Enseyi
Karartmayalım :Fahrenheit 451 Taburunun “Edebiyatta Mimarlık” Mangası Belleklerindeki
Kitaplarla “Elzem Eserleri” Unutturmama Adına Hatıralar Ormanının Yolunu Tuttu
Raşit
Gökçeli, Yüksek Bölge Plancısı (ODTÜ), Mimar (İTÜ)
Kasım
2016
Hikmet Temel Akarsu,
Nevnihal Erdoğan, Edebiyatta Mimarlık, ( Mimarlar, İç Mimarlar, Şehir
Plancıları ve Peyzaj Mimarları İçin Okunması Elzem Eserler), Çizimler : Türkiz
Özbursalı, YEM Yayın, 1. Baskı, İstanbul, Eylül 2016
Nisyan üniversitesi mezunuyum. Ellerim çamaşır ipinde sallanan bir gömlek misali bomboş.
Tomas Tranströmer
Je suis diplômé de l’université de l’oubli et j’ai les mains aussi vides qu’une chemise sur une corde à linge.
Tomas Tranströmer
Baltiques, poésie Gallimard.
13 mai 2012
Giriş
Oldum olası Mimarlık diğer
disiplinler ile fazlaca ilişkili olmuştur. Ancak günümüzde ülkemizde genel
kültür ile bağlarını gerektiği bilimsel ciddiyet içerisinde sürdürebilmekte
midir ?
Beşeri ilimler ile Mimarlık
arasındaki ilişki 1960’ların Orta Doğu Teknik Üniversitesinde mevcut idi.
Fakülte Sosyoloji bölümü ile İdari İlimler fakültelerinin arasında üniversite
yerleşkesinin mutena bir yerinde konumlanmıştı. ABD’nin mütevelli heyeti modeline
uygun biçimde kurulmuş fakültede döneme göre yeni disiplinlerden sayılan Bölge
Planlama Bölümü yer almakta idi. Bölge Planlama, Mimarlık, şehircilik,
sosyoloji, ekonomi bilimlerinin ara kesitinde yer alan bir disiplin idi.
Üniversite kütüphanesi Amerika Birleşik Devletlerinde yapılan bilimsel
yayınların (Journal)lar, hepsini içinde barındıran kocaman bir bina idi.
Mimarlık Fakültesinin Mimarlık ve şehircilik öğrencileri sadece yabancı dil
bilmenin değil komşu disiplinlerin derslerini de seçmeli olarak alabilme
imtiyaz ve olanağına sahipti.
Kaliteli bilimsel üretim
için bilimsel spektrumun geniş olması bilimsel piramidin tabanının geniş olması
arzu edilir. 1960’ların ODTÜ’sü dönemi için söz konusu açıdan şanslı idi.
Tüm bu olanaklar dönemin
diğer üniversitelerine göre önemli bir avantajdı.
Bugünlerde açılmış bulunan
iki yüz dolaylarındaki üniversitemizde onbir bine yakın öğrenci mimarlık
eğitimi almakta. Elli bini aşkın mimar Meslek Odası’nda kayıtlı. Bunların ne kadarının mesleklerini bilfiil icra
ettikleri ayrı bir konu olmakla birlikte Mimarlık ya da Planlama eğitimi almış
bir nüfusun varlığının ülke insan kaynağını zenginleştirmesi beklenmeli iken
durum acaba günümüzde böyle midir ?
Sayısallaşan
ve finans dünyasının egemenliğine giren yeni dünya düzeninde mimarlığı bekleyen
nedir ?
1960’lı hatta 1970’li
yıllarda mimarlar ne olduklarını topluma anlatmakta bile güçlük çekmekte
idiler. Binayı inşaat mühendisi inşa ediyordu. Gerekirse elektrik mühendisi,
elektrik tesisatını, makine mühendisi su ve benzeri tesisatları hallediyordu.
İnşaat mühendisi varken bir de mimar hele hele plancı neyin nesi idi ki ?
Mimarlar uzun yıllar boyunca
“meşruiyetlerini” Türkiye toplumuna anlatmakta zorluk çektiler. Bu satırların
yazarına kalırsa durum hala da böyledir.
Ülkemiz İkinci Dünya
Savaşından sonra kırsal bir toplumdan kentsel bir topluma dönüşürken kentlere
akın eden kırsal kökenli topluluklar, kentin getirdiği maddi konfora ve maddi
zenginleşmeye süratle uyum sağladılar. Teknik olanaklardan yararlanmasını
bildiler. Beyaz eşyaları, cep telefonunu, velhasıl kitlesel tüketim araçlarını
çok sevdiler.
Örnek mi istersiniz ?
2002 yılında 6 milyar TL
olan hanehalkı borcu 2016’ya gelindiğinde 400 milyar TL’ye yaklaştı. Kentlerimizdeki
son yeşil alanlara şık son model Alış Veriş Merkezleri kuruldu. (Sayıları
Türkiye için 400’e İstanbul için 200’e yaklaştı). Kahraman bakkal AVM’ler
karşısındaki savaşı yitirdi. “İnşaat ya Resul Allah” parolamız oldu. Ancak
Borçlanarak da olsa rant peşinde koşan halkımız ne bozulan ekolojik dengenin ne
de dünyada hakimiyetini kurmakta olan finans kapitalin kendisine kurduğu
tuzağın ayırdına varamadı. Giderek betonlaşan giderek yeknesaklaşan bir kent
ortamında zehirli hava soluyarak, ulaşımın bir azap haline dönüştüğü kent
mekanında düşük ücretlerle iş bulsa bile günlük yolculuklarını yapamaz hale
geldi. Kamusal alanın daralması ile birlikte giderek zorlaşan yaşam
mücadelesinde giderek insana yabancılaşan karabasana dönüşen kentlerde ömür
tüketmeye başladı.
Öte yandan dünya teknolojik
aşamalardan geçerken sırası ile ve hatta aynı zamanda sayısal devrim, genetik
devrim, nanoteknolojik devrim yol aldı gitti.
Kentsel yenilemenin bir
çeşit tapu memuru haline gelen plancı ve mimarları bekleyen akıbet ne oldu ?
Ve…
Mimar ya da Plancı Bu devrimlerin neresinde kaldı ? (Ya Total Plancı ya da Sıra
kölesi)
İşin ilginç yanı mimarın,
plancının bir bakıma nitelikli elemanın toplum içerisindeki statü kaybı sadece
ülkemize ait bir olgu değil. Prekarite kavramı nitelikli emeğin eğretileşmesini
ifade etmekte. Tüm dünyada tartışılıyor.
Finans kapital sayısal
teknolojiyi, bankacılık ve finans tekniklerini kullanarak her şeyi her üretilen
metayı sermayeye hem de likit sermayeye dönüştürüyor.
Çok değil daha 40 yıl önce
likit sermaye ile likit olmayan sermaye (mesela gayrımenkul) birbirinden ayırd
edilebiliyordu. Oysa günümüzde bir binayı inşa ettiğinizde ve o gayrımenkulü
birilerini gerçek ya da tüzel kişi borçlandırarak sattığınızda, o borcu veren
banka borcu seküritize ederek (finans tekniği) ikincil piyasada tedavüle -aynen
likit para gibi- sokuyor ve sizin gayrımenkul aniden ve ışık hızı ile menkul
değere dönüşüyor.
Ardından gene finans
teknikleri ile söz konusu menkul değerler bine onbine yüzbine çarpılarak finans
piyasasında dolaşıma çıkıyor.
Sermayenin organik bileşimi
değişime uğruyor.
ABD’den başlayarak dünyamızı
sarsan 2008 finans krizi böylesi mekanizmaların kötü niyetle finans kapital
lordları tarafından istismar edilmesi sonucunda patlak verdi.
Neticede finans oligarşisi
batak toksik bonoları ve devasa borçları kamusal kaynakları kullanarak finanse
etti. Kriz dünya çalışanlarının sırtına bindi.
Dahası egemenler ne vergi
cennetlerini ne de sahtekar para babası finans oligarklarını cezalandırdılar.
Fatura işsiz kalan ve fakirleşen orta sınıfa ve emekçilere yüklendi.
Yaşadığımız kentler daha az
okul daha az hastahane daha az kamusal ulaşım daha az yaşlı bakım evi daha az
kreş daha az parkı bulunan, velhasıl daha az yaşanası mekanlar haline döndü.
Ve. ne mimar ne de plancının
nitelikli eleman olarak bu alanda sözü duyuldu. İki yabancı dil bilen master doktora
yapan nitelikli elemanlar prekaritenin yani nitelikli emeğin eğretileşmesinin
kurbanı olmaktan öteye gidemediler.
Yetmedi
bardağı taşıran son damlaya gelelim
Evet yetmedi. Finans kapital
fiktif değerleri maddi üretimin kat be kat üstüne çıkarmakla yetinmedi. Bu kez
emeği daha ucuza mal etmenin yolu olarak robotizasyon devreye girdi.
O halde 40 yıla varmadan 10
milyara dayanacak olan dünya nüfusunu (tepe noktası sonra demograflara göre
artış duracak) ve giderek küresel ısınma
dolayısı ile oluşacak ekolojik felaketi önlemenin yolu nasıl bulunacak ?
Çareyi sağ sol demeden her
çeşit grup aramakta. Kuşkusuz çarelerden biri herkese “vatandaşlık” geliri
vermekten geçiyor.
Sözün kısası önümüzdeki 40 -
50 senede yalnızca fosil enerjiden sürdürülebilir enerjiye geçmeyeceğiz aynı
zamanda klasik iş organizasyonu dönüşüme uğrayacak klasik işlerde daha az
çalışacağız.
Bir de buna ortalama insan
ömrünün uzamasını da ekleyelim…
Ufukta
beliren yeni Dünyamızda Mimar Ya da Plancının özellikleri ne olmalı ?
Eğitiminde Ne tür Değişiklikler tasarlanmalı?
Şimdi geldik mi disiplinler
arası eğitimin beşeri ilimlerin ve genel kültürün Önemine ?
Bir Mimar ya da Plancı günümüzde yaşam
çevresini ilgilendiren ve birbiri ile bu
denli girift ilişkiler içerisinde olan bilimsel ve kültürel donanımı nasıl elde
edebilir ?
Kuşkusuz bu sorunun cevabı
bir bakıma yazının başında ifade edilmeye çalışıldı ama somutta dünyanın
gidişatını yorumlama kapasitesine sahip olan birinin genel kültür ögeleri ile
donatılmadan bu yükün altında kalkamayacağı son derece açıktır.
Edebiyatta
Mimarlık
Bu kadar teknolojik vurgudan
sonra edeceğim söz kimseyi şaşırtmasın : Kişinin önce bir dünya görüşü, ideali,
mefkuresi kısacası bir telos’u olmalı.
Bu da ancak felsefe ve
edebiyat bilgisi ile sağlanır. Felsefe ve edebiyat beşeri ilimlerin başlangıç
noktasıdır. Diğer beşeri ilimler ancak bu temeller üzerine inşa edilebilir.
Ayrıca Edebiyat ile mimarlığın (sayın Prof. Dr. Celal Abdi Güzel’in YEM
merkezindeki tanıtımda işaret ettiği gibi) ortak kavramlar ve kodlar
kullandıkları üzerinde de durmak gerekir. Geçerken Nobel Ödülü kazanmış
yazarımız Orhan Pamuk’un da mimarlık eğitimi aldığını da hatırlatırım.
Geldik elimizdeki seçkiye.
Hikmet Temel Akarsu ve
Nevnihal Erdoğan tarafından hazırlanan ve Türkiz Özbursalı’nın ikonografisi ile
zenginleşen bu seçki ülkemizdeki mimarlık yazınında ve mimarlık eğitimi
alanında birincil derecede önemli bir eksikliği giderme yolunda atılan seçkin
bir adım oluşturuyor.
Kitap bir mimar ve plancının
sahip olması gereken temel edebiyat eserleri hakkında bilgiler vermekle
kalmıyor, aynı zamanda sözü edilen her bir eserin okunması için inanılmaz bir
müşevvik (özendirici). Zaten eğitimin bir amacı da öğrenciye konuyu sevdirerek
anlatmak ve kavratmak değil midir?
Prof.Dr. Nevnihal Erdoğan’ın
bence takdir edilmesi gereken bir organizasyon becerisi gösterdiği açık. Gerek
projenin kaynak bulması gerekse katkı koyan akademisyen, yazar, felsefeci,
çevirmen elli beş adet değerli katılımcıyı organize etmek onlardan ürün almak
az iş değildir.
Seçkiler sorunlu ve nankör
işlerdir. Gerek Projenin Nevnihal Erdoğan ile birlikte fikri öncüsü Hikmet
Temel Akarsu gerekse katılımcıların bu zorlu çabanın altından yüzlerinin akı
ile çıktıklarını söylemek isterim.
