Bauhaus yok mu bir yedeğin ?
Bauhaus : Modernleşmenin Tasarımı
Derleyen : Ali Artun, Esra Aliçavuşoğlu
İletişim Yayınları, Sanat Hayat dizisi :16
Raşit Gökçeli
Yüksek Bölge Plancısı, Mimar
Temmuz 2009
Ali Artun’un Esra Aliavuşoğlu ile derlediği “Bauhaus: modernleşmenin tasarımı” sanat hayat dizisinin on altıncı kitabı olarak İletişim yayınları tarafından yayınlandı.
Kitap, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin “Türkiye’de Mimarlık, sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus’un tartışıldığı bir sempozyum içerisinde yer alan birbirinden değerli akademik sunumları kapsamakta.
Bauhaus akımı modernleşen dünyada sanatı ve mimariyi klasik akademik kanondan kopartıp kapitalist üretimin kitlesel gereksinmeleri ile buluşturmuştur. Ancak Bauhaus çeşitli dönem ve rejimlerin ötesine taşarak adeta aşkın bir nitelik kazanarak, mimariyi ve sanatı çeşitli modernleşme akım ve çabalarının yanı sıra, onlarla koşut bir yol izleyen bir yöntem ve teori olarak adeta her birine uyum sağlamıştır. Bauhaus bu özelliği ile ilginç bir sanatsal ve sosyal bukalemun rolü oynamıştır denilebilir.
Ayrıca Bauhaus’un geç Osmanlı ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin sanat, eğitim, mimari politikaları üzerinde de kayda değer etkileri olmuştur.
Ali Artun “Türk Modernleşmesi ve Bauhaus, Geometrik Modernlik Bauhaus enternasyonali ve Türkiye’ Sanat” başlıklı makalesinde, Osmanlı modernleşmesi ve Alman kültürel nüfuzunu anlatırken, Wilhelm Almanya’sı ile Osmanlı arasındaki yoğunlaşan ilişkilere işaret ediyor. “Alman nüfuzu 1908’deki Meşruti devrim ve Birinci Dünya Savaşı ertesindeki kısa aralıklar hariç, İkinci Dünya savaşı sonuna kadar bütün etkinliğiyle sürecektir. İşte Bauhaus kültürü, bu tarihsel / siyasal çerçevede, yeni yeni kurumlaşan ‘Türk Eğitimini’ne tercüme olmuştur.” (1; s.185) … “Bauhaus’un sözcüsü Walter Gropius’tur. Hareketin tarihine, yakın zamanlara kadar koruduğu resmiyeti kazandıran, onun yazdıkları olmuştur.”… (1; s185) … “Nazi rejiminin okulu kapatmasının ardından Amerika’ya göçen Bauhaus, özgür dünya’nın, liberalizmin, Uluslararası Stil’in tasarım dili haline gelir. Oysa çağdaş araştırmalar, Bauhaus hadisesinin, Almanya’nın tarihinde Gropius’un onu sıkıştırdığı iki dünya savaşı arası dönemden çok daha önceki ve sonraki zamanlara yayıldığını gösterir.” (1; s.187) demektedir.
