Bir
Zamanlar Batı ile Ülkemiz Arasındaki Kültür Köprüleri
Edouard
Roditi ve İstanbul Avangardı
Raşit
Gökçeli, Yüksek Bölge Plancısı (ODTÜ), Mimar (İTÜ)
Kasım
2018
Kırmızı Kedi Yayınevi, milyonlara
ulaşan Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabının yanısıra genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin muasır medeniyete ulaşma çabalarının ilginç bir bölümünü
oluşturan batı medeniyeti ile bütünleşik bir zemin oluşturma yönündeki
çabalarına da ışık tutan ilginç belgeler yayımlıyor.
Bunlardan bir tanesi 1950’li
yıllarda ülkemiz resim sanatı ve edebiyatı ile batı arasında son derece köklü
bağların oluşmasına ön ayak olan “Edouard Roditi ve İstanbul Avangardı”
kitapçığıdır. (Clifford Endres, Edouard Roditi ve İstanbul Avangardı, Kırmızı
Kedi Yayınevi : 995, Turuncu Kitaplar : 23, İstanbul 2018)
Kırmızı Kedi Yayınevi, Enis
Batur’un yayın yönetmenliği, Volkan Atmaca’nın editörlüğünde, Selhan
Savcigil-Endres’in çevirisi ile Clifford Endress ‘in Edouard (Eduar) Roditi ve
İstanbul Avangardı kitapçığını yayımlayarak sanat tarihimizin 1940 ile 1970
yılları arasında batı sanat dünyası ile ilişkileri hakkında önemli bilgiler
sunmakta.
Yirminci aşırın ortalarında
Türk sanatı ile batı arasında çok değerli ilişkiler kuran Edouard Roditi
hakkında ülkemizde pek az yayın bulunmakta.
Aklımda Selçuk Altun’un
Cumhuriyet Kitap Eklerinden birinde kaleme aldığı Edoard Roditi yazısı dışında
bir başka kaynak bulunmamakta.
Kitapçık, Roditi’nin, D
grubu ressamları, Abidin Dino, Nurullah Berk, Zeki İzer, Elif Naci, Cemal
Tollu, Zühdü Müridoğlu, yine Bedri Rahmi Eyüboğlu, ile ilişkilerini, İngiliz
yazar Derek Patmore’un Roditi ile ilişkisinin ressamlarımızın batıya açılması alanında
doğurduğu sonuçlardan bahsettikten sonra, Roditi ile Şakir Eczacıbaşı’nın
ilişkisini, Sabahattin Eyuboğlu ile olan işbirliğini ele alıyor.
Sabahattin Eyuboğlu
1940’lardaki meşhur tercüme bürosunu yöneten kişidir. Roditi ise batı
intelligensyasında önemli bir yeri olan sürrealist akım içerisinde sözü geçen
bir aydındır.
Roditi aile kökeni itibarı
ile Osmanlı İmparatorluğu ile de ilişkilidir.
Roditi “Bayram Gazetesinden
bir muhabire, görevim, ‘Batı dünyasına Türkiye medeniyetinin tanıtılmasını ve
Türkiye’nin bu süreçte, özellikle sanat ve edebiyatta geçirdiği evrimin Batı
tarafından izlenmesini sağlamak, çünkü onlar için de oldukça faydalı bir gözlem
olacak” demişti. (Andak ) (kitapçık s. 32)
.
Roditi’nin Yaşar Kemal’in
İnce Memed’inin batıda tanıtımasında da önemli bir rolü olmuştur.
İnce Memed’in Amerika’da
Pantheon tarafından yayımlanan 1961 tarihli çevirisi Edouard Roditi imzasını
taşır. Roditi bu çevirisinde Yaşar Kemal’in eşi Thilda Kemal ile işbirliği
yapmıştır.
Roditi’nin yirminci yüzyıl
ikinci yarısında ülkemiz sanatı ile batı dünyası arasında kurduğu köprüler,
Alain Bosquet’nin düşüncesi paralelinde henüz ‘Edouard Roditi’nin Çağdaş Türk Yazınına
Etkisi’ başlıklı bir doktora tezi konu
olmadı ise de, “onun Türk sanatı ve edebiyatına katkıları, tıpkı kendi
eserlerindeki Türk etkisi kadar gerçek ve elle tutulur bir şekilde
durmaktadır.” “Roditi’nin mirası kalıcıdır, İstanbul’un çarpıklığı ve ve
hayhuyu içinde tek bir parlak saç telidir.” (s.66)
Bu satırların yazarı Edouard
Roditi’yi çocuk yaşta iken tanıdı.
Bir havaalanında Edouard
Roditi ile ayaküstü son görüştüğümde ise otuz dört yaşında idim. Son görüşmeden
aklımda kalan insanın aklındakileri okuyabilen keskin zekaya sahip bir kişi oldu.
Clifford Endres’in kitabı bu
yazıda özellikle nakletmemeyi yeğlediğim sayısız anekdot ve değerli bilgiler
içermekte. Zaten yazarları, “tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni alınmaksızın, hiçbir şekilde kopyalanamaz, elektronik
veya mekanik yolla çoğaltılamaz, yayınlanamaz ve dağıtılamaz” ibaresini
kitapçığın tanıtım sayfasına koymuşlar. (s.2)
Esasen kitap küçük formatta
ve notlar ile kaynakçalar dahil sadece seksen beş sahifeden ibaret.
Bu kısacık kitap, bence tavan arasında bir köşede duran bir mücevheri
andırıyor.
Türk edebiyatının 1940 –
1970 arası macerasını merak edenler için paha biçilmez bir kaynak.
1940’larda Sabahattin
Eyuboğlu ve tercüme bürosu ile başlayan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin aydınlanma
süreci 1970 ve 1980 askeri darbeleri sonucunda darbe yedi.
Gene de Enis Batur’un
yayıncılığı ile (Yapı Kredi Yayınları’ndaki çabası da gözönünde tutulursa) genç
Türkiye Cumhuriyetinde Hasan Ali Yücel’lerin, Sabahattin Eyuboğlu’ların yaktığı
aydınlanma meşalesinin tamamen söndüğü iddia edilemez.