Haydarpaşa’yı Emekli Etmemek
Haydarpaşa Müzesi – Haydarpaşa Harem Metropoliten İstanbul Parkı
Raşit Gökçeli, Y. Bölge Plancısı, mimar
Temmuz 2006
Ana fikir :
Haydarpaşa’yı müze, (Paris Quai d’Orsay) çevresini 2010 kültür başkenti İstanbul’ a uygun (New York Central Park, Londra Hyde Park örneği) bir kentsel park yapmak.
Haydarpaşa ve çevresi
Haydarpaşa’nın ve çevresinin birkaç dolar uğruna kruvaziyer liman yapılarak İstanbul kentinden soyutlanması tüm İstanbulluları ve insanlığı önemli bir kültür değerinden mahrum bırakmak anlamını taşıyacaktır.
Öte yandan Haydarpaşa ve çevresinin 19. asır sonu ve yirminci yüzyıl başındaki işlevlerini aynen sürdürmesi olanaklı görülmemektedir.
İstanbul Bağdat demiryolu’nun eski başlangıç noktası olan Haydarpaşa garından Gebze tren istasyonuna ötelenecektir.
Yine 15 – 20 milyon nüfuslu İstanbul metropolünün liman fonksiyonlarını da artık bu denli merkezi bir konumda ilelebet sürdürmek olanağı kalmayacaktır.
Ancak İstanbul’un tarihi ile bütünleşmiş, İstanbul’un Anadolu yakasının adeta “landmark” simge yapısı konumunu kazanmış bir yapının kırk elli yıllık petrol devletçikleri örneğinde olduğu gibi “kruvaziyer turizmine tahsisi edilmiş serbest bölge” haline dönüştürülmesi imparatorluk geleneğinden gelen Türkiye Cumhuriyetine ve 2500 yıllık tarihe sahip olan İstanbul’a yakışmayacaktır.
Haydarpaşa garı, İstanbul Ankara hızlı treninin Gebze’ye ulaşması, ‘marmaray’ tüp geçidinin boğazdan geçerek İstanbul’daki kamu ulaşımını kapalı bir sistem haline dönüştürmesi, hızlı tren ile İstanbul içi banliyö ve şehir kamu ulaşımının aktarma istasyonları ile birbirlerine eklemlenmeleri sonucunda kadük kalacaktır.
Bu nedenle Haydarpaşa garı’nın ve ona bağlı geniş alanların yeni bir işleve kavuşması kaçınılmazdır.
En uygun ve prestijli işlev Haydarpaşa’nın Fransa’daki Quai d’Orsay örneğinde olduğu gibi müzeye dönüştürülmesidir.
İlginçtir ki Quai d’Orsay de yıkılıp otel yapılacak iken 1973 yılında Pompidou hükümetinin çabası ile müzeye dönüştürülmüştür. Bkz: http://www.insecula.com/musee/M0048.html
2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlanan İstanbul’un söz konusu döneme denk gelecek bazı prestij projelerini gerçekleştirmesi yararlı olacaktır.
Ancak Haydarpaşa’nın çevresindeki ve ona bağlı çok geniş alan, böylesi bir projenin New York örneğinde olduğu gibi bir “urban park” kentsel metropoliten bir park ile desteklenmesi olanağını getirmekte ve projenin bütünleşik bir müze, kentsel park konsepti ve işlevi altında kendine özgü bir nitelik edinmesine olanak vermektedir.
Avrupa Birliği’ne aday bir Türkiye’nin en önemli metropolü 2500 yıllık tarihe sahip İstanbul’un böylesi bir prestij projesi ile birlikte 2010 Avrupa Başkenti dönemini taçlandırması beraberinde birçok olanağı getirecektir.
“Avrupa’nın Asya’ya açılan kapısı” temalı bir bienal, Türkiye’li ve yabancı kalburüstü küratörler tarafından düzenlenecek Türkiye’de Modernleşme ve Avangard konulu bir sergiler kümesi mekansal olarak hem müzeye dönüştürülecek Haydarpaşa garı’nda hem de “Metropoliten Haydarpaşa - Harem Merkez Parkı’nda” yer alabilir.
Böylesi bir müzenin temel amacı emperyal geçmişe sahip, Cumhuriyet Türkiye’sinin modern yüzünü kültürel planda dünya kamuoyuna iletmek ve bu işlevi gerçekleştirir iken “kültürün özleştirilmesi” “kamusal alanların” yok olması gibi yirmi birinci yüzyılın şikayet konusu olan olgulara karşı tüm dünyaya ve Avrupa’ya alternatif bir kültürel öneri sunmak olacaktır.
Haydarpaşa ve çevresinin (bu çevre Kadıköy, Mühürdardaki katı su atık Merkezinden Harem’e uzanan “korniş” bir sahil bantı olarak tasavvur edilmelidir) fonksiyon programı uluslar arası bir fikir projesi ile belirlenmelidir.
Notlar:
Urban Parks” Kentsel Parklar
01-Central Park / New York / 843 acres / 1 acre = 4 046.85642 m2
843 x 4046,85642 = 3 411 500 m2
02-Hyde Park / London / 350 acres
350 x 4046,8562 = 1 416 400 m2
03-Jardin du Luxembourg / 23 ha
23 x 10000 = 230 000 m2
04- Haydarpaşa ve çevresi (doldurulması düşünülen alan dahil) : yaklaşık 1 300 000 m2
30 Kasım 2010 Salı
7 Kasım 2010 Pazar
9 Ağustos 2010 Pazartesi
Toplumsal imgelem edebiyat
Toplumsal imgelem edebiyat
Raşit Gökçeli notu
msf2000 çalışması için öneri
Özellikle son kırk yıl içerisinde küresel ölçüde egemen duruma gelen neoliberalizm, finans kapital dünya düzenini şekillendirirken geleneksel kır kent dengelerini ve yapılarını dönüştürdü.
Modernleşme ile kentleşme bir arada daha eşitlikçi daha müreffeh bir dünya ütopyası bağlamı içerisinde kurgulanırken neo kapitalizm tam tersi bir senaryoyu gündeme getirdi.
Kentler eşitsizliklerin odağı olarak sefalet içerisindeki kitleleri barındıran bir ”gecekondular gezegeni” haline dönüşürken kırlardaki geleneksel yapı da çöküntüye uğratıldı.
Çok uluslu şirketlerin dönüştürdüğü dünyada kırsal nüfus bulundukları alanları terk ederek kentler içerisindeki sefalet adalarını oluşturdu.
Kentler bir yandan da soylulaştırma, “kentsel yenileme” yöntemleri ile finans kapitalin
tutsat (mortgage) mekanizmaları ile türev finans enstrümanları oluşturma alanları haline geldi.
Bir yandan sefalet adalarının mekanı olan kent öte yandan finans kapitalin en vahşi karlarının gerçekleştirdiği kentsel yenileme mekanı olan kent.
Finansal krizlerin yıkım ve yeniden inşa faaliyetlerine aracılık eden kent mekanı bu kez finans sermayesinin doğrudan yatırım aracı olarak içine girdiği döngülerde yaşanan sıkışmalarla küresel krizin odağında yer almakta.
Kent mekânının hem sermaye birikimi ile hem de sosyal dışlanma ile böylesine doğrudan ilişkilendiği bu tarihsel dönemde mimarların rolü, bir kez daha mevcut politik ve ekonomik güçlerin yeniden üretimine hizmet edecek kentsel dönüşüm projeleri üretmek olmamalıdır. Aksine, mimarlar, neoliberal birikim rejiminin krizini, kentsel mekânın bu rejimin tahakkümünden kurtarılması için bir fırsat bilmeli, yapılı çevrenin kâr güdüsü yerine toplumsal adalet kaygısıyla üretilmesi için mücadele etmelidir. Mimarlık toplumsal dönüşümün etkin bir aracı olarak kavranmalı, mimarlık pratiği demokratik ve katılımcı toplumsal biçimlerin inşasına katkı verecek yöntemlerle üretilmelidir.
Türkiyeli mimarların örgütü olan ve 50 yıllık tarihi boyunca mimarlığın toplumsal bir hizmet olarak üretilmesini savunmuş bulunan Mimarlar Odası’nın, başkent Ankara’da faaliyet göstermekte olan Ankara Şubesi, bu doğrultuda çalışmakta olan meslek örgütlerini, sivil inisiyatifleri ve kentsel toplumsal hareketlerin aktivistlerini Mimarlığın Sosyal Forumu’nda buluşmaya çağırmaktadır. Mekansal dışlanmaya ve toplumsal adaletsizliğe karşı mücadele eden tüm kişi, kurum ve örgütleri, 21-23 Ekim 2010 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek olan Forum’da buluşmaya çağırıyor.
Böylesi bir çağrıya edebiyatçıların katkısı ne olabilir ?
Türkiye’de edebiyat 1940 – 1980 döneminde modernizmin ütopyası ile koşut “muhalif” bir çizgi izledi.
1970’ler ile başlayan neokapitalizmin küresel gelişimi ile “post modern” akımın dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oylum kazandığı görüldü.
Post modern gelişim beraberinde 1940 – 1980 dönemi “muhalif duruşun” da bir ölçüde edebiyatımızda terk edilmesi sonucunu getirmiş olabilir mi?
Bir zamanlar modern edebiyata yansımış olan karnavalesk muhalif duruş toplumsal imgelememizin bir ögesi değil midir ?
Eğer böyle ise, edebiyat alanındaki olası muhalif duruş toplumsal imgelememizi kapsadığı gibi “kamusal alanın” üstyapısal bir unsuru olarak da tasavvur edilebilinir mi ?
Neoliberalizmin insanı yabancılaştıran atomize eden nitelikli emeği eğretileştiren vahşi düzenine karşı çıkan fiziki plancılar, mimarlar, kent plancıları, edebiyatçılar ile elele toplumsal imgelemi yeniden ilgi odağına oturttuklarında beraberce müşterek bir ütopyanın ufkuna doğru hareketlendiklerinde “ufuk çizgisi” (Galeano’nun eğretilemesinde olduğu gibi) hep daha mı uzağa kayacak?
Raşit Gökçeli notu
msf2000 çalışması için öneri
Özellikle son kırk yıl içerisinde küresel ölçüde egemen duruma gelen neoliberalizm, finans kapital dünya düzenini şekillendirirken geleneksel kır kent dengelerini ve yapılarını dönüştürdü.
Modernleşme ile kentleşme bir arada daha eşitlikçi daha müreffeh bir dünya ütopyası bağlamı içerisinde kurgulanırken neo kapitalizm tam tersi bir senaryoyu gündeme getirdi.
Kentler eşitsizliklerin odağı olarak sefalet içerisindeki kitleleri barındıran bir ”gecekondular gezegeni” haline dönüşürken kırlardaki geleneksel yapı da çöküntüye uğratıldı.
Çok uluslu şirketlerin dönüştürdüğü dünyada kırsal nüfus bulundukları alanları terk ederek kentler içerisindeki sefalet adalarını oluşturdu.
Kentler bir yandan da soylulaştırma, “kentsel yenileme” yöntemleri ile finans kapitalin
tutsat (mortgage) mekanizmaları ile türev finans enstrümanları oluşturma alanları haline geldi.
Bir yandan sefalet adalarının mekanı olan kent öte yandan finans kapitalin en vahşi karlarının gerçekleştirdiği kentsel yenileme mekanı olan kent.
Finansal krizlerin yıkım ve yeniden inşa faaliyetlerine aracılık eden kent mekanı bu kez finans sermayesinin doğrudan yatırım aracı olarak içine girdiği döngülerde yaşanan sıkışmalarla küresel krizin odağında yer almakta.
Kent mekânının hem sermaye birikimi ile hem de sosyal dışlanma ile böylesine doğrudan ilişkilendiği bu tarihsel dönemde mimarların rolü, bir kez daha mevcut politik ve ekonomik güçlerin yeniden üretimine hizmet edecek kentsel dönüşüm projeleri üretmek olmamalıdır. Aksine, mimarlar, neoliberal birikim rejiminin krizini, kentsel mekânın bu rejimin tahakkümünden kurtarılması için bir fırsat bilmeli, yapılı çevrenin kâr güdüsü yerine toplumsal adalet kaygısıyla üretilmesi için mücadele etmelidir. Mimarlık toplumsal dönüşümün etkin bir aracı olarak kavranmalı, mimarlık pratiği demokratik ve katılımcı toplumsal biçimlerin inşasına katkı verecek yöntemlerle üretilmelidir.
Türkiyeli mimarların örgütü olan ve 50 yıllık tarihi boyunca mimarlığın toplumsal bir hizmet olarak üretilmesini savunmuş bulunan Mimarlar Odası’nın, başkent Ankara’da faaliyet göstermekte olan Ankara Şubesi, bu doğrultuda çalışmakta olan meslek örgütlerini, sivil inisiyatifleri ve kentsel toplumsal hareketlerin aktivistlerini Mimarlığın Sosyal Forumu’nda buluşmaya çağırmaktadır. Mekansal dışlanmaya ve toplumsal adaletsizliğe karşı mücadele eden tüm kişi, kurum ve örgütleri, 21-23 Ekim 2010 tarihlerinde Ankara’da düzenlenecek olan Forum’da buluşmaya çağırıyor.
Böylesi bir çağrıya edebiyatçıların katkısı ne olabilir ?
Türkiye’de edebiyat 1940 – 1980 döneminde modernizmin ütopyası ile koşut “muhalif” bir çizgi izledi.
1970’ler ile başlayan neokapitalizmin küresel gelişimi ile “post modern” akımın dünyada olduğu gibi Türkiye’de de oylum kazandığı görüldü.
Post modern gelişim beraberinde 1940 – 1980 dönemi “muhalif duruşun” da bir ölçüde edebiyatımızda terk edilmesi sonucunu getirmiş olabilir mi?
Bir zamanlar modern edebiyata yansımış olan karnavalesk muhalif duruş toplumsal imgelememizin bir ögesi değil midir ?
Eğer böyle ise, edebiyat alanındaki olası muhalif duruş toplumsal imgelememizi kapsadığı gibi “kamusal alanın” üstyapısal bir unsuru olarak da tasavvur edilebilinir mi ?
Neoliberalizmin insanı yabancılaştıran atomize eden nitelikli emeği eğretileştiren vahşi düzenine karşı çıkan fiziki plancılar, mimarlar, kent plancıları, edebiyatçılar ile elele toplumsal imgelemi yeniden ilgi odağına oturttuklarında beraberce müşterek bir ütopyanın ufkuna doğru hareketlendiklerinde “ufuk çizgisi” (Galeano’nun eğretilemesinde olduğu gibi) hep daha mı uzağa kayacak?
30 Haziran 2010 Çarşamba
DeMimar Oluşumu ile İlişik Kesme Nedenlerimiz
TMMOB Mimarlar Odası
İstanbul Büyükkent Şube Genel Kurulu Ertesinde Duruş
DeMimar Oluşumu ile İlişik Kesme Nedenlerimiz
Raşit Gökçeli
Salih Şencan
mayıs 2010
1-Mimarlığın bir disiplin olarak dönüştüğü, bu dönüşümün temel nedenlerinden birinin “gayrımenkul” ün “menkul” değere dönüşme niteliği olduğu buna bağlı olarak neokapitalist sermayesinin “bir unsuru” haline dönüşen gayrımenkul ile doğrudan ilintili olan “mimarlığın” yepyeni bir bakış açısı içerisinde ele alınması gerektiği 2010 döneminin özelliklerindendir. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Genel Kurulu, dönemin söz konusu özelliğini esastan ıskalamıştır.
2-Neokapitalist finans kapitalizminin dünyayı içine sürüklediği bunalımlar silsilesinin içerisinde “nitelikli emeğin eğretileşmesi” olgusunun mağduru ve fakat bir yandan da vahşi finans kapitalizminin kentsel dönüşüm yolu ile mevcut kentsel yerleşimlerde yoksul halk tabakalarına karşı sürdürdüğü “asimetrik düşük yoğunluklu savaşımın” dolaylı bir aktörü konumunda olan “mimarlık mesleği” mensupları ve onların “meslek odası” içerisinde görev almaya talip olan “antikapitalist” “anti küreselci” grupların klasik muhalefete ait “paradigma”lardan kopuşlarını tescil ettirmeleri, bu “yeni duruşlarını” dost düşman meslektaş gruplarına açıklıkla anlatabilmeleri gereklidir.
3-Oysa 2010 genel Kurul süreci içerisinde DeMimar oluşumu, Genel Kurul’un galibi “Çağdaş Mimarlar” grubunun “ruh ikizi” olmadığını, çok uluslu şirketlerin oluşturduğu finansal kapitalist düzen ile paradigmatik bir kopuş içerisinde bulunduğunu gereken açıklık ve netlik ile ortaya koyamamıştır.
4-“Paradigmatik kopuş” son dakika listeleri ile değil, çalışma dönemi boyunca sürdürülen ve kitlelere ulaşabilen ilkeli, disiplinli ve programatik bir çalışmanın etkili bir strateji ile bir arada yürütülmesi sonucunda olası hale gelebilir.
5-“Nispi temsil” konusundaki öneriyi bile delege listeleri ile sınırlı tutup yönetim erki ile ilintilendirmeyen,
6-Dönem içerisinde bir “Gölge Yönetim Kurulu” oluşturamayan,
7-Büyükkent içerisinde temsilcilik kurma konusunda inisyatif geliştiremeyen,
8-Diploma meslek hanelerindeki “mimar” ibaresi kaldırılarak yeni neokapitalist düzen köleleri haline getirilen “eğretileşmiş nitelikli emek”in yeni mensupları öğrenciler ile gerekli bağları kuramayan,
9-“Muhalefetini” yeni katılımlar ile pekiştirmekte de sıkıntılar yaşayan,
10-Meslek Odası’nın boş bıraktığı ya da tecimsel kulvarlarda yürütmekle yetindiği, “mesleki sorumluluk sigortası”, işyeri güvenliği, yapı denetimi, malzeme standartları ve daha nice konuda mevcut “mesleki bilimsel çalışma komiteleri” mekanizmasını, yönetimde temsilci bulundurduğu halde gerektiği biçimde “işletemeyen” DeMimar Genel Kurul sürecinde “son dakika” yönetim aday listeleri çıkartmasına karşın “meslektaş kitlesi ve kamuoyu karşısında yeterli derecede ikna edici olamamıştır.
Kitleye “Çağdaş Mimarlar” grubu ile DeMimar grubunun “ruh ikizi” olmadıkları konusunda yeterli “ikna edici” “imaj” sunulamamıştır.
Anılan nedenlerle hem “Çağdaş Mimar” hem de “DeMimar” oluşumları ile herhangi bir ilişiğimizin olmadığını, bundan böyle de olmayacağını, beyan ederiz.
İstanbul Büyükkent Şube Genel Kurulu Ertesinde Duruş
DeMimar Oluşumu ile İlişik Kesme Nedenlerimiz
Raşit Gökçeli
Salih Şencan
mayıs 2010
1-Mimarlığın bir disiplin olarak dönüştüğü, bu dönüşümün temel nedenlerinden birinin “gayrımenkul” ün “menkul” değere dönüşme niteliği olduğu buna bağlı olarak neokapitalist sermayesinin “bir unsuru” haline dönüşen gayrımenkul ile doğrudan ilintili olan “mimarlığın” yepyeni bir bakış açısı içerisinde ele alınması gerektiği 2010 döneminin özelliklerindendir. TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Genel Kurulu, dönemin söz konusu özelliğini esastan ıskalamıştır.
2-Neokapitalist finans kapitalizminin dünyayı içine sürüklediği bunalımlar silsilesinin içerisinde “nitelikli emeğin eğretileşmesi” olgusunun mağduru ve fakat bir yandan da vahşi finans kapitalizminin kentsel dönüşüm yolu ile mevcut kentsel yerleşimlerde yoksul halk tabakalarına karşı sürdürdüğü “asimetrik düşük yoğunluklu savaşımın” dolaylı bir aktörü konumunda olan “mimarlık mesleği” mensupları ve onların “meslek odası” içerisinde görev almaya talip olan “antikapitalist” “anti küreselci” grupların klasik muhalefete ait “paradigma”lardan kopuşlarını tescil ettirmeleri, bu “yeni duruşlarını” dost düşman meslektaş gruplarına açıklıkla anlatabilmeleri gereklidir.
3-Oysa 2010 genel Kurul süreci içerisinde DeMimar oluşumu, Genel Kurul’un galibi “Çağdaş Mimarlar” grubunun “ruh ikizi” olmadığını, çok uluslu şirketlerin oluşturduğu finansal kapitalist düzen ile paradigmatik bir kopuş içerisinde bulunduğunu gereken açıklık ve netlik ile ortaya koyamamıştır.
4-“Paradigmatik kopuş” son dakika listeleri ile değil, çalışma dönemi boyunca sürdürülen ve kitlelere ulaşabilen ilkeli, disiplinli ve programatik bir çalışmanın etkili bir strateji ile bir arada yürütülmesi sonucunda olası hale gelebilir.
5-“Nispi temsil” konusundaki öneriyi bile delege listeleri ile sınırlı tutup yönetim erki ile ilintilendirmeyen,
6-Dönem içerisinde bir “Gölge Yönetim Kurulu” oluşturamayan,
7-Büyükkent içerisinde temsilcilik kurma konusunda inisyatif geliştiremeyen,
8-Diploma meslek hanelerindeki “mimar” ibaresi kaldırılarak yeni neokapitalist düzen köleleri haline getirilen “eğretileşmiş nitelikli emek”in yeni mensupları öğrenciler ile gerekli bağları kuramayan,
9-“Muhalefetini” yeni katılımlar ile pekiştirmekte de sıkıntılar yaşayan,
10-Meslek Odası’nın boş bıraktığı ya da tecimsel kulvarlarda yürütmekle yetindiği, “mesleki sorumluluk sigortası”, işyeri güvenliği, yapı denetimi, malzeme standartları ve daha nice konuda mevcut “mesleki bilimsel çalışma komiteleri” mekanizmasını, yönetimde temsilci bulundurduğu halde gerektiği biçimde “işletemeyen” DeMimar Genel Kurul sürecinde “son dakika” yönetim aday listeleri çıkartmasına karşın “meslektaş kitlesi ve kamuoyu karşısında yeterli derecede ikna edici olamamıştır.
Kitleye “Çağdaş Mimarlar” grubu ile DeMimar grubunun “ruh ikizi” olmadıkları konusunda yeterli “ikna edici” “imaj” sunulamamıştır.
Anılan nedenlerle hem “Çağdaş Mimar” hem de “DeMimar” oluşumları ile herhangi bir ilişiğimizin olmadığını, bundan böyle de olmayacağını, beyan ederiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)