13 Ağustos 2009 Perşembe

Üç Öneri _mimarlara çağrı 6.6.2009 söz alışlar

Mimarlara Çağrı Toplantısı – Raşit Gökçeli söz alışları
6.6.2009

(birinci söz alış)

RAŞİT GÖKÇELİ- Teşekkürler.
Odanın altından zeminin kaydığı çok net belli. Ulusal Mesleki Yeterlilik Kurumu kuruldu mimarlık mesleği 400 mesleğin dışında sayıldı. Böylelikle yedi meslek ayrı tutulunca sorun kalmaz sandık.
Ama iş öyle değil. Örneğin şu anda değerlendirme uzmanlığıyla ilgili bir kurum kuruluyor, yönetişim esasına bağlı olarak. Türkiye'nin sistematiği yönetişim esasına göre birtakım yetkilerin tam anlamda hükümette değil, hükümetin kanadının azınlıkta olduğu, fakat sivil toplum adı altında, ama aslında özel sektörün hâkim olduğu bir yapıya teslim ediliyor, hadise bu.
Eğitimle ilgili hadise de bence bu. Akreditasyon meselesine baktığımızda mesela İngiltere'de akreditasyon konseptinin ortaya belirgin şekilde çıkması, uluslararası kapitalizmin, finans kapitalizminin iyice başat hale gelmesi ve uluslararası arenada rekabet edebilme gereğiyle koşut ve eş zamanlı olduğunu görmekteyiz.
Dolayısıyla siz meslek grubu olarak, bütün dünyanın tanıdığı bir akreditasyon sistemine dayanmak zorundasınız ki uluslararası piyasada iş yapabilesiniz.
Böylesi bir sorunla karşı karşıyayız. Bunun altından bu Mimarlar Odası yapısı ile çıkılamayacağı gün gibi açık.
Bu nedenle daha önceki “mimarlara çağrı” toplantılarında bazı önerilerde bulunmuştum.
Elbette ki mevcut çağrı metnini de imzaladım. Çağrı metninde yer alan nispi temsil önerisi kanımca biraz eksik yanları bulunsa da.
Nispi temsil ilksinin bence yönetim kurullarına da genişletilmesi lazım, hiçbir zarar da doğmaz bundan. O zaman demiştik ki peki, Odayı mı bekleyelim, yani o adamların, baştaki, yönetimdeki, kireçlenmiş beyinlerin keyfini mi bekleyelim?
Hayır, gölge yönetim kurulları oluşturalım önerisini getirmiş idim.
Ama bunun için talep lazım. Gölge yönetim kurulu, gölge genel kurul oluşturulması, böylelikle meslek odası seçimlerine katılacak alternatif grupların hiç olmazsa kendi aday listelerini kendi iç bünyeleri içinde bizzat kendileri nispi temsil esasına göre belirlemeleri mümkündür. Yönetmeliktir, şudur, budur, vesaire, onları beklemeksizin söz konusu pratik derhal hayata geçirilebilir, bugün dahi geçirilebilir. Yani bunun için yönetmelik beklemek zorunda değiliz.
İkinci bir önerim, yönetimlerin mesleki kamuoyu baskısı oluşturularak program bütçe oluşturmaya zorlanması idi;
Bu da son derece mümkün.
Ortaya etkili 300, 500 tane meslektaş çıkar bu konudaki taleplerini kamuoyuna açıklar.
Bu tür uygulamalar batıda var. Üstelik bu uygulamalar meslek örgütlerinin statülerinde de yer almış durumda.
Bulgaristan’ın statüsünde, RIBA’nın statüsünde, böylesi hükümler mevcut. Yüz (100) tane meslek erbabı çıktığı zaman o yüz (100) meslek örgütü üyesinin öne sürdüğü öneriyi, teklifi, meslek kuruluşları, kendi genel kurullarında önerge olarak tartışmaya mecburlar.
Bir de şunu da önerebiliriz: Oda denetimlerinin bağımsız denetim firmalarına, “audit” firmalarına yaptırılması konusunda baskı yapılabilir.
Tüm bu öneriler, eğer gerçek bir toplumsal talep mevcut ise, hemen yapılabilir.
Gerçekçi olalım, bu kireçlenmiş yönetimlerin imkansız gördüğü şeyleri hemen isteyelim.


(ikinci söz alış )

RAŞİT GÖKÇELİ-
2010’a doğru bir pozisyon, vaziyet almaktan, kendimizi ifade etmekten, problematik bir duruştan bahsedildi. Bundan bahsederken ister istemez Oda’nın şu andaki durumuyla ilgili çok ciddi yöneltilecek bazı eleştiriler var, onlar akla geliyor.
Birincisi Oda’nın Avrupa Birliğiyle ilgili olan tutumu. Oda ne yapıyor bu konuda? Avrupa Birliği’nde birtakım kararlar alınıyor, bu kararlar doğrudur, onun peşinden gidelim diyor. Halbuki şu anda Avrupa Birliği’nin kendisi bu kararları tartışıyor, şu anda 27 tane ülke birbirleriyle boğaz boğaza gelmiş vaziyetteler.
Lizbon şartı olsun, Bolkenstein direktifi olsun bir çok konuda ciddi tartışmalar cereyan ediyor Avrupa Birliği’nin içerisinde.
AB’de nitelikli emeğin eğretileştirildiği, nitelikli emeğin değersizleştirildiğine ilişkin çok ciddi tartışmalar mevcut. Dolayısıyla bu meselelere ilişkin bir bakış açısı olmadan, şu andaki Mimarlar Odası yönetiminin mevcut yönetimler içerisinde belki de en gerici bir yönetim olduğu mimarlara anlatılmadan bu işin içinden çıkmamızın –tartışma grubu olarak- bence olasılığı yok.
Teknik Üniversite’nin kararını yerinde buluyorum, şöyle ki, Avrupa Birliği’nde aramadı akreditasyonu, Amerika’da aradı, çok da isabetli bir iş yapmış İTÜ. Çünkü Amerika’dakiler tam kapitalist sistemle uyum içerisinde çalışıyorlar, onun kuralları çerçevesinde çalışıyorlar, ama hiç olmazsa daha gerçekçi işler yapıyorlar o sistemin mantığı içerisinde.
Bir başka hadise de tüketici örgütleriyle ilişkiler konusuna nasıl bakmamız gerektiği mimarlık meslek grubu olarak.
Elbette mimarlık mesleğinin deprem, eki eserleri koruma vesaire gibi sorunları var, ama bence mimarinin esas sorunları artık finans ve kapitaldir.
Bugün artık her tür yapıyı (gayrımenkul) ışık hızıyla bir finans değerine tahvil ediyorlar ve bu değerler de borsalarda tedavül ediyor, edebiliyor. Mortgage’in (tut-sat) hadisesinin özelliği budur. Bu özellik sadece Amerika’ya veya Avrupa'ya ait bir özellik de değil, evrensel bir özellik, İran da kendi sistemini kurmuş, aynı sonuca ulaşmış. Yani 2008 sonundan 2009’a doğru giderken gayrımenkul alanındaki meşhur kriz doğuran köpükler orada da oluşmuş. Dolayısıyla bu yeni olgulara ilişkin bazı görüşler ileri sürmemiz gerekecek ki kitlesel bir ilgi oluşturabilelim ya da mesleğin itibar ve meşruiyetini sağlayabilelim.
Elbette bu söz alış çerçevesinde ilk konuşmamda belirttiğim üç tane önerim önceliklidir.
Eğer bir iş yapacaksak biz başkalarını beklemeyeceğiz, kendimiz başlayacağız.