Ayrıca eserin basılmasını sağlayan
YEM Yayıncılık’ı da kutlamak gerekir. Sayın Doğan Hasol’un öncülüğünde kurulan
YEM Yayınları kanaatimce ülkemizde mimarlık alanında bir başına, Meslek Odası
olan Mimarlar Odasından kat be kat daha fazla hizmet üretmiştir.
Edebiyatta
Mimarlık Seçkisinden Tadımlık Birkaç alıntı
Son olarak kitaptan kendi
adıma sevdiğim bazı alıntılara bir tanıtım makalesinin sınırları içerisinde
kalarak yer vermek isterim.
-tanıtım yazısı : Hikmet
Temel Akarsu – Nevnihal Erdoğan
“Ruhsal derinliği olmayan,
derin bir sanatsal ve kültürel eğitimden geçmemiş, dünya kültürünü özümsememiş
mimarların yapacağı yapılardan ya da düzenleyeceği çevrelerden pek tabii fazla
bir şey beklenemez.” S.13
“Ütopya ve distopya
yazarları kanaatimizce mimarların en çok okumaları gereken yazarlardır. Yüz yıl
öncesinin güçlü distopya yazarlarının ….
Şeametler içeren kehanetleri ne yazık ki günümüzde bire birer başımıza
geldi ….” S.15
-Hikmet Temel Akarsu: Savaş
ve Barış’ı anlatırken terk edilmiş şehir izleğini aktarıyor bizlere.
Günümüzde gerek savaşlar
gerekse ekonomik yıkımlar sonucunda birçok kent yıkılmıyor mu? Kentsel
yenileme, gentrification (mutenalaşma)
bir çeşit yıkım değil mi ? ABD’de Detroit gibi kentlerin başına gelen ne ? (rg) s.62
-Kurgusal Karelerde Mekanın
ve Rengin Kullanımı Üzerine İzlenimler (Kırmızı ve Siyah) Esin Benian:
“Mimarlık ve edebiyat
birbirinden farklı olmakla birlikte yaratma, kurgulama, üretme ve sunma açısından
ele alındığında birbirine benzer disiplinlerdir.” S. 79
-Thomas Mann ve Büyülü Dağ
Çağında Roman… Nedir Bu Yüksek Dağın Büyüsü ? Ersan Üldes:
“Aralarında köklü
farklılıklar da olsa Kafka’dan Joyce’a Musil’den Broch’a modernist romancıların
çoğu, bu hususta benzer eğilimler sergileyerek yapıları bir mimar ya da
mühendis gözüyle inceler ve mekanı ya da olguları genelde teknik çerçeve içinde
aktarırlar.” S.109
-“Burada ve Şimdi” Hissiyle
Bir Şehri Tanımak (Ulysses) Emre Karacaoğlu:
“Bir mimara ya da mimar olma
hedefindeki bireye aradığı ilhamı vermekte, nitelikli bir yazarın kaleminden
çıkmış bir şehir romanının yerini ne tutabilir ?” s.112
Nitelikli bir çevirmenin
dehasının yazarın dehasının yanısıra yer tuttuğunu ve orijinal esere katkı
kattığını düşünürüm (rg); (Sabri Esat Siyavuşgil, Can Yücel, Emre Karacaoğlu)
“Bir şehirlinin şehrini
nasıl deneyimlediğini Joyce’dan daha iyi anlatan br yazar daha gelmemiştir…
Çünkü zaten Joyce’un Dublin’ini okuduğunda dünyanın bütün şehirlerini okumuş
olacaktır.” S.115
-Yolda… Hikmet Temel Akarsu:
“Çünkü mimarlık sadece bir
tasarım ve çizim sanatı değil, asında bir büyük duygudur. Ve o büyük duygunun
en büyük özlemi, daha mutlu bir yaşantının kurulabileceği platoları
düşlemektir.” S.157
-Varoluşa Dair Anlam Arayışı
Ve Mimarlık (Kara Kitap). Emre Karacaoğlu:
“….insanın ontolojiye
yönelik doyurulamaz iştahı eskiden doğaya yönelikti. Ama şehirleşme ve yerleşik
hayatın yaygınlaşmasıyla bu iştahı doyuran edim / sanat dalı mimari olmuştur…”
s185
-Bir “Gentrification
Tragedyası: Ağır Roman”. Hikmet Temel Akarsu:
“…Sokak aralarında sanat
ortamlarının “azimli” (!) hırs küpü simaları yuvalandı. Cihangir’de ev
tutamayan sanatçı makulesi burada tüneyerek ortamlara yakın olmayı denedi.
Camlardan havalı “techno” müzikleri ile Türkü bar melodilerinin karışımı
salınır oldu sokaklara. Yalapşap dekorasyon salonları açıldı sağlı sollu.
Yetersiz sermayeli gayrımenkul avcıları evleri makyaj yapıp satmak, süsleyip
kiraya vermek peşine düştü. Yüz elli yıllık kagir evler yüzlerine özensizce
boyalar sürmüş birer figürana dönüştü. O evlerin bir zamanlar ne denli güzel
olduklarını anlamak artık mümkün değildi. Doğalgaz sayaçları kapılarda absürd
birer medeniyet ögesi gibi duruyordu bundan böyle. Digitürk çanakları olur
olmaz yerlerdeydi. Kurnaz iş adamları bazı katları dayamış döşemiş, hem büro
hem garsoniyer olarak kullanıyordu….” S.304
“… şimdi ne demeli , nasıl
demeli ? “gentrificationların Tarlabaşı” orada duruyor. Ağır Roman da burada,
elimizin altında…
Okuyup bakalım. O eski
günler mi güzelmiş, bugün gördüklerimiz mi ?” s.305
-Eski İstanbul’da Meyhaneler
Ve Meyhane Köçekleri. Fuat Sevimay
“Evliya Çelebi İstanbul
meyhaneleri için demiş ki: ”Meyhaneler vardır fasikler iş ü işret edip hanende
ve sazendelerle bir hayhuy ederler ki dil ile tarif mümkün değildir” Büyük usta
Reşad Ekrem Koçu, kadim şehir İstanbul’un köklü bir geleneğini anlattığı
kitabına işte Evliya’nın bu sözlerini alırken…” s. 513
-Tüketim Toplumu . Elis
Şimson:
“Baudrillard… kültürel alan ekonomik alanı doğrudan
etkilemekte ve hatta yönetmektedir. Kitle kültürü, reklamcılık ve pazarlama,
enformasyon ve iletişim teknolojileri bugün kültürel alanın en önemli
belirleyicileridir…. Bugün kapitalizmin geldiği yerin en doğru şekilde
anlaşılması için öncelikle gündelik hayatın metalaşmasının incelenmesi
gerekir…” s.571
Bitirirken
Edebiyatta Mimarlık seçkisi
uzun erimli bir çabanın sonucu elde edilmiş bir çalışma.
Mimarlık, Planlama
disiplinlerine iliği duyanlar özellikle söz konusu alanlara atılacak gençler
için paha bulunmaz bir çalışma aracı.
Bölümleri birbirinden
ilginç:
Mimarlığa Referans Veren
Klasikler / Mimarlıktan İlham Alan Romanlar – Mimarlığa İlham Veren Romanlar /
Mimarlık Sosyolojisine Dair Edebi Eserler / Seyahatnameler ve Biyografik
Seyahatnameler / Ütopyalar / Bilimkurgu ve Distopyalar / Fanteziler / Mimari Denemeler / Mimari Birer Estet Olarak
İstanbul Yazarları / Mimarlık ve Sanat Kuramlarına Dair.
Kısacası arayanların
bulabilecekleri yığınla malzeme.
Ey Kari (okuyucu) enseni
karatma… Mimarlık ve Planlama ile ilgili bu disiplinlerin beşeri ilimler ile
ilgili bilmek öğrenmek isteyeceğin bir yığın kaynağa bu seçki aracılığı ile
ulaşabilirsin.
Günlerin getirdiği sana
karanlık da gelse Fahrenheit 451 distopyasında her biri birer kitap ezberleyip
bilgi ormanında yürüyen öncüleri hatırla.
Şimdi işte bu 2016 yılının
sonbaharında Fahrenheit 451 taburunun Edebiyatta Mimarlık” mangası
belleklerindeki kitaplarla “elzem eserleri” unutturmama adına hatıralar ormanının
yolunu tuttu. Onlara katılıp katılmama tamamen senin elinde.