Bauhaus’un modern kapitalist dünyanın üretim gereksinmeleri ile ilişkisini temellendirmek için Ali Artun’un makalesinden birkaç alıntı daha vermek gerek:
Muthesius ‘dan bahsederken : “…1904 yılında çıkarılan bir yasayla, ilk aşamada altmış bir uygulamalı sanatlar okulunda atölyeler kurulur ve böylelikle, malzemeyi, işlevselliği, imalat sürecini temel almayan geleneksel eğitime son verilir. Üretimin endüstrileşmesini ve piyasanın kapitalistleşmesini hesaba katan modern tasarım pedagojisine geçilir.” (1; s.188)… “Bu ilke, Sovyetler’dekilerdekilerin yanı sıra Alman örneklerinde esinlenilerek kurulan Türkiye’deki Köy Enstitüleri’nde de uygulanacaktır.”… (1; s.188) … “Bauhaus’u hazırlayan önemli bir diğer girişim Werkbund’dur… Werkbund, sanat, zanaat, sanayi ve ticareti kaynaştırarak ‘kapitalizmle kültürü uzlaştırabilmeye’ çabalar.”… (1; s.188) … “Arts and Crafts Almanya’ya transfer olduğunda… Werkbund ve Bauhaus’un modernist- işlevsel ideolojisine dönüşür. (zikreden Jacques Rancière) … Sanat sanayinin, mimarlık mühendisliğin, güzel sanatlar uygulamalı sanatların, form işlevin, bireysel deha devletin ve sermayenin, hayal gücü aklın, düş bilincin … güdümüne girmiştir.” (1; s.189)
“Muthesius ‘Werkbund Tezleri’ başlıklı manifestosunda evrensel olarak geçerli, şaşmaz, gelişmiş beğeninin… ancak standartlaşma sayesinde mümkün olacağını bildirir.” (1; s.190)
“Bay Werkbund olarak da alınan Behrens, …Almanya’nın elektrik endüstrisi devi AEG’nin baş mimarı ve tasarımcısı olur. Gelecekte Bauhaus’u yönetecek Gropius’u, Meyer’i ve Mies van der Rohe’yi yardımcılığına alır.” (1; s .190)
“Nazi rejiminin hem savaş, hem de iletişim araç ve teknolojilerinin tasarımında; ayrıca, Walter Benjamin’in terimleriyle ‘siyasetin estetikleştirilmesi’nde Bauhaus öğrencileri kadar, kadroları da görev alır.” (1; s.191)
“Bauhaus, başka başka merkezlerde başka başka adlarla bürünen enternasyonali temsil eder: Bu enternasyonalin merkezleri Londra (Arts and Crafts), Amsterdam (de Stijl) Paris (pürizm), Berlin (Jugendstil, Bauhaus), Viyana (kinetizm) ve Moskova’dır (konstrüktivizm).”
Ali Artun’un yazısı bize modernleşen dünyanın, kapitalizmin kitlesel üretim gereksinmesinin sanat ve mimari alanlarında karşılığını Bauhaus ideolojisi ile bulmasına ait mekanizmaları önümüze sermekte.
Seçkiye dönecek olursak :
Ali Artun’un giriş yazısından sonra Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Nazan Erkmen’in Bauhaus’u Marmara Üniversitesi ile bağlamlandıran ön yazısı yer almakta.
Daha sonra Esra Aliçavuşoğlu,“Bauhaus Geleneği ve Günümüz sanatına Yansımaları” yazısında ülkemizdeki tatbiki sanat okullarının tarihsel bir açılımını kurucularından da örnekler vererek ele almakta.
John V. Maciuika’nın Bauhaus düşüncesini irdeleyen uzun makalesi “Deutcher Werkbund ve Osmanlı İmparatorlığu : Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Tasarım Reformu; Ekonomi Politikası ve Dış Politika” başlığını taşıyor.
Maciuika bu yazısında 1914 Werkbund kongresini anlatırken kongredeki iki gruptan birinin lideri Hermann Muthesius’un (diğer grup lideri Henry van der Velde) ilkelerinden bahsederken : “…Bundan böyle , diyordu Muthesius, mimaride, endüstride ve uygulamalı sanatlarda oluşturulacak standartlaştırılmış ‘tipler’, Alman imalatçılarının tüketim ve ihraç malları üretiminde ciddi bir artış sağlayacaktı” demekte (1; s.36) devamında: “Bu Almanya’nın ekonomik refah düzeyini yükseltip uluslararası alandaki gücünü artırmakla kalmayacak, küresel ticaret sahasında bütünleşmiş, kendi bilincinde olan ve niteliksel olarak üstün bir ‘Alman stili’ de yaratacaktı. “ (1; s.36) Bu arada Maciuika’nın makalesi okunduğunda Werbund üyeleri arasında Bayer, Benz, ve Bosch gibi şirketler bulunduğu da anlaşılmakta.
Maciuika, Muthesius’un Werbund bildirisindeki önerisinin tarihsel açıdan bakıldığında “ kılavuz ilkeleri, özel sektörün geniş kesimlerini ve küresel ticari dağıtımı devlet güdümünde yeniden düzenleme amacı taşıyan yeni ulusal politikaların, estetik çerçevesinde ifade edilmiş olmakla birlikte en önemli boyutunu oluşturduğunu”n altını çizmekte. (1; s. 37)
Maciuika’ya göre, “bu, mimarların ve tasarımcıların yalnızca karakteristik nesneler ya da binalar tasarlayarak değil, siyasi ekonomik ve endüstriyel düzenlemelerle ilgili kilit meselelerde izlenecek ulusal politika tartışmalarında merkezi bir konuma yerleşerek de tarih yapmaya giriştikleri tarihsel bir andır.” (1; s.37)
Seçki Bilgi Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Dekanı İhsan Bilgin’in Bauhaus’u yaratan dönemin özgül koşullarını irdeleyen “Bauhaus’un Zamanı ve Yeri” adlı makalesi ile devam ediyor.
Seçkinin bir sonraki makalesi ODTÜ Mimarlık Fakültesi Araştırma, tasarım, Planlama ve Uygulama Merkezi, eğitim ve Araştırmada Strateji geliştirme ve Veritabanı Birimi yöneticisi Doç. Dr. Emel Aközer’in Mimarlığın özgürlüğü adlı makalesi ile devam ediyor. Aközer bu makalede Bauhaus’un “bilim tarihçisi Thomas S. Kuhn’un kullandığı ifadeyle, konstelasyon’una” karşılık gelen yönü üzerinde duruyor.
ODTÜ’de yardımcı doçent olan Mine Özkar ise makalesinde “Soyut Düşünme ve yaparak Öğrenme: temel Tasarım Eğitiminin Amerika’daki Başlangıçları” adlı yazısında temel tasarım Eğitimi ile Bauhaus arasındaki ilişkileri irdeliyor.
ODTÜ Mimarlık Fakültesi MATPUM merkezinde proje asistanlığı yapan ve ODTÜ’de doktora çalışması yürüten Derya Yorgancıoğlu, makalesinde “20. Yüzyılın İlk Yarısında Bauhaus fikirlerinin Amerika Kıtasındaki Yolculuğu” nu irdeliyor.
Yardımcı Doçent Ümit Celbiş, ise makalesinde “Bauhaus’un Alman tasarım Kültürüne Etkilerini” ele almakta, “Bauhaus’un 20. yüzyılın başında, yeni yaşam biçimlerinin ve ona ait nesnelerin biçimlendirilmesinde öncü bir rol oynayan, pedagojik, kültürel ve endüstriyel önemli etki yapan bir kurum” olduğunun altını çiziyor.
Hacettepe Üniversitesi edebiyat fakültesi Sanat tarihi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Yasa Yaman, “Bauhaus ve Söylemleştirilen İç Mekan anlayışı: Yeni Yaşam, Yeni Dekorasyon, Yeni Mobilya” adlı makalesinde Bauhaus’un “Türkiye Cumhuriyeti’nin hükümetleri, aydınları, entelektüelleri, bürokratları üzerindeki etkisini irdeliyor. Zeynep Yasa Yaman’a göre: Cumhuriyet için başka tür bir modernlik özlemi, başka tür aile ve yaşam biçimi öne çıkmış, bu düşüncenin biçimsel kurulumu ve kuramı için Bauhaus öğretisine başvurulmuştur.” (1; s.210)… “Walter Gropius’un 1919 tarihli manifestosunda ‘zanaatçı ile sanatçı arasındaki sınıfsal ayrımı yok etmeye, geleceği hep birlikte kavramaya ve biçimlendirmeye, yeni bir inancı milyonlarca işçiyle kübikleştirmeye’ yönlendiren ‘çağrısı’ Türkiye Cumhuriyeti’nde, ‘Türk milletinde sınıf farkı yoktur’ söylemiyle Anadolu ve köylü gerçeği üzerinden yorumlanıyordu.” (1; s.210).
Doç. Dr. Duygu Köksal, “Cumhuriyet İdeolojisi ve Estetik Modernizm: Baltacıoğlu, Yeni Zamanlar ve Bauhaus” adlı makalesinde “erken dönem cumhuriyet Türkiye’sinde modernist sanat, aydınlar tarafından ne tamamıyla kabul edildi, ne de totaliter Avrupa rejimlerinde ve Sovyet Rusya’da olduğu kadar reddedildi ve kovuşturmaya uğradı” demekte (s.253) ayrıca Köksal, Gazi Terbiye Enstitüsü’nün 1929 yılındaki kuruluşunda Baltacıoğlu’nun kurum için hazırladığı yenileştirme tasarısını da Bauhaus’un etkisi göz önünde bulundurarak irdelemekte.
Prof. Dr. Kaya Özsezgin yeni Adam, Baltacıoğlu ve Sanat” adlı makalesinde Yeni Adam dergisi, Baltacıoğlu, ve dönemin önde gelen kültür adamlarını tanıtmakta.
Prof. Hasan Pekmezci “Bahaus Etkisindeki Eğitim Programları” başlığı altında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü ve Bauhaus (Yeni İnsanın Tasarımı- Yeni bir Toplumun Tasarımı) adlı makalesinde Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – İş Bölümü’nün Bauhaus hareketiyle ilişkisi ve bu ilişkinin Türkiye’deki yansımalarını incelemekte.
Mustafa Aslıer, Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu Eğitim İlkelerinin Çalışma Yöntemlerinin Uygulanmasında Alman Bauhaus ve Werrunstschule Adlı Okulların Etkinlikleri adlı makalesinde tatbiki Güzel Sanatlar Okulu deneyimini anlatıyor. Makalede Almanya’dan gelen Prof. Dr. Schneck, okulun çekirdek kadrosunu oluşturan Hayrullah Örs, Hakkı İzet ve Sait Yada ev okulun eğitim programları incelenmekte.
Bircan Ak, “Bauhaus, Schneck ve Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu (DTGSO)” adlı makalesinde, okul tarihi ayrıntılı olarak verilmekte.
Prof Erol Eti, “Bauhaus Güncellemeleri” adlı makalesinde “Bauhaus örnekli bir öğretim kurumu olan Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu’nun gelişmiş bir Köy Enstitüsü olarak varlık gösterdiğini ifade edebiliriz” savı yer almakta.
Prof Ali Teoman Germaner “İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi reform çalışmaları kapsamında yer Alan Temel Sanat Eğitim Dersi ve Uygulandığı On Yıllık Süre (1970-1981) Üzerine” adlı makalesinde kurumun YÖK kuruluşundan önceki deneyimini ele almakta.
İTÜ’den Doç. Dr. Belkıs Uluoğlu “İTÜ Mimarlık Fakültesi’nin Kuruluş Yılları: Holzmeister, Bonatz, Diğerleri ve Mimarlık Eğitiminin Örgütlenmesinde Orta Avrupalı İzler” adlı makalesinde belgelere dayalı ilginç bulgular yer almakta. Kemali Söylemezoğlu’nun arşivinden intikal ettiği anlaşılan belgeler “1928’den itibaren de Technische Hochshule sistemiyle biçimlenen İTÜ’nün geçmişindeki Orta Avrupa etkisi”ni ortaya koyuyor. Uluoğlu’na göre. “İTÜ Mimarlık Fakültesi’nde Bina 1-2-3 olarak adlandırılan kürsülerce verilen derslerin içeriğine bakıldığında, bu derslerin esasını bina tipolojilerinin oluşturduğu görülür, bu da Beaux-Arts’ın klasikçi-kompozisyoncu üslubunun bina elemanları esaslı bilgisinin tersine, ‘tip’in önem kazandığı bir dile işaret eder; bu da dönemin modernist söylemiyle bire bir örtüşür.” (1; s.371).
ODTÜ’de doktora öğrenciliği devam eden mimar Y. Yeşim Uysal, “ODTÜ mimarlık fakültesi Mimarlık Bölümü’nde 1956-1980 Yılları Arası Eğitim sistemi” adlı makalesinde, “1950’li yıllardan itibaren eğitimde Amerikan yaklaşımlarının kurumsallaşması ve Bauhaus’un Amerika bağlamında ortaya çıkan kurumsal yapısının Türkiye’ye taşınması” irdeleniyor. Uysal’ın makalesi ODTÜ’nün kuruluşunda rol oynayan Prof. Charles Abrams raporunda yer alan ilginç saptamalara yer vermekte. Buna göre Abrams raporunda, ‘Temel Tasarım’ ilkelerini göz ardı eden mevcut mühendislik okullarını eleştirmekte, “finansal bilgi ve deneyimin yerleşmemiş olmasını da mesleği gerileten faktörlerden biri” olarak görmektedir.
Yeri gelmişken, finans bilgi ve deneyimlerinin öneminin 1955’li yıllarda altını çizen yaklaşımın hayli öngörülü olduğunu vurgulamak isterim.
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nden prof. Dr. Tevfik Balcıoğlu, “İçimizdeki Bauhaus : İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Eğitim Programları” adlı makalesinde, Bauhaus’un bir tarihçesi verilmekte ve Bauhaus Dessau Tasarım Yüksekokulu eğitim programı incelenmektedir. Makale, “yirminci yüzyılın önde gelen avangard isimlerinden hemen hemen herkesin yolunun” Bauhaus ile kesiştiğini saptamakta. Balcıoğlu, Bauhaus örneğinden hareketle eğitimin “bir iş değil, çağın ötesine geçmeyi hedefleyen, kuram ve inançla yüklü, güçlü bir ekiple durmadan süren bir arayış” olduğunu da vurguluyor.
Prof. Günay Atalayer, “Tekstil sanatları Eğitiminde Bauhaus’un İzleri” adlı makalesinde, tekstil Sanatları Bölümü’nün kuruluşundaki uygulama anlayışını ve günümüzde söz konusu anlayıştan arda kalanları irdeliyor.
Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotograf Bölümü Başkanı Prof Dr. Barbaros Gürsel makalesinde, Bauhaus’un fotograf sanatı ile ilişkisini ele almakta.
Prof Şerife Atlıhan, “Cumhuriyet’ten 1970’li Yıllara kadar Öğretmen Okullarındaki Sanat eğitiminde Bauhaus Benzeri Uygulamalar” adlı makalesinde, ağılıklı olarak Köy enstitüleri modeli üzerinde durmakta.
Prof Dr. İnci Deniz Ilgın, “Tasarımda Referans Olarak Gündelik Yaşam: Cincinnati Üniversitesi Örneği” adlı makalesinde, Cincinatti örnek olay biçimince anlatılmakta.
Prof. Dr. Güngör Güner, “El Sanatları, tasarım ve Bauhaus İlişkisi Kapsamında Karşılaştırmalı Olarak Türkiye, Japonya, Almanya” adlı makalesinde, Gropius’un “Mimarlar, heykeltıraşlar, hepimiz zanaata dönmeliyiz…. El işini becermek hiçbir sanatçının kaçınamayacağı bir şeydir. Yaratıcı biçimlendirmenin ana kaynağı bu alandadır” sözlerine yer vererek başlıyor. Güner, Japonya’daki Nagoya Güzel Sanatlar Üniversitesi Tasarım Bölümü’nü bir Bauhaus örneği olarak inceliyor.
Gülsüm Baydar, “Çağdaş Kültür ve Bauhaus başlığı altında “Nesne Anlam, Mimarlık: Bugünden Bauhaus’a” adlı makalesinde Bauhaus’a özgü “ileri teknoloji ile endüstri öncesi dönemlerden kaynaklanan zanaatler arasında bağlantı kurulması” sorunsalını ele almakta.
Baydar’a göre “…yeni kabul edilen teknolojilerin mimarlık alanına eklemlenişinin gündeme gelmesi ve … zanaat dünyasına gönderme yapılması, günümüzle Bauhaus mirası arasında yeni tür bir bağlantının kurulabileceğine işaret ediyor.” (1; s.492). Baydar : “… Ancak mimari tasarımda ağırlığı giderek artan dijital teknolojiler, Bauhas’un farklı yüzlerini yeniden gündeme getirmesi açısından ilginç..” yorumunda bulunuyor. (1; s.494). Baydar konuya “… mimarlık disiplinlerinin temel varsayımları açısından (kanon) göz atmakta yarar var.” (1; s.494) diyor. Gene Baydar, “…bu yapılırken mimarlık tarihinin getirdiği biçimsel, dolayısıyla da kültürel ve anlamsal yükten kurtulmanın esas olması”na (1; s.494) vurgu yapıyor ve “Bauhaus programlarında tarih derslerinin olmaması bunun en çarpıcı kanıtı” (1; s.494) savını öne sürüyor. Baydar’a göre “…Bauhaus okulunda ortaya çıkan ürünler yaratıcısının imzasını taşıyan eşsiz eserler olarak değil, biçimi maddeselliğinden türeyen ve seri üretime uygun tasarlanmış ürünler tasarlanmış ürünler olarak kimliklendiriyor.” (1; s.495). Baydar, “…Yani Bauhaus’un bilinçli bir karşı çıkış olarak öne sürdüğü yapı-ustası mimar figürü, dijital mimarlıkta kaçınılmaz olarak ortaya çıkmaya başlıyor.” (1; s.501) demekte.
Baydar’ın yaklaşımı Bauhaus’un günümüzdeki izdüşümlerinin ne olabileceğine ilişkin son derece ilginç kuramsal saptamalar içermekte.
Yardımcı Doç. Dr. Emre Zeytinoğlu “Bauhaus ve Avangard Piyasa” adlı makalesinde Gropius’un “ … sanat galerilerinin birer depo ve ticarethane olarak sanatı tutsaklaştırdığı ve devletin ideolojik mekanları haline gelen müzelerin” ortamında sanatın “… ancak mimari bir model içerisinde canlandırıldığında kendi yaşamsallığına kavuşabileceğine” (1; s.505) ilişkin görüşünü irdelemekte.
Zeytinoğlu : “Bauhaus, sanatın ve çokça da bilimin ilham verdiği bir mimari ortaya koyuyordu. Ve bu mimari, ….. disiplinlerarası bir bütündü…” (1; s.510) dedikten sonra, “…disiplinlerarası bütüncül bir model eğer bir mimari oluşturacaksa, bunun için disiplinleri bir arada tutacak, hatta belki işlev yönünde denetleyecek bir organizasyona gereksinim duyulacaktı. Gropius’un en önemli özelliği, böyle bir organizasyonu üstlenmiş olmasıdır.” (1; s.511) demekte. Zeytinoğlu’na göre “ Bauhaus’un sanata bakışındaki en önemli nokta, ona işlev yüklemek ve böylece onu özerklik üzerine kurulan bir piyasadan kurtarmaktı. Bugünün koşullarına göre söylersek, buna ‘sanatı neo-liberal piyasalardan ve sermaye iktidarının yol açtığı siyasi tahakkümlerden geri çekmek’ diyebilir miyiz? Bu pekala söylenebilir.” (1; s.513) savını öne sürüyor.
Yardımcı Doç. Dr. Gökçe Dervişoğlu, “Tasarımın Stratejik İletişimdeki Rolü” adlı makalesinde, sanat yönetimi alanını irdeliyor, bilgi yönetimi ve strateji, tarsım ve işletme eğitiminin buluşması, tasarımcının yeni rolü ve tasarım araştırmasının öneminin artması, tasarım yönetiminin sorunları üzerinde duruyor.
“Bauhaus : Modernleşmenin Tasarımı” seçkisi Türkiye’de uygulamalı sanat eğitiminin önemli figürlerinden Sait Yada’nın “Tatbiki Güzel Sanatlar Okullarının Doğuş Sebepleri ve Fonksiyonları” adlı uzun incelemesi ile son buluyor.
Bauhaus’un yirminci asır maceraları
Bauhaus’un yirminci asır modernizasyonuna koşut olarak çeşitli rejimlerle ilginç bir sembiyotik ilişki kurabilmesi seçkide yer alan Maciuika’nın Chakraborty’nin Bauhaus ve Kültür (2) seçkisinde yer alan “Wilhemine precedents for Bauhaus” (Bauhaus’un Wilheim Almanya’sındaki öncü izleri) makalesinde de vurgulanmakta.
Maciuika, Alman mimari ve tasarımını bütüncül olarak kavrayabilmek modernleşen devletin çıkarları, filizlenen tüketim toplumu, uluslararası rekabet koşulları ve küreselleşmenin, tasarım ve tasarımcıların kültürüne ne biçimde etki ettiğini hesaba katmakla mümkündür.” demektedir (2;s.25)
Aynı seçkide yer alan Greg Castillo’nun “The Bauhaus in Cold War Germany” (Soğuk Savaş Almanyası’nda Bauhaus) adlı makalesi İkinci Dünya savaşı sonrasında Amerika’ya yerleşmiş olan Gropius’un fikir ve yöntemlerinin soğuk savaş sırasında Amerika Birleşik devletleri tarafından Almanya’nın yeni düzene intibak ettirilmesi doğrultusunda kullanıldığını anlatır. “… Yalnızca beş senede, Gropius Amerikan göç makamları tarafından ‘yabancı düşman’ statüsünde algılanan bir göçmenden Amerika’nın kültür elçisi ve kentsel planlama alanında demokratik yaklaşımlar konusunda uluslar arası bir otorite durumuna gelebildi.” (2; s181) Aynı yazı Gropius’un Almanya’nın işgal bölgesinde CIA ile ilişkili olarak bulunduğunu ifade ediyor. Castillo’nun yazısına göre Gropius’un Almanya’daki faaliyetleri Amerika’nın avangard kültürü demokratik demokratik ifade özgürlüğü olarak lanse ettiği dönem ile çakışmaktadır. Castillo, savaş sonrası dönemde Ulm okulu gibi projelerde Gropius’un ‘modern pedagoji demokratik hedefleri’ destekleyen bir unsurdur tezinin de rol oynadığını, Ulm okulu projesinin temel amaçlarından birinin de savaş sonrası Alman toplumunda aktif kesimlerin komünist kampa eğilim göstermesinin önüne geçmek olduğunu belirtir. (2; s.184-185)
Bauhaus’un yirminci asır modernizmine tasarım alanında verdiği yanıt ismen terk edilmiş gibi görünmesine karşın birçok farklı koşul ve politik rejim altında geçerliliğini korumasını sağlamıştır.
Dolayısı ile Bauhaus ve onun en ilginç ve önde gelen teorisyenlerinden biri olan Gropius’un günümüzde sahnede olsalar idi hangi tür yaklaşımlar içerisinde olabilecekleri akla gelecek bir soru olabilir.
Bauhaus yok mu bir yedeğin ?
Artık küreselleşmiş ve finans kapitalin ön aldığı bir dünyada 21. yüzyıla ait bir Bauhaus’un önem verebileceği alanlardan birinin nano teknoloji ve bu teknolojilerin malzemeler ve inşaat teknikleri üzerinde muhtemel etkileri olabileceğini varsayabiliriz.
Bauhaus’un 21. yüzyıla ait muhtemel programatik yaklaşımlarından biri de enerji planlaması ve ekolojik yaklaşımların tasarıma etkisini kuramsallaştırmak olabilirdi.
Ancak bana kalırsa teorik yönü tamamen ağır basan Gropius mimari ve tasarım açısından hayli heretik bir yaklaşım sayılsa da farklı bir alana daha el atardı.
Özellikle dijital tekniklerin ağırlık kazanmasından sonra gayrımenkul değerlerin finans mekanizmaları ile ışık hızı ile menkul değerlere dönüşebilmesi (tut sat /mortgage mekanizmaları ve bunların son krizin tetiklenmesindeki tetikleyici etkileri düşünüldüğünde) bence Gropius’un ve Bauhaus okulu kuramcılarının ilgisini çekecekti.
Yirmibirinci asırdaki Gropius, ‘yapı ustası - mimar denklemnin yanı sıra ‘gayrımenkul finansmanı uzmanı – mimar’ denklemi ile karşımızda arz- ı endam edebilirdi.
İşte o yüzden derim ki : “Bauhaus yok mu bir yedeğin ?”
Ali Artun, Esra Aliçavuşoğlu tarafından yayım dünyasına kazandırılan “Bauhaus : Modernleşmenin Tasarımı”, mimarlık, tasarım ve bu disiplinlerin sanat ve hayata dair etkileşimleri alanında önemli bir referans çalışması olmakla kalmıyor aynı zamanda ülkemiz modernleşmesi ile koşut olarak gelişen mimarlık ve tasarım eğitiminin de kapsamlı bir tarihçesini sunuyor.
Kaynakça:
1-Ali Artun, Esra Aliçavuşoğlu, (editörlüğünde), Bauhaus: Modernleşmenin Tasarımı, Türkiye’de Mimarlık, Sanat, Tasarım Eğitimi ve Bauhaus, İletişim Yayınları, Sanat - Hayat dizisi 16, İstanbul, 2009.
2-Kathleen James- Chakraborty, (editor) Bauhaus Culture, from Weimar to the Cold War, University of Minnesota Pres Minneapolis – London,
29 Temmuz 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)