Sil Baştan Ütopya
Ütopyaya yeniden sarılmamız gerekecek
Slavoj Zizek halkçı bir seferberliğin gerekliliğini savunuyor
ÉRIC AESCHIMANN’la yapılmış söyleşi
Ljubljana, 16 şubat 2008
Çeviri : Raşit Gökçeli
http://www.liberation.fr/actualite/politiques/310422.FR.php
Slavoj Zizek felsefeci. İki tane “kızıl” antolojinin editör/ yayıncılığına yapmakta: Robespierre :Erdem ile terör arasında, (Stock yayınları) ve Devrimin yanıbaşında, Zizek tarafından yorumlanışı ile Lenin, (Aden yayınları).
Demokrasiye yönelttiğiniz eleştiriler nedir ?
Belki de muhafazakarların yönelttiği eleştirilerin aynısını… Muhafazakarlar demokrasinin bir çıkmazda olduğunu kabul etme cesaretini gösteriyorlar. Tarihin sonunu ilan etiğinde Francis Fukuyama ile epeyce alay edildi fakat günümüzde liberal demokrat çerçevenin (üstyapının) kalıcı olduğu fikri herkesçe kabul görüyor.
Olsa olsa güler yüzlü bir kapitalizm talep etmekle yetiniliyor, dün geçmişte güler yüzlü sosyalizmden söz edildiği biçimde. Bilim kurgu alanına bakın: dünyanın sonunu tahayyül etmek kapitalizmin sonunu öngörmekten çok daha kolay gelmekte.
Demokrasi eleştirisinin(nizin) ardındaki gerçek hedef kapitalizm mi ?
Bir şeylere açıklık getirelim: savaş sonrası Avrupa şimdiye kadar görülmemiş bir mutluluk (refah seviyesi) yaşadı. Ancak liberal-demokratik modelin dengelerini alt üst eden dört temel sorun ortaya çıktı:
1) Devletin devre dışı bıraktığı, sorunları ile artık ilgilenmediği, toplumsal hayata katılamayanlar: (refahtan pay alamayanlar, geçerli ikametgah ya da çalışma belgeleri bulunmayanlar (yabancı göçmenler) , evsizler (bimekan) işsizler).
2) Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in başına gelenlerin (çılgın kaderinin) ortaya koyduğu üzere fikri mülkiyetin pazar ekonomisinin kuralları tarafından düzenlenememesi (regüle edilememesi).
3) Çevre sorunu. Kirlilik ölçülebilir olduğunda düzenleme ve kurallar ile Pazar ekonomisi bağdaşabilmekte iken kirlilikten doğan riskler ölçülemeyecek seviyeye ulaştığında durum kontrol edilemez hale gelmektedir. (Çernobil, ekolojik iklim değişikliği kaynaklı fırtınalar tayfunlar).
4) Biyogenetik alanı. Beşeri olanın sınırlarını tayin etme görevi Pazar ekonomisinin olabilir mi ?
Söz konusu dört alanda ne liberal demokrasi ne de küresel kapitalizm geçerli yanıtları vermemekte.
Alternatif nedir?
Budala değilim, yeni bir komünist partisi düşü kurmuyorum. Konumum çok daha trajik. Her Marksist gibi kapitalizmin inanılmaz verimliliğine hayranlık duymaktayım ve insan haklarının yararlarını küçümsemiyorum. Pinochet’in tutuklanması elbette Şili’de çok olumlu bir psikolojik etki yarattı. Ancak bir de Chavez (Venezüela) örneğine bakalım. Chavez’i eleştirenler popülist olduğunu, demagog olduğunu, ekonomi yararına anlamlı bir şey yapmadığını ve sonunun kötü olacağını söylüyorlar. Haklı olabililer. Ancak Chavez, gecekondu (favellas) yoksullarını politik sürece eklemleyebilen tek kişi oldu. Chavez’i bu nedenle destekliyorum. Chavez’in diktatöryel eğilimlerini eleştirenler sanki ondan önce bir dengeli demokrasi varmış gibi davranıyorlar. Oysa o sadece Chavez, halkçı seferberliğin itici gücü (vektör) olabildi. Chavez kazanımlarını savunmak amacı ile devlet aygıtını kullanma hakkına sahip. İsterseniz siz bu tutumu terör olarak nitelendirebilirsiniz.
Liberal düşünürler nezdinde kapitalizm ile demokrasi ayrılmaz bir bütün oluşturmakta.
Evet bu sav çokça dile getirildi. Ama Çin otoriter bir kapitalizmin oluşumuna sahne olmakta. Amerikan modeli ya da Çin modeli : Kişisel olarak böylesi bir seçim perspektifi içerisinde yaşamak istemiyorum. İşte tam bu yüzden yeni baştan ütopyacı olmak zorundayız. Yaşanan küresel (iklimsel) ısınma devasa ölçekli kararların iade-i itibar görmesi notasına getirecek bizleri. O kararlar (merkezi planlama kastediliyor rg.) ki anti totaliter düşünürler tarafından goulag rejimine zorunlu gidiş olarak mahkum edilmiş idi. Walter Lippmann normal zamanlarda demokrasinin işleme koşulunun, halkın karar verici seçkinlere (elit) güven duyması olduğunu gösterdi. Bu durumda halk hükümdarın işlevini görmekte. Edilgen bir şekilde konuyu incelemeksizin onay imzasını atma görevi. Oysa kriz ortamında sözü edilen güven uçup gider. Benim tezim şu: öylesi koşullar konjonktürler olabilir ki demokrasi artık işlemez, böylesi koşullarda halk seferberliğinin oluşma tarzları, biçimleri yeni baştan ortaya konabilmelidir.
Buradan Robespierre’e övgünüze geçebilir miyiz?
Terör Robespierre ile sınırlanamaz. O dönemde daha radikal figürler (Baboeuf, Hebert) tarafından temsil edilen bir halk hareketi vardı. Robespierre’in ölümünden sonra kendi zamanından daha fazla kelle lesildiğini de anımsatmak gerekir. Robespierre ise sadece zenginlerin kellesini uçurmuştu. Gerçekte Robespierre basbayağı hukukun içinde kalmıştı. İspatı kendisinin tutuklanmasıdır. Robespierre’de ilgimi çeken, Walter Benjamin’in “tanrısal şiddet” biçiminde dile getirdiği halk hareketleri ile birlikte püsküren (indifa) şiddet biçimidir. Şahsen fiziki şiddeti sevmem, ondan çekinirim, ama gene de malum geleneksel halk şiddeti geleneğinden vazgeçemem. Şiddetin ila kişiler üzerinde uygulanması da gerekmez. Gandhi örneğini ele alırsak, Gandhi yalnızca mitingler örgütlemedi ön ayak olduğu boykotlar aracılığı ile güçler dengesini yeni baştan kurdu. Sistemden dışlanmış olanları savunmak, çevreyi korumak, zorunlu olarak yeni baskı yöntemleri şiddet yöntemleri oluşturmayı gerektirecektir. Kapitalizmin tırsmasını sağlamak; öldürmek için değil ama bir şeyleri dönüştürebilmek amacı ile. Aksi halde daha da büyük bir şiddetin köktenci bir şiddetin yeni bir mutlakiyetçiliğin /otoritarizm) pençesine düşmek mukadderdir.
Entelektüelin çabası felaket senaryolarını önlemeye, olguların değişik bir açıdan görülmesini sağlamaya yarar. Deleuze, “yanlış yanıtlar var ise mutlaka yanlış sorular vardır” diyordu. Bir felsefeci meclisi kitleleri seferber edecek bir proje ortaya koyamaz. Ancak fikirler ortaya atılır ve belki bunların arasında ele alınacak olanlar çıkabilir. Fransa’da yaşana banliyö isyanları ütopik seviyede de olsa herhangi bir düşünceye eklemlenmiş değildi. Trajik olan bu durumdur.
Soldaki arkadaşlarınız sizin gibi düşünüyorlar mı?
ABD’de hoşgörülü, liberal bir solculuk başat. Bu solculukta gerçek nosyonu bile totaliterlik olarak ele alınmakta sadece bireylerin kişisel öyküleri saygıdeğer kabul edilmekte. Felsefeci Richard Rorty’ye göre insanı betimleyen yalnızca acı çekme kapasitesi ve onu anlatabilme yetisidir. Böylesi erksiz ve duygusal bir sol bana hüzün veriyor.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder