !

Bu duruma nasıl gelindi?

Konu ile ilgili bazı görüşlerimi ilettiğimde benden süreç ile ilgili rahatsızlıklarımı, tümüyle, eksiksiz, kaleme almam istendi. Bana da “peki” demek kaldı.

Ve düşündükçe de beni huzursuz kılan olayların belki sandığımdan daha boyutlu olduklarını, bir şeylerin çok derinlerde “kırılmış” bulunduğunu fark ettim.

“Çift Vitesli Demokrasi” başlıklı yazımda http://www.mimdap.org/w/?p=5701 genel kurul ile ilgili eleştirilerimi DeMimar ve Dimp yazışma gruplarına göndermiş idim. Daha sonra Hasan Kıvırcık Dimp yazışma platformunda okuduğu eleştiri yazısını mimdap.org sitesi bünyesinde kullanmak istedi, ben de olur verdim. Dimp sitesinde yer almamasına karşın, yakın çevremden, “eleştirinin” bazı kötü niyetli” kişilerce kullanılma olasılığı bulunduğunu belirten bazı tepkiler aldım.

Dimp yazışma platformu ile ilgili “bir güvensizlik” içermesi bir yana “bazı kötü niyetli kişilerce kullanılması” olası bir eleştirinin müellifi olmak da, fikirlerimin paylaşılmadığı, hatta bunun ötesinde “gruba zarar verebilecek” nitelikte olduklarının nazik bir üslup ile olsa da ifadesi olmuştur.

Sarıalan toplantısına dönecek olur isek toplantının formatının niteliği icabı önümüzdeki iki yıl içerisinde yapılacak çalışmalar ile ilgili olduğu görülecektir.

Bunun böyle olması de daha sağlıklıdır. Çünkü bu toplantıda şevkli ve inanlı olarak “başka bir dünya, başka bir mimarlık mümkün” bakışı altında mimarlar odası bünyesi içerisinde, Türkiye ölçeğinde birlikte davranacak olan unsurların kendilerine önümüzdeki iki yıl için bir yol haritası ve program çizmeleri beklenir.

Oysa genel kurul ile ilişkin taktik ve stratejinin ve en nihayetinde listelerin oluşturulma biçimi ile ilgili olarak grubun önemli bir kısmının katkısı sınırlı olmuştur.

Dolayısı ile “İstanbul Büyükkent Şube ile Oda Genel Kurulu özgül değerlendirmesinin“ daha önce süreçte aktif olarak bulunanlar tarafından yapılması gerekir idi.

Bunun yapılmamış olması, hem demokratik bir eksikliktir hem de süreç ile ilgili eleştiride bulunacak olanları, “Sarıalan” toplantısından beklenen farklı ve ileriye dönük bir değerlendirme olduğu için tatsız bir ikilem içerisinde bırakmaktadır.

Sırf bu nedenle bile sürecin “değerlendirilmesi”nin yapılmadığına inanan biri olarak “Sarıalan” toplantısında yararlı bir katkıda bulunmamın olası olmadığını düşünmekteyim.

İstanbul Büyükkent Şubesi ile ilgili değerlendirmelerimin nerede ise tamamını “çift vitesli demokrasi” yazısı içerisinde yaptım. Ama gene de "sol" adına "kefil" olduğumuz yönetimlerin, içerikleri ile edimleri ile tamamen AB güdümünde, dünya bankası güdümünde, "sağ meslekçi" programları ülke içerisinde "korumacılık sosu" ile karışık bir bicimde uygulayan ufak grup çıkar birlikteliklerinden oluştuğunu;
bizim, ise söz konusu yönetimleri sol kamuoyu katında olumlayan bir çeşit "ilerici meslek odası" spiritüalizminin retorik bileşkeleri olarak bu "toplumsal imaj" (tablo) da pek iğreti bir yer işgal ettiğimizi artık fark etmeliyiz.

Oda genel kuruluna gelince;

1-Listenin oluşturulmasında olası sonucun bir, iki belki de en iyi olasılıkla üç kişi ile karşı listeyi delmenin çok yüksek bir olasılığının bulunduğu bir ortamda “Cengiz Bektaş, Emre Madran niteliğindeki isimlerin “bir azınlık” kapanına kısılma tehlikesi, daha iyi hesap edilmeli idi. Nitekim sayın Necip Mutlu tarafından duyurulduğu biçimi ile “üyeler : Kubilay Önal, Cengiz Bektaş, Emre Mardan sıralaması ile kamuoyuna duyuruldu. Cengiz Bektaş ve Emre Madran Kubilay Önal’dan daha fazla oy almalarına rağmen. Bu protokoler nezaketsizlik dahi çoğunluk ekibinin demokrasi kültürü fukaralığını yeterince simgelemektedir.

2-Karşı tarafın “iki kişiyle” delinmesi olasılığını hesap etmemeleri mümkün olamayacağına göre yapacakları “mukabil hamle” öngörülmeli idi. Bu mukabil hamlenin, çoğunluk listesindeki göreceli olarak ilerici olan unsurların “kesilmesi” olacağı öngörülmeli idi. Nitekim Ali Rüzgar liste dışı kaldı, Kubilay Önal ise güçlükle son sırada listeye girebildi. Bu konudaki uyarılar dikkate alınmadı.

3-İstanbul DeMimar’ın bazı önerileri liste aşamasında dikkate alınmadı.

4-Genel Kurul süreci içerisinde Bakırköy BKBT kaynaklı bir oluşumun varlığı göz ardı edildi. Bakırköy delegelerinin bir bölümünden gelen görüşme istekleri, gerekli önem verilmediği için genel kurul sürecini etkileyebilecek çok önemli bir moment heba edildi. Genel Kurul sürecini dizayn ederken Bakırköy kaynaklı oluşuma ayrılacak, tahsis edilecek zaman dilimi, sayın Cengiz Bektaş’ın son dakikada gerçekleşen adaylık süreci kadar değerli idi ve kanımca genel kurul sonucunu etkileyebilirdi. Nitekim sayın Mehmet Bozkurt’un ve Süleyman Birdal’ın bağımsız adaylar olarak aldıkları 309 ve 137 oy manidardır.

5-Bazı isimlerin liste için “sakıncalı” olası yönetim bürosu için “uygun” bulunmaları kitlelere karşı fazlaca “popülist” bir seçim stratejisi bakış açısının egemen hale geldiğini gösterdi. Bu ise eleştirdiğimiz çoğunluk kanadının “merkez büro kadrolarını kuvvetlendirme” stratejisi ile denk düştü. Kanaatimce Dimp’in demokrasi anlayışı açısından bu durum eleştirilmelidir.

6-Mimarlar Odası yönetiminde yıllardır bulunan antidemokratik, oligarşik, sağ eğilimli yönetime karşı yıllardır mücadele veren arkadaşlarımız –tabiri mazur görülsün- “bir çeşit mayın eşeği” muamelesi görerek liste oluşumunda yeterince desteklenmemiştir. Bu durum arkadaşlarımızın yıpranmasına yol açmakla kalmamış, ileride söz konusu arkadaşlarımızın çoğunluk kanadı tarafından “ciddiye alınmamaları” sonucunu da getirecektir.

7-Neticede Sarıalan buluşmasının gerekli ikna süreçleri tüketilmeden “erken” bir tarihte yapıldığı endişesini taşımaktayım.

Umarım yanılıyorumdur.

Hiç yorum yok: