13 Ekim 2019 Pazar

Bir plancı gözünden Selçuk Altun Okumaları




Bir plancı gözünden
Selçuk Altun Okumaları

Raşit Gökçeli, Y. Bölge Plancısı (ODTÜ), Mimar (İTÜ)
Ekim 2019

Selçuk Altun, Ardıç Ağacının Altında, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2017
Selçuk Altun, Buraları Rüzgâr, Buraları Yağmur, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 3. Basım, İstanbul, 2017
Selçuk Altun, Annemin Öğretmediği Şarkılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2018
Selçuk Altun, Bizans Sultanı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2. Basım, İstanbul, 2018


Selçuk Altun’u edebiyat meraklıları OT dergisi, daha önce Cumhuriyet Kitap’taki yazılarından tanırlar.

Kişisel olarak ne zaman o yazılara baktı isem hiçbir zaman sıkılmadığım gibi onlar bende, değindikleri pek farklı edebiyat alıntıları, anektodları dolayısı ile değişik kaynaklara yönelme dürtüsü uyandırmışlardır.

Aynı hissi yukarıda sırası ile alıntıladığım Selçuk Altun romanlarını okurken de yaşadım.


İlk okuma : “Ardıç Ağacının Altında


Kitap, bir finans yırtıcısının imana gelip Hulusi Kentmen karakterine bürünmesi görüntüsü altında aslında yirminci asır Türkiye'sinin esaslı bir analizini sunuyor.

Keşke dış dünya -kerameti kendilerinden menkul- dışta 'best seller' olmuş yazarlarımızın oryantalist yapıtlarından değil de Selçuk Altun gibi romancılarımızdan okusa idi Türkiye'yi.

Kitap oldukça cesur pasajlar içeriyor. (200. sahife ve sonrası; Zihni karakteri).

Kitapta anlatılan Tirebolu'yu okuduktan sonra düşündüm ki :

Türkiye'miz tarihi boyunca egemenlerin tüm indirgeyici çabalarına karşın ülkemiz bir kültürler ve milletler potası (melting pot) olageldi, ve rejim ne olursa olsun bu özelliği de değişmeyecek !

"Ardıç Ağacının Altında"nın okuyucusu sanırım bu gerçeği idrak edecektir.

Selçuk Altun’un üslubu sürükleyici, anlatının rastlantısal unsurlarının örüntüyü sürüklemesi doğal.

Esasen, "Rastlantılar en iyi romancıdır" deyişi Balzac'ın değil midir ?



İkinci ve Üçüncü Okumalar : “Buraları Rüzgâr, Buraları Yağmur” ; “Annemin Öğretmediği Şarkılar”


Selçuk Altun’un söz konusu iki yapıtı bir plancı olarak bende Türkiye’nin DNA’sını çözmüş bir gözlemcinin roman tekniğinden de başarılı bir biçimde yararlanarak oluşturduğu İstanbul ve Türkiye çözümlemesi, sentezi izlenimi yarattı.

İki yapıtın karakterlerinin son derece benzeşmesi Selçuk Altun’un aynı konunun iki varyasyonunu kaleme almayı tercih ettiğini düşündürdü.

Bunda hiçbir mahzur görmediğim gibi her iki varyasyona da sürükleyici bir anlatım eşlik edince ortaya ayrı ayrı ya da her ikisi ilgi ile okunabilecek iki novella ortaya çıkmış.

Ancak söz konusu iki romanda karakterlerin yanısıra romanın mekanı İstanbul da oldukça ilginç bir bakış açısı ile anlatılmış.

Örnek mi : Roman kahramanlarının biriinin ağzından şu Tarlabaşı tasviri: …” Kaleydoskopik biçemli sokaklarına, delişmen taksici ve seyyar satıcıların itibar etmemesinden hoşnuttum. Battal pencerelerdeki umutsuz kadınların, aksanlı Türkçe veya Kürtçeyle çocuklarını azarlayıp rahatladığını görürdüm. Cephesi de soluk küflü binalardan kavga sesi yükselmeyen hane, “sapık” diye mimlenirdi.”… (Annemin Öğretmediği Şarkılar, s. 16)

Her iki romanda zengin, bilge, çok akıllı bir karakter ile hayatta tek başına yolunu bulmuş, kendini toplumun değişik kulvarlarında bileğinin gücü ile yarattığı fırsatlardan yararlanarak yol almaya çalışan bir karakter sarmal halinde ve adeta yazarın pek sevdiği bir değiniş ile “simbioz” halindeki interaksiyon   içerisinde. Romanların örüntüsü / entrikaları içerisinde birbirlerine asimptotik bir biçimde yaklaşan söz konusu karakterler elbettre hiçbir zaman tam olarak çakışmamaktalar.

Bu birinci ikilem.

İkinci ikilem, iki farklı İstanbul’un, bildiğimiz imarlı, düzgün modern İstanbul’un yanısıra gayrıresmi sektörün biçimlendirdiği, “gecekondulu, işportalı, dolmuşlu” imar aflarıyla kendine yaşam alanı açmış, velhasıl enformel sektörün İstanbul’unun yanyana sarmal ve gene de “simbioz” halindeki müşterek varlıklarının roman karakterleri aracılığı ile başarılı bir biçimde verilmesi.

Selçuk Altun romanlarını satır aralarını da es geçmeyerek derinlemesine okursanız birçok kültürel bilgi yanısıra, Türkiye’nin derin DNA’sına da vakıf olacaksınız.

Bütün bunların yanısıra ben romandaki hafif polisiye tarzına göndermeleri de benimsedim. Bu tarzın okumayı daha akıcı ve rahat kıldığını düşündüm. Kitabın post modern olarak değerlendirilmesi ya da değerlendirilmemesi umurumda değil. Bence önemli olan yapıtın okuyucuya kültürel planda zenginlik katması, fiksiyonun başarılı olması.

Ancak iyice benimsediğim bir başka özellik ise bölüm başlarında edebiyatın kalbur üstü şairlerinden yapılan alıntılar oldu. Neden mi ? Çünkü biz nesirle hiçbir zaman iyi bir şairin tek bir mısrada ilettiği imgeyi aynı şiddetle vurgulayamayacağımız inancında olduğumdan.

Dördüncü Okuma : “Bizans Sultanı”

“Bizans Sultanı”, Selçuk Altun’un bence epeyce sofistike bir İstanbul güzellemesi.

İstanbul’un 2500 yıllık tarihinin Osmanlı öncesi Bizans dönemini en ince ayrıntıları ile ele alması, İstanbul’u bir dünya metropolü olarak Bizans, Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti devamlılığında (continium) ele alması yazarın diğer eserlerinde alttan alta vurguladığı kültürler, kavimler potası (melting pot) temasını sürdürdüğünü, elden bırakmadığını gösteriyor. 

“Bizans Sultanı” bir ölçüde polisiye tekniği kullanılmasına karşın İstanbul’a ait, Bizans dönemine ait derinlemesine bilgileri, anlatının akıcılığını bozmaksızın okuyucuya sunuyor.

Öyle ki, ben yer yer “Ernest Mamboury”nin İstanbul rehberi, ( Constantinople: Guide Touristique, John A Rizzo éditeur, 1929 ) ile Reşat Ekrem Koçu’nun kitaplarını anımsamadan edemedim.

“Bizans Sultanı” ayrıca son dereceli eğlenceli bir fantezi olarak da okunabilir.

Yazar kitaba, okuyucuya çok hoş zaman geçirecek anekdotlar serpiştirmiş durumda. Ayrıca mizah unsuru da fazlası ile mevcut kitapta.

Yazar kendi kendisi ile de dalga geçmeyi ihmal etmemiş. (Auto derision) tekniğinin başarılı bir uygulaması ile karşı karşıya bulunuyoruz.

Kültür dağarcığını genişletirken aynı zamanda bol bol eğlenmeyi seven okuyucunun “Bizans Sultanı” ile hoş vakitler geçireceğini düşünüyorum.

Selçuk Altun yazı yazmaktan, kültürel alandaki bilgilerini okuyucu ile paylaşmaktan yüksünmeyen bir yazar. Yazıkları ise satır araları ve alt mesajları okuyabilenler için umulmadık zenginlikler içeriyor.