25 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Rüya Bitti : 2013 Türkiye’sinde Mimarlar Odası Üyesi bir Mimar Olmanın Dayanılmaz Düş Kırıklığı


Bir Rüya Bitti :
2013 Türkiye’sinde Mimarlar Odası Üyesi bir Mimar Olmanın Dayanılmaz Düş Kırıklığı
Başka bir Dünya, Başka bir Mimarlık, Başka bir Mimarlar Odası Mümkün
Raşit Gökçeli
Temmuz 2013


“Ona da uğrayalım, rüya burdan kaç adım 
Adnan Satıcı, “Eski bir”, Evrensel Kültür, Ağustos 2002


TMMOB Mimarlar Odası :
23 şube.
61 temsilcilik.
42 000 e yakın üye.
50 milyon TL ya yaklaşan bütçe.
23 şubenin nerede ise hepsinde, temsilciliklerin birçoğunda kendine ait bir ve birden fazla mülkü bulunmakta.
1000 e yakın personel çalıştırmakta.
Son yıllardaki yasal uygulamalar sonucunda bütçe gelirlerinin yüzde yetmişinden fazlasını oluşturan proje denetimleri zorunlu olmaktan çıktığından ya da bu yolla elde edilen gelirler maktu bir üst sınır ile sınırlandırıldığından gelirlerinde önemli düşüşler oluştu.
Peki devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile ne yaptı?
İstanbul’da 20 milyon (trilyon) TL; Ankara’da 7 milyon (trilyon) TL olmak üzere toplam değeri 100 milyon (trilyon) TL‘yi aşan mülkler edindi.
Büro tescil belgesi bulunan üyelerine fatura zorunluluğu getirerek kazanmadıkları gelirlerinin maliye tarafından vergilendirilmesine göz yumdu.
Güya karşı çıktığı AVM, gökdelen ve benzeri yapıların “mesleki denetim” harçlarını tahsil edip bütçe gelirlerini sağlama aldı .(devr-i saadet döneminde).
Peki devr-i saadet döneminde Mimarlar Odası bu devasa 50 trilyonluk yıllık gelir ile ne yapmadı ?
1-Mimarlık mesleğini topluma tanıtacak bir “mimarlık TV’si  (televizyonu) kurmadı
Mimarlık mesleği bütün dünyada özel bir statüye sahiptir bu yüzden mesleki yeterliliğe tabi olan 400 meslek arasında değil özel statüsü olan 7 meslek  (hekimlik, avukatlık, eczacılık gibi) arasında ele alınır.
Bu özel statü, mimarlık mesleğini uygulayanlara toplumsal ayrıcalıklar verdiği gibi toplumsal sorumluluklar da yükler.
Tarihte ve özellikle yakın tarihte mimarlar mesleklerini uygulama alanında kendi statülerini oluşturmaya yetkili kılınmışlardır. İngiltere’de ABD’de durum böyledir. Ancak mimarlar söz konusu yetki karşılığında topluma karşı mesleklerini tam ve eksiksiz uygulamak ile sorumlu tutulmuşlardır.
Bu nedenle “mesleki sorumluluk” kavramı özellikle mimarlığın içinde bulunduğu yedi (7) meslek için özel bir önem taşır.
Mesleki sorumluluk sigortası mesleğin tam ve eksiksiz uygulanması konusunda topluma gerekli güvenceyi sunar.
Böylesi özel bir mesleği 60 yıllık tarihinde (Mimarlar Odası’nın kuruluşu 1954’tür) topluma mal etmenin teknolojik olanaklarını kullanmayan, mesleki sektörel bir TV bile kuramayan  meslek odası, Türkiye toplumuna ve üyesi olan mimarlara karşı görevini savsaklamıştır.
Son Gezi parkı olaylarında gördük ki, bir TV kurmak o kadar zor bir iş değilmiş, çok sınırlı bütçeler, (Halk TV), çok sınırlı teknolojik olanaklarla (Çapul TV) topluma ulaşmak mümkünmüş.
50 trilyonluk devasa bütçesi ve 1000 e ulaşan personeli ile Mimarlar Odası yıllarca Türkiye’de seçmenin yüzde sıfır virgül onbeş – yirmi  (% 0,25-0,20) oyunu alabilmiş bir hizip TV’sinde başkanları, eski başkanları, sözcüleri ve bilumum yöneticileri ile sabahtan akşama kadar boy göstermiştir. Mimarlar Odası yöneticileri bu tercihi ile temsil ettiği kırk bin (40.000) mimarın toplum içerisindeki inanırlık ve güvenirlik seviyesini aşağıya çekmiştir. Bunu yaparken de kendi kitlesine yani mimarlara danışmamıştır.
Oysa 50 trilyonluk bütçesi ile Mimarlar Odası “toplum hizmeti”ndeki Mimarlar Odası’nı halka kurduğu bir mesleki TV ile anlatabilirdi. Konut edinme derdi içerisinde çırpınan, gayrımenkul spekülatörleri, tüccar müteahhitler, tefeci banka ve kredi kuruluşlarının pençesinde ezilip mağdur bırakılan tüketici halkımıza mesleğin ve fennin yardım elini uzatabilirdi.
2-Mimarlar Odası “mimarlık diplomasını” koruyamadı. Mimarlık fakültelerinden mezun gençlerin diplomalarında “mimar” ünvanının yazılmaması karşısında sessiz kaldı
Neokapitalizmin egemenliğini dünya ölçüsünde pekiştirdiği son kırk yıl boyunca gerçekleştirdiği dikkate değer bir uygulaması ise nitelikli emeği eğretileştirmesi, nitelikli emeğin de niteliksiz emek misali emek piyasasındaki konumunu sarsması ve zayıflatması olmuştur.
Beş altı yıllık zorlu bir yüksek eğitimden sonra elde edilmesi gereken “mimar” ünvanının diplomalara yazılmaması nitelikli emeğin işveren karşısındaki iş piyasasındaki konumunu zayıflatır.
Oysa mimar mezun olduğu tarihten itibaren tasarım alanında sınırsız yetkiye sahip olmalıdır. İş tecrübesi ile ilgili kısım ise meslek sorumluluğu alanını ilgilendirir ve meslek sorumluluğu poliçeleri elbette iş tecrübesine bağlı olarak serbest piyasada meslek adamının somut becerisine bağlı olarak oluşur.
Gerçek meslek örgütleri bu alanda ihtisaslaşmış mesleki sorumluluk sigorta şirketleri ve broker şirketlerini oluşturur. Dünyadaki uygulama böyledir.
Mimarlar Odası emek piyasasını değil mal, sermaye ve finans akımını gözeten neokapitalist bir kuruluş olan Avrupa Birliği’nin ve türev kuruluşları Avrupa Mimarlar Konseyi ve benzerlerinin politikalarını gözü kapalı benimseyerek temsil ettiği mimarların nitelikli emeğinin haklarını iş piyasasında savunamamıştır.
3- Mimarlar Odası kendi TV’sini kuramadığı gibi mesleğini ilgilendiren alanda alternatif önerilerini topluma sunamamış iletememiştir.
Son Gezi parkı olayında yaşadık, gördük: Mimarlar Odası sadece taksim bölgesini değil, Maçka ve Dolmabahçe’yi de içeren bir kent parkı alternatifini toplumun anlayacağı açıklıkta alternatif proje örnekleri sunarak kamuoyuna sunamamıştır.
Oysa Kongre Vadisi tabir edilen söz konusu bölge 2005’te yapılan ve Mimarlar Odası Türkiye seksiyonunun organize ettiği uluslararası “UIA Genel Kurul ve 2003’teki  Habitat 2” toplantısında kamusal park alanı olarak Türkiye kamuoyuna önerilmişti.
Mimarlar Odası Haliç köprüsüne karşı çıkmış ancak 15 milyonluk bir metropolde taksim – Aksaray metro bağlantısı için alternatif önerisini geliştirememiştir.
Mimarlar Odası buna benzer olarak sayısız plan kararlarına, hükümet edimlerine itiraz etmiş kamu davaları açmış, ancak alternatif önerilerini toplumun geniş kesimlerinin anlayacağı netlik ve açıkta kamuoyuna sunma becerisini gösterememiştir.
Mimarlar Odası 50 trilyonluk bütçesi olan bir kuruluş olarak tatmin edici bir PR çalışması yürütememiştir.
4- Mimarlar Odası topluma “demokrasi” mesajları verirken bizzat kendi yapısını demokratikleştirememiştir.
Mimarlar Odası yönetimi kendi seçimlerini mutlak çoğunluk sistemine göre yapmaktadır. Bu durumda örneğin kullanılan oyların % 49’unu alan gruplar Mimarlar Odası içerisinde temsil hakkı bulamamaktadır.
İktidarı otoriterlikle suçlayan bir kuruluş olarak Mimarlar Odası’nın çoğulcu bir yapının koşullarını öncelikle kendi bünyesi içerisinde oluşturmalıdır. Mimarlar Odası seçimlerinde “nispi temsil” esasının uygulanması demokratik bir gerekliliktir.

Şimdi de Başka bir dünya,  başka bir mimarlık, başka bir Mimarlar Odası’nın bugünkü Mimarlar Odası’  yapısı mevcut iken neden mümkün olmadığına bakalım:


Meslek Odası’nda son KaHKaha
644 sayılı KHK ve Meslek Odaları’nın Kuruluşlarından 58 yıl sonra karşı karşıya bulundukları çıkmaz
Raşit Gökçeli
Şubat 2012
“……
yalnız bir kahkaha
bütün odalarda

her boş odaya girişimde
bir kahkaha
ve çıkışımda
bir kahkaha”
Asaf Halet Çelebi

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının kurulması ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılması; 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 29/6/2011 tarihinde kararlaştırılmıştır. (644 sayılı KHK).

Kararname ile Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü;

-Kamuya ve özel sektöre ait her türlü yapı ve tesisin projelerinin ve yapım işlerinin denetlenmesinde görev alacak mimar ve mühendisler ile yardımcı kontrol elemanlarının, yapı denetim kuruluşlarının ve müşavirlik kuruluşlarının niteliklerine, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esasları belirlemek, mesleki yeterlikleri ile kuruluş yeterliklerini değerlendirerek bunlara belge verilmesini ve kayıtlarının tutulmasını sağlamak,

-Bakanlığın görev alanına giren konularla ilgili olarak mimarlık ve mühendislik meslek kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek ile görevlendirilmekte.

Böylelikle 58 yıldır mesleki sorumluluk ve görevleri toplumda genel kabul görecek bir biçimde yasal ve mesleki esaslara bir türlü  oturtamayan Meslek Odası, hükümetin artık bir olup bitti ile konuya el atması ile kuruluş yasası ve Anayasa’ daki “imtiyazları”ndan mahrum kalmaktadır.

Bu noktaya nasıl gelindi ?

-“Meslek sorumluluğu sigortası” nı müesseseleştiremeyen,
-Yapı denetimi konusunda gereğince yol gösterici olamayan,
-iş güvenliği alanında görevlerini yerine getiremeyen,
-malzeme standardizasyonu alanında yol alamayan,
-mesleğin uygulanmasına yönelik yetki sistematiği kuramayan,
-üretilen yapı stokunu kullanan tüketicileri koruyamayan, yapı üretimine yönelik mevzuat alanında tüketici örgütleri ile birlikte çalışma pratikleri oluşturamayan, söz konusu pratikleri yasal dayanaklara oturtamayan,
-mesleğin uygulanma standartları ile ilgili dünyada kabul gören normları ülke pratiği içerisinde yerleştiremeyen,
-Mesleğin imajını dünya standartlarına koşut bir standartta yüceltemeyen,
- En önemlisi olarak, tüm bu alanlarda gerek TMMOB Yasası gerek Meslek Odaları Yönetmeliklerinde mevcut bulunan (iştirak gelirleri) “döner sermayeli” yan kuruluşları oluşturamayan,

Meslek Odaları ve bu arada Mimarlar Odası,  toplumsal meşruiyetini yitirme noktasına gelmiştir.

Toplum hizmetinde, kamusal alana dönük görevlerini ve bu görevlere ilişkin teorik donanımını da bu 58 yıllık serüvenin son demlerinde ZAYİ eden Mimarlar Odası ;

-Mimar nezdinde
-Kamuoyu nezdinde
-Kamu yönetimi nezdinde

İtibarsızlaşmıştır.

Meslek Odası RIBA ya da AIA örneklerinde olduğu gibi,

-meslek erbabını kendi bünyesinde söz ve karar sahibi yapan,
-meslek alanının örgütlenmesinde yaratıcı, özgün, katılımcı, demokratik açılımlar sunan,
-meslek alanına ilişkin yeni düzenlemeleri, uluslararası  norm ve gelişmelere göre ve ülke ile toplum yararına sunan, bu düzenlemeleri meslek yararına hayata geçirebilen;

Bir uygulamayı da hayata geçirememiştir.

Tüm dünyada sermaye ve finansın “egemen” olduğu günümüz ortamında, tarihsel süreçte “aura”sı bulunan mimarlık mesleği dünyadaki mesleki gelişmelere koşut bir biçimde ülkemizde de “kendini ifade edebilecek” bir mesleki silkinişe muhtaçtır.

Nitelikli bir emeğin temsilcileri olan mimarlarımızın böylesi bir çaba içerisine girmeleri ve düşürülmeye çalışıldıkları “sıra kölesi” konumundan “total plancı” aşamasına geçmeleri toplumsal ve mesleki bir zarurettir.