Bir Rüya Bitti :
2013 Türkiye’sinde Mimarlar Odası Üyesi bir Mimar Olmanın
Dayanılmaz Düş Kırıklığı
Başka bir Dünya, Başka bir Mimarlık, Başka bir Mimarlar
Odası Mümkün
Raşit Gökçeli
Temmuz 2013
“Ona da uğrayalım, rüya burdan kaç adım
Adnan Satıcı, “Eski bir”, Evrensel Kültür, Ağustos 2002
TMMOB
Mimarlar Odası :
23 şube.
61 temsilcilik.
42 000 e yakın üye.
50 milyon TL ya yaklaşan bütçe.
23 şubenin nerede ise hepsinde, temsilciliklerin
birçoğunda kendine ait bir ve birden fazla mülkü bulunmakta.
1000 e yakın personel çalıştırmakta.
Son yıllardaki yasal uygulamalar sonucunda bütçe
gelirlerinin yüzde yetmişinden fazlasını oluşturan proje denetimleri zorunlu
olmaktan çıktığından ya da bu yolla elde edilen gelirler maktu bir üst sınır
ile sınırlandırıldığından gelirlerinde önemli düşüşler oluştu.
Peki
devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile
ne yaptı?
İstanbul’da 20 milyon (trilyon) TL; Ankara’da 7 milyon
(trilyon) TL olmak üzere toplam değeri 100 milyon (trilyon) TL‘yi aşan mülkler
edindi.
Büro tescil belgesi bulunan üyelerine fatura zorunluluğu
getirerek kazanmadıkları gelirlerinin maliye tarafından vergilendirilmesine göz
yumdu.
Güya karşı çıktığı AVM, gökdelen ve benzeri yapıların
“mesleki denetim” harçlarını tahsil edip bütçe gelirlerini sağlama aldı
.(devr-i saadet döneminde).
Peki
devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile
ne yapmadı ?
1-Mimarlık mesleğini topluma tanıtacak bir “mimarlık
TV’si (televizyonu) kurmadı
Mimarlık mesleği bütün dünyada özel bir statüye sahiptir
bu yüzden mesleki yeterliliğe tabi olan 400 meslek arasında değil özel statüsü
olan 7 meslek (hekimlik, avukatlık, eczacılık gibi) arasında ele
alınır.
Bu özel statü, mimarlık mesleğini uygulayanlara toplumsal
ayrıcalıklar verdiği gibi toplumsal sorumluluklar da yükler.
Tarihte ve özellikle yakın tarihte mimarlar mesleklerini
uygulama alanında kendi statülerini oluşturmaya yetkili kılınmışlardır.
İngiltere’de ABD’de durum böyledir. Ancak mimarlar söz konusu yetki
karşılığında topluma karşı mesleklerini tam ve eksiksiz uygulamak ile sorumlu
tutulmuşlardır.
Bu nedenle “mesleki sorumluluk” kavramı özellikle
mimarlığın içinde bulunduğu yedi (7) meslek için özel bir önem taşır.
Mesleki sorumluluk sigortası mesleğin tam ve eksiksiz
uygulanması konusunda topluma gerekli güvenceyi sunar.
Böylesi özel bir mesleği 60 yıllık tarihinde (Mimarlar Odası’nın kuruluşu 1954’tür) topluma mal
etmenin teknolojik olanaklarını kullanmayan, mesleki sektörel bir TV bile kuramayan meslek odası, Türkiye toplumuna ve üyesi olan
mimarlara karşı görevini savsaklamıştır.
Son Gezi parkı olaylarında gördük ki, bir TV kurmak o
kadar zor bir iş değilmiş, çok sınırlı bütçeler, (Halk TV), çok sınırlı teknolojik olanaklarla (Çapul TV) topluma ulaşmak mümkünmüş.
50 trilyonluk devasa bütçesi ve 1000 e ulaşan personeli
ile Mimarlar Odası yıllarca Türkiye’de seçmenin yüzde sıfır virgül onbeş –
yirmi (% 0,25-0,20) oyunu alabilmiş bir
hizip TV’sinde başkanları, eski başkanları, sözcüleri ve bilumum yöneticileri
ile sabahtan akşama kadar boy göstermiştir. Mimarlar Odası yöneticileri bu
tercihi ile temsil ettiği kırk bin (40.000) mimarın toplum içerisindeki
inanırlık ve güvenirlik seviyesini aşağıya çekmiştir. Bunu yaparken de kendi
kitlesine yani mimarlara danışmamıştır.
Oysa 50 trilyonluk bütçesi ile Mimarlar Odası “toplum
hizmeti”ndeki Mimarlar Odası’nı halka kurduğu bir mesleki TV ile anlatabilirdi.
Konut edinme derdi içerisinde çırpınan, gayrımenkul spekülatörleri, tüccar
müteahhitler, tefeci banka ve kredi kuruluşlarının pençesinde ezilip mağdur
bırakılan tüketici halkımıza mesleğin ve fennin yardım elini uzatabilirdi.
2-Mimarlar Odası “mimarlık diplomasını” koruyamadı.
Mimarlık fakültelerinden mezun gençlerin diplomalarında “mimar” ünvanının
yazılmaması karşısında sessiz kaldı
Neokapitalizmin egemenliğini dünya ölçüsünde pekiştirdiği
son kırk yıl boyunca gerçekleştirdiği dikkate değer bir uygulaması ise
nitelikli emeği eğretileştirmesi, nitelikli emeğin de niteliksiz emek misali
emek piyasasındaki konumunu sarsması ve zayıflatması olmuştur.
Beş altı yıllık zorlu bir yüksek eğitimden sonra elde
edilmesi gereken “mimar” ünvanının diplomalara yazılmaması nitelikli emeğin
işveren karşısındaki iş piyasasındaki konumunu zayıflatır.
Oysa mimar mezun olduğu tarihten itibaren tasarım
alanında sınırsız yetkiye sahip
olmalıdır. İş tecrübesi ile ilgili kısım ise meslek sorumluluğu alanını
ilgilendirir ve meslek sorumluluğu poliçeleri elbette iş tecrübesine bağlı
olarak serbest piyasada meslek adamının somut becerisine bağlı olarak oluşur.
Gerçek meslek örgütleri bu alanda ihtisaslaşmış mesleki
sorumluluk sigorta şirketleri ve broker şirketlerini oluşturur. Dünyadaki
uygulama böyledir.
Mimarlar Odası emek piyasasını değil mal, sermaye ve
finans akımını gözeten neokapitalist bir kuruluş olan Avrupa Birliği’nin ve
türev kuruluşları Avrupa Mimarlar Konseyi ve benzerlerinin politikalarını gözü
kapalı benimseyerek temsil ettiği mimarların nitelikli emeğinin haklarını iş
piyasasında savunamamıştır.
3- Mimarlar Odası kendi TV’sini kuramadığı gibi
mesleğini ilgilendiren alanda alternatif önerilerini topluma sunamamış
iletememiştir.
Son Gezi parkı olayında yaşadık, gördük: Mimarlar Odası
sadece taksim bölgesini değil, Maçka ve Dolmabahçe’yi de içeren bir kent parkı
alternatifini toplumun anlayacağı açıklıkta alternatif proje örnekleri sunarak
kamuoyuna sunamamıştır.
Oysa Kongre Vadisi tabir edilen söz konusu bölge 2005’te
yapılan ve Mimarlar Odası Türkiye seksiyonunun organize ettiği uluslararası “UIA
Genel Kurul ve 2003’teki Habitat 2”
toplantısında kamusal park alanı olarak Türkiye kamuoyuna önerilmişti.
Mimarlar Odası Haliç köprüsüne karşı çıkmış ancak 15
milyonluk bir metropolde taksim – Aksaray metro bağlantısı için alternatif
önerisini geliştirememiştir.
Mimarlar Odası buna benzer olarak sayısız plan
kararlarına, hükümet edimlerine itiraz etmiş kamu davaları açmış, ancak
alternatif önerilerini toplumun geniş kesimlerinin anlayacağı netlik ve açıkta
kamuoyuna sunma becerisini gösterememiştir.
Mimarlar Odası 50 trilyonluk bütçesi olan bir kuruluş
olarak tatmin edici bir PR çalışması yürütememiştir.
4- Mimarlar Odası topluma “demokrasi” mesajları
verirken bizzat kendi yapısını demokratikleştirememiştir.
Mimarlar Odası yönetimi kendi seçimlerini mutlak çoğunluk
sistemine göre yapmaktadır. Bu durumda örneğin kullanılan oyların % 49’unu alan
gruplar Mimarlar Odası içerisinde temsil hakkı bulamamaktadır.
İktidarı otoriterlikle suçlayan bir kuruluş olarak
Mimarlar Odası’nın çoğulcu bir yapının koşullarını öncelikle kendi bünyesi
içerisinde oluşturmalıdır. Mimarlar Odası seçimlerinde “nispi temsil” esasının
uygulanması demokratik bir gerekliliktir.
Şimdi de Başka bir dünya, başka bir mimarlık, başka bir Mimarlar
Odası’nın bugünkü Mimarlar Odası’ yapısı
mevcut iken neden mümkün olmadığına bakalım:
Meslek Odası’nda son KaHKaha
644 sayılı KHK ve Meslek Odaları’nın Kuruluşlarından 58
yıl sonra karşı karşıya bulundukları çıkmaz
Raşit Gökçeli
Şubat 2012
“……
yalnız bir kahkaha
bütün odalarda
her boş odaya girişimde
bir kahkaha
ve çıkışımda
bir kahkaha”
bütün odalarda
her boş odaya girişimde
bir kahkaha
ve çıkışımda
bir kahkaha”
Asaf Halet Çelebi
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının kurulması ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde
değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 29/6/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır. (644
sayılı KHK).
Kararname ile Mesleki Hizmetler
Genel Müdürlüğü;
-Kamuya ve özel
sektöre ait her türlü yapı ve tesisin projelerinin ve yapım işlerinin
denetlenmesinde görev alacak mimar ve mühendisler ile yardımcı kontrol
elemanlarının, yapı denetim kuruluşlarının ve müşavirlik kuruluşlarının
niteliklerine, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları belirlemek,
mesleki yeterlikleri ile kuruluş yeterliklerini değerlendirerek bunlara belge
verilmesini ve kayıtlarının tutulmasını sağlamak,
-Bakanlığın görev
alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek
kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek ile
görevlendirilmekte.
Böylelikle 58 yıldır
mesleki sorumluluk ve görevleri toplumda genel kabul görecek bir biçimde yasal
ve mesleki esaslara bir türlü
oturtamayan Meslek Odası, hükümetin artık bir olup bitti ile konuya el
atması ile kuruluş yasası ve Anayasa’ daki “imtiyazları”ndan mahrum
kalmaktadır.
Bu noktaya nasıl
gelindi ?
-“Meslek sorumluluğu
sigortası” nı müesseseleştiremeyen,
-Yapı denetimi
konusunda gereğince yol gösterici olamayan,
-iş güvenliği alanında
görevlerini yerine getiremeyen,
-malzeme
standardizasyonu alanında yol alamayan,
-mesleğin
uygulanmasına yönelik yetki sistematiği kuramayan,
-üretilen yapı stokunu
kullanan tüketicileri koruyamayan, yapı üretimine yönelik mevzuat alanında
tüketici örgütleri ile birlikte çalışma pratikleri oluşturamayan, söz konusu
pratikleri yasal dayanaklara oturtamayan,
-mesleğin uygulanma
standartları ile ilgili dünyada kabul gören normları ülke pratiği içerisinde
yerleştiremeyen,
-Mesleğin imajını
dünya standartlarına koşut bir standartta yüceltemeyen,
- En önemlisi olarak,
tüm bu alanlarda gerek TMMOB Yasası gerek Meslek Odaları Yönetmeliklerinde
mevcut bulunan (iştirak gelirleri) “döner sermayeli” yan kuruluşları
oluşturamayan,
Meslek Odaları ve bu
arada Mimarlar Odası, toplumsal
meşruiyetini yitirme noktasına gelmiştir.
Toplum hizmetinde,
kamusal alana dönük görevlerini ve bu görevlere ilişkin teorik donanımını da bu
58 yıllık serüvenin son demlerinde ZAYİ eden Mimarlar Odası ;
-Mimar nezdinde
-Kamuoyu nezdinde
-Kamu yönetimi
nezdinde
İtibarsızlaşmıştır.
Meslek Odası RIBA ya
da AIA örneklerinde olduğu gibi,
-meslek erbabını kendi
bünyesinde söz ve karar sahibi yapan,
-meslek alanının
örgütlenmesinde yaratıcı, özgün, katılımcı, demokratik açılımlar sunan,
-meslek alanına
ilişkin yeni düzenlemeleri, uluslararası
norm ve gelişmelere göre ve ülke ile toplum yararına sunan, bu
düzenlemeleri meslek yararına hayata geçirebilen;
Bir uygulamayı da
hayata geçirememiştir.
Tüm dünyada sermaye ve
finansın “egemen” olduğu günümüz ortamında, tarihsel süreçte “aura”sı bulunan
mimarlık mesleği dünyadaki mesleki gelişmelere koşut bir biçimde ülkemizde de
“kendini ifade edebilecek” bir mesleki silkinişe muhtaçtır.
Nitelikli bir emeğin
temsilcileri olan mimarlarımızın böylesi bir çaba içerisine girmeleri ve
düşürülmeye çalışıldıkları “sıra kölesi” konumundan “total plancı” aşamasına
geçmeleri toplumsal ve mesleki bir zarurettir.