TMMOB Mimarlar Odası Ankara ŞubesiÜye Danışma Kurulu Sonuç Bildirgesi
1-2 Ekim 2011 tarihlerinde Çorum’da toplanan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi Üye Danışma Kurulu, beş farklı atölyede üretilen fikirlerin tartışıldığı bir forum ile tamamlanmıştır. 12 Haziran 2011 tarihinde gerçekleşen genel seçimler ve aynı süreçte kabul edilen Kanun Hükmünde Kararnameler, hem toplumsal yaşantımızı hem de meslek alanımızı etkileyen dönüşümleri gündeme taşımıştır. İçinde yaşadığımız toplumsal sürecin, özgürlükleri kısıtlayan, kamusal yaşantıyı daraltan ve toplumsal muhalefet için zorluklar barındıran bir döneme tekabül ettiği görülmektedir. Bu koşullar içinde Danışma Kurulumuz, topluma, özgürlük mücadelesinin önemli bir unsurunun “umutlu olmak” olduğunu hatırlatır.
İçinde bulunduğumuz tarihsel durum, neoliberal üretim ilişkilerinin ve ideolojisinin hakim hale geldiği, bu çerçevede kamusal alanın daraldığı ve toplumsal dayanışmanın zayıfladığı süreçleri örgütlemiştir. Neoliberal ekonomik ilişkilerin yarattığı kriz koşullarında, bu krizin yakından ilişkili olduğu konut piyasaları, mimarlığın başat etkinlik alanlarından biridir. Gayrı menkulün menkul değere dönüşümü anlamına gelen tutsat (mortgage) sistemi ve bankaların bu sistemle üretilen değerleri ikincil borsalarda tedavüle sokuyor oluşu, yaşanan krizle de görüldüğü gibi, ciddi toplumsal riskler barındırmaktadır. Mimar ve plancıların emeğiyle yaratılan gayrımenkullerin menkul değere dönüşümü denetim altına alınmalı, borsalarda sınırsız ve kuralsız kullanımları engellenmeli, bu değerlere, hareketi kısıtlayıcı vergiler getirilmelidir.
Mimarlığın değişim değeriyle tanımlandığı neoliberal kentleşme koşullarında mimarlığın radikal bir içerikle tanımlanması acil bir ihtiyaçtır. Piyasa merkezli mekan üretimini sürdürülebilir kılan her türlü yaklaşım reddedilmeli, kolektif bir mimarlığın olasılıkları araştırılmalıdır. Bu çerçevede mekanın, toplumcu kamusallık kaygısıyla “istilası/ dönüştürülmesi/ kullanımı” meşru bir direniş yöntemi olarak kabul görmelidir.
Mimarlar, emekçi sınıf ve tabakaların kentsel yenileme ve benzeri yollarla mağdur edilmelerine, onların sosyal kapitali niteliği taşıyan çevrelerinden koparılmalarına karşı mücadele etmelidir. Toplumsal muhalefet dinamikleriyle eklemlenmenin yol ve yöntemleri araştırılmalı ve dünyadaki toplumsal muhalefet hareketleri ile ilişkiye geçilmelidir. Bu çerçevede TMMOB, toplumsal muhalefet içinde bir odak haline getirilmelidir; zira içinde bulunduğumuz koşullarda meşru mücadele hattının gelişebilme olanakları yüksektir. Mimarlar Odası’nın muhalefet kapasitesinin artırılması için eylem diline paralel olarak kurumsal ittifak ve iletişim dilinin geliştirilmesi, teknik bilginin topluma aktarımını sağlayacak sade bir dilin oluşturulması, toplumsal tabanlı ve mesleğe ilişkin taleplerin öne çıkarılması gereklidir. Bu çerçevede, tüketici örgütleriyle işbirliği yapılması ve kentli tüketici kitleler nezdinde mimarlığın toplumsal tabanının genişletilmesi mümkündür.
12 Haziran 2011 genel seçimlerinin hemen öncesinde ve sonrasında, Meclis’te ve kamuoyunda tartışılmadan, Kanun Hükmünde Kararnamelerle yapılan düzenlemeler bir yandan plansız gelişmeyi ve koruma altında bulunan alanların tahribatını özendirirken, bir yandan da böylesi olumsuz gelişmelere karşı görev yapan kurum ve kurulları iktidarın denetimi altına almaktadır. Anayasal kuruluşlar olan meslek odalarının “özerk ve kamusal” kimlikleri bu düzenlemelerle yok edilmekte, Anayasa hükümlerine açıkça aykırı olan bu girişimle, darbe dönemlerinde bile görülmeyen bir tutumla meslek odaları iktidarın kontrolü altına alınmak istenmektedir. Bu kaygı verici gelişme karşısında, tüm toplum kesimlerinin gelişmeleri yakından takip etmesi ve iktidarın oldubittilerine karşı kamusal tartışma ortamının ve demokratik katılım mekanizmalarının canlı tutulması elzemdir.
Neoliberal üretim ilişkilerine koşut üstyapısal çerçeveyi oluşturan muhafazakar otoritaryenizm, bugün ülke gündemine yeni anayasa konusunu getirmiş bulunmaktadır. İktidarın otoriter eğilimlerini kurumsallaştırma girişiminin aracı haline gelme riski oldukça yüksek olan bu girişime güven duymak için ikna edici hiçbir sebep bulunmamaktadır. Buna karşılık, 12 Eylül rejiminin ürünü olan anayasanın yeni ve sosyal bir anayasa ile değiştirilmesi toplumsal bir talep haline gelmiştir. Danışma Kurulumuz, iktidarın anayasa girişiminin parçası olmayı reddederken, halkın anayasası olacak sosyal bir anayasanın genel nitelikleri ve mesleğe ilişkin konularda içermesi gereken konuları şöyle tarifler:
Yeni anayasanın demokratik, çağdaş nitelikte olması ve katılımcı ve paylaşımcı yöntemlerle üretilmesi gereklidir. Böylesi bir anayasanın bireyin nitelikli çevrelerde barınma ve kentsel yaşama insan onuruna yaraşır biçimde katılma hakkını özellikle vurgulaması şarttır. Devletin temel görevlerinden olan konut edindirme, özel mülkiyetin daraltıcı ve kamusal yararı zedeleyici çerçevesinin ötesinde ele alınmalı, kamu mülkiyetinde konut üretilmelidir. Sayısal olarak konut üretiminin artırılması yeterli değildir; konutun nitelikli, güvenli, çağdaş konfor koşullarına uygun, sağlıklı bir çevre içinde, bireyin yerel yaşam biçimiyle uyumlu ve bir planlama sürecinin ürünü olarak yaşama geçirilmelidir. Anayasada kentli hakkı, ucuz, yaygın ve planlı toplu taşımın mevcut olduğu, kamusal, açık ve yeşil alanların sağlandığı, güvenli bir yaşam ortamı sağlayan, tarihsel ve kültürel dokuyu koruyan, engelliler için evrensel tasarım ilkelerine uygun, afet riskinin minimize edildiği, kentsel yenileme araçlarıyla yerinden edilmelerin yasaklandığı, toplumsal dayanışmanın desteklendiği kentlerde yaşama hakkı olarak tanımlanmalıdır. Halkın kent yönetimine katılımı temel bir hak olarak tanımlanmalı, her türlü değişim ve dönüşüm projesi halka danışılarak gerçekleştirilmelidir. Yerel yönetimler ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmalı, kent yönetimi ve planlaması ehliyetli uzmanlarca, bilimsel verilere dayanılarak yapılmalıdır. Toplumun her kesiminin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı ödünsüz benimsenmeli, doğal enerji kaynakları kamu yararına ve akılcı bir planlamayla kullanılmalıdır. Bunların yanında mimarlık bir hak olarak tanımlanmalı, nitelikli tasarım ürünü olan, gerekli teknik altyapıya sahip mekanlarda yaşamak her bireyin ulaşabileceği bir norm haline getirilmelidir.
TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi, tüm toplum kesimlerini, mimarlığı “bir insan hakkı” olarak talep etmeye ve yukarıda ifade edilen hedef ve taleplerin takipçisi olmaya davet etmektedir.